Sayıların Yazımı
Tarih: 21 Mart 2012 | Bölüm: Yazım Kuralları | Yorumlar: 182 Yorum var.
1. Sayılar, saat ve dakikalar metin içerisinde yazıyla yazılır. Ayrıca birden fazla sözcükten oluşan sayılar ayrı yazılır:
Örnek: bin yıldan beri, dört kardeş, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, saat yediye çeyrek kala, mesela saat onda; iki yüz, üç yüz altmış beş.
Örnek: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.
(Cahit Sıtkı Tarancı)
NOT: Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda, bilimsel yazılarda, kesinlik aranan konularda rakam veya sayı kullanılır:
Örnek: 17.30’da, U.OO’de, 1.500.000lira, 25kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi…
Örnek: – Türkiye ‘nin yüzölçümü 780.5 76 km2’dir.
– Araştırmalarda 1580 denek kullanılmıştır.
– Bölgede okuma yazma oranı % 64 ‘tür.
2. Rakamla yazılmış bir sayıya gelen ekler, kesme işareti ile ayrılır. Ekler, ses uyumlarına girer:
Örnek: 1987’de, 1893’ten beri, saat 11.55’te, 12’ye çeyrek var.
NOT: Saat gösterilirken dakika bölümünün ikisi de sıfırlı ise (13.00 gibi) gelen ek saate uygun yazılır: 16.00’da, 17.00’de.
Dede Korkut Kimdir?
Tarih: 17 Mart 2012 | Bölüm: Destan | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dede Korkut araştırmacılarının büyük bir kısmı günümüze kadar Dede Korkut’un mitolojik bir karakter olduğu kanısında birleşmişlerdir. Dede Korkut’un tarihi şahsiyet olduğunu söyleyen araştırmacılar ise bunu ispat edecek hiçbir tarihi kanıt gösterememişlerdir. Ama Korkut üzerine araştırmalar yapanların, Korkut kimliğinin Oğuzların daha Orta Asya’da yaşadıkları ve Şamanizm’e inandıkları dönemde (VI. yüzyıla kadar) formalaşmış olduğu konusunda fikir birliğine vardıkları söylenebilir.
H. Koroğlu haklı olarak “Korkut hakkında rivayet ve efsanelerin ilk varyantlarının Orta Asya’da oluştuğunu olması bugün hiçkimsede şüphe doğurmadığını” söylüyor. Oğuzlar, Ön Asya’ya gelirken sözlü şekilde söyledikleri Korkut boylarını da kendileri ile getirmiş ve onları yavaş yavaş X. yüzyıldan başlayarak kabul etmeye başladıkları İslam dininin özelliklerine ve Kafkasya ortamına uygunlaştırmışlardır. Orta Asya’da Korkut Ata hakkında oluşmuş ve günümüze kadar gelmiş olan efsane ve rivayetlerin büyük çoğunluğunda O, şaman olarak tasvir edilmiştir. Orta Çağ İslam yazılı kaynaklarında ise Dede Korkut, esasen Müslüman evliya veya hakan olarak tanıtılmaya çalışılmıştır.
H. Koroğlu, “Savaşçı Korkut ismine, Zehireddin Nişapuri (ö. 1186), Ebülgazi vb. gibi birçok Orta Çağ İslam tarihçilerinin eserlerinde rastladığımızı” yazmaktadır. Oğuz kahramanlık destanlarından olan “Kitab-ı Dede Korkut”un günümüzde bilinen varyantlarının hiçbirisinde ise Dede Korkut, serkerde, dövüşçü değil, tam tersine Oğuz kahramanlarının yiğitlikleri hakkında nağmeler söyleyen bir ozandır. Aynı zamanda bazı yazılı kaynaklarda olduğu gibi, “Kitab-ı Dede Korkut”ta da Korkut’un bayat elinden olduğu belirtilmiştir. L. Gumilyev’un yazdığına göre Bayatlar Kayı Boyu ile birlikte bir zamanlar Göktürkler tarafından Altay’dan Orta Asya’ya –Oğuzların eski vatanına– kovulmuş ve buradaki diğer Oğuz boylarıyla birlikte yaşamaya başlamışlar.
Bilim adamları, Korkut hakkında daha eski kaynaklardan bilgi edinmek için şimdiye kadar onu “Korkut” adı ile aramışlar. Oysa ileride de göreceğimiz gibi, “Korkut” lakabı O’na bayat boyunun Orta Asya’ya gelmesinden sonra verilmiştir. X. yüzyıla kadar Orta Asya çöllerinde sakin ve göçebe hayat sürmüş, bu nedenle de eski tarihçilerin dikkatlerini çekmemiş olan Oğuzlar hakkında, o döneme kadar hiçbir bilgi verilmemiştir. Yalnız X. yüzyılda güçlü bir devlet yarattıktan sonra tarihçilerin dikkatini kendi üzerlerine çekebilmişler. Bu zamandan itibaren verilmiş olan bilgilerde ise doğal olarak Dede Korkut, sonuncu adıyla gösterilmeliydi.
Dede Korkut Adının Anlamı ve Açıklaması
Tarih: 15 Mart 2012 | Bölüm: Destan | Yorumlar: 1 Yorum var.
Çin kaynaklarında verilmiş Türk adlarının düzgün formları esasen onların Orhun-Yenisey vb. Türk kaynaklarındaki benzerlerini ile karşılaştırılarak belirlenebilir. “Syue-Du” adı Orhun Kitabelerinde karşılaştığımız “Semik Tonra” adına çok uygun gelir. Orhun Kitabelerinde bu şahıs Kül-Tigin döneminde bazı Türk boyları ile Göktürkler aleyhine ittifak kurmaya çalışmakla suçlanır ve yardım almak için kıtayların yanına gittiği belirtilir. Reşideddin ise Dede Korkut’u malum adının dışında, “Bayat Dede Kerençik” olarak da adlandırır.
Dede Korkut’un önceki (Syue-du) adının Türk formasını kesin olarak belirleyebilmek yeni araştırmalar gerektirir. Ama Korkut ve onun mensup olduğu bayat ili hakkında yukarıda çeşitli kaynaklardan alarak verdiğimiz bilgiler arasında hiçbir çelişkinin olmaması, tam tersi değişik kaynaklardaki tarihi delillerin İnel kağan’ın devrinde ortaya çıkan olaylarla bağlantılı olması, hem bu olayların baş kahramanları, hem de olayların zamanı ve konusu bakımından birbirine uygun gelmesi, birbirini tamamlaması ve izah etmesi burada gