Nabi
Tarih: 13 Nisan 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Yûsuf olup babası Seyyid Mahmud oğlu Mustafa’dır. Soyca Hacı Gaffar-zâdeler’e mensup olan büyük dedesi Seyyid Muhammed Bakır ve onun da babası Şeyh Ahmed-i Nakşibendî’dir. Genç yaşlarında arzuhâlcilikle uğraşan şairin aynı zamanda iyi bir eğitim aldığı tahmin edilebilir. Bir mutasarrıfın dikkatini çekerek 1076/1665’te yirmi dört yaşlarındayken IV. Mehmed’in saltanatı yıllarında İstanbul’a gönderilen Nâbî, Musahib Mustafa Paşa’ya intisap ederek kısa zamanda ona dîvan kâtibi olmuştur.
Padişahın av gezintilerine paşanın maiyetinde katılan şair, 1082/1671’de Lehistan Seferi’nde bulunarak Kamaniçe’ nin fethi üzerine Fetih-name-i Kamaniçe’yi kaleme almıştır. Edirne’de 1086/1675’te tertiplenen muhteşem sünnet düğününde bulunarak Sûr-nâle’sini yazdı. Bir şiire sonra hacca gitmeye niyetlenen şaire, padişah tarafından olda rahat etmesi için bir ferman verildi. Hac dönüşünde Mustafa Paşa’ya ket’üda olan şair, Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserini bu devrede kaleme almıştır. Palın 1685’te kaptanıderyalıkla Mora’ya atanması sırasında onunla birlikte giden âbî, bu çok bağlı bulunduğu paşanın ani vefatı üzerine İstanbul’dan ayrılarak Halep’e gitmiş ve oraya yerleşmiştir.
Buradayken 1106/1694’te doğan oğlu ebulhayr için 1701’de Hayriyye adlı eserini nazmettiştir. Bu arada İstanbul’la ilişkisini gönderdiği şiir ve mektuplarıyla sürekli canlı tutmuştur.
Halep’te sakin bir hayat süren şairin huzuru Çorlulu Ali Paşa’nın 1670’li yıl sadarete getirilmesi ile bozulur; kendisine devletten bağlanan aylık kesilip evi deelinden alınır. Bu sıkıntılı devresi Baltacı Mehmed Paşa’nın Halep beylerbeyi olarak atanmasına kadar sürer. Nihayet paşanın sadarete getirilmesi ile şair de onunla ikinci defa İstanbul’a gelir; önce darphane eminliğine ve ardından başmukabelecilik ve mukabele-i süvarî mansıplarına getirilir. İstanbul’a geldiği yıllarıyaşı hayli ilerlemiş bulunan şair, nihayet iki yıl kadar sonra 3 Rebiilevvel 1124 / ı4 Nisan 1712’de vefat ederek Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Enderunlu Vasıf
Tarih: 2 Nisan 2012 | Bölüm: E | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Osman olup İstanbul’da doğdu. Saray mektebi Enderun’da bulunduğu için “Enderûnî” yahut “Enderunlu” diye anılır. Sonradan sadrazam olan Bostancıbaşı Elbasanlı Arnavut Halil Paşa’nın kardeşinin kızının oğludur. Dedesi, Halil Paşa’nın kardeşi Kapıcıbaşı Mustafa Ağa‘dır. Sarayda ser-müezzinliğe kadar yükselen ve Şehzade Selim’in musikî hocası olan Sa’dullah Efendi, Vâsıf’in kardeşidir.
Halil Paşa’nın nüfuzuyla Galata Sarayı’na talebe olarak yerleştirilen Vâsıf, burada gördüğü yedi yıllık eğitimden sonra Enderun’a giremedi. Ancak I. Abdülhamid’in saltanatının son yıllarında 1203/1789’da saraya girerek “Kilâr-ı Hümâyûn”da göreve başladı ve 1803’e kadar geçen 14 yıllık hizmetten sonra bir aralık Silahtar Süleyman Paşa’nın kaftancısı oldu. Bu zaman zarfında Sultan III. Selim’e sunduğu 5 medhiye, 2 tarih kasidesi ve 9 tarih kıt’asına rağmen beklediğini bulamadığı rivayet edilir.
Sultan Mustafa’nın 1222/1807 tarihinde tahta geçişinden sonra Enderun‘daki hizmetlilerin en yüksek tabakasını oluşturan “Has Oda“ya alındı. Sultan II. Mahmud devrinde “hünkâr başlalası” (1807), “Balzac ağası” (1815) ve aynı yıl “anahtar ağası” olan, nihayet saraydaki son vazifesi “kiler kethüdalığı”na getirilen şair, bu vazifede dört yıl kadar kaldıktan sonra, 1234/1819’da kendi arzusuyla saraydan ayrılarak Çanakkale Bolayır’da Şehzade Süleyman Vakfı mütevelliliğine getirildi. Bu vazifeden mütekait olarak İstanbul’a geldikten kısa bir zaman sonra 1238/1823’te Tophane’de çıkan bir yangında konağı hasar gördü. Bundan iki yıl kadar sonra da 1240/1824-25 tarihinde vefat etti.
Alıntı (Yabancı) Kelimelerin Yazılışı
Tarih: 1 Nisan 2012 | Bölüm: Yazım Kuralları | Yorumlar: Yorum yok.
Alıntı kelimelerin yazımı, özellikle batı dillerinden (İngilizce ve Fransızca gibi) alınan yabancı sözcüklerin yazılışında karşılaşılan sorunları ifade etmektedir. Batı kökenli dillerden doğrudan alınan yabancı sözcükler olduğu gibi yazıldığı hâlde; birçok dilden dilimize uyarladığımız alıntı sözcüklerin yazımında belli başlı kurallar vardır. Bu kurallar yabancı sözcükleri Türkçenin ses ve yazım yapısına uygun hâle getirmeyi amaçlamaktadır.
Alıntı (yabancı) sözcüklerin yazımı ile ilgili belli başlı kurallar şöyledir:
1.Çift ünsüz harfle başlayan Batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konulmadan yazılır:
Örnek: francala, gram, gramer, gramofon, grup, Hristiyan, kral, kredi, kritik, plan, pratik, problem, profesör, program, proje, propaganda, protein, prova, psikoloji, slogan, snop, spiker, spor, staj, stil, stüdyo, trafik, tren, triptik vb.
NOT: Bu tür birkaç alıntıda, söz başında veya iki ünsüz arasında bir ünlü türemiştir. Bu ünlü söylenişte de yazılışta da gösterilir:
Örnek: iskarpin, iskele, iskelet, istasyon, istatistik, kulüp vb.
Bosnalı Sabit
Tarih: 1 Nisan 2012 | Bölüm: B | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Alaaddin Ali olup Bosna’nın Uziçe kasabasında doğduğu için daha çok Bosnalı Sabit diye anılmıştır. İlk eğitimini memleketinin tanınmış bilginlerden Müftü Halil Efendi’den alarak şiire karşı kabiliyetini daha o yıllarda vermiştir. Daha sonra İstanbul’a gelip Kapdanıderya Seydî-zâde Mehmed’e kasideler sunmuş ve dairesine imam olmuştur.
Paşanın bir aralık Rumeline gönderilmesi, şairin 1678’den önce İstanbul’a gelmiş olması ihtimalini güçlendirmektedir. gir zaman sonra Şeyhülislâm Çatalcalı Ali Efendi’ye mülâzim ‘1089/1678) ve La’lî-zâde ailesine damat oldu. Bir zaman müderrislik ettiyse de Hana sonra kadılık mesleğini tercih ile uzun zaman Rumeli’de Çorlu, Burgaz, Kefe ve Yanya gibi kazalarda kadılıklarda bulundu. Bir aralık azledilen şairin Pasmakçı-zâde Seyyid Ali Efendi’ye yazdığı bir kasideden şairin bir keresinde baskıya yağmasına uğradığı ve kızının esir düştüğü, bir diğer tarihinden de İsmail adlı oğlunun Tunca nehrinde boğulduğu anlaşılmaktadır (1103/1691).
Tekfurdağı müftülüğünde bulunduğu sırada Edhem ü Hümâ mesnevisini kaleme almıştır. Sekiz yıl kadar aynı görevde bulunduktan sonra kendi isteğiyle Bosna kadılığına atandı (1112/1700). Burada sıkıntılı günler geçiren Sabit ardından Konya mevleviyetine getirilir. Mevlânâ için yazdığı medhiye bu yıllara ait olmalıdır. Bu görevinden azledilerek İstanbul’a geldi (1118/1706). Bir süre sonra da Diyarbakır mevleviyetine getirildiyse de kısa bir süre sonra buradan da azledilmiştir (1121/1709). Baltacı Mehmed Paşa’nın ikinci olarak sadrazamlığa getirilişi devresinde (1122/1710) bir ramazan ayı münasebetiyle yazdığı “Rama-zâniye” son eserlerindendir. Yakalandığı dizanteri hastalığından dolayı Nâbî ile aynı ay içinde vefat ederek Maltepe’de Mesnevî sarihi Sarı Abdullah Efendi’nin ayak ucuna defnedilrniştir (3 Şaban 1124/5 Eylül 1712).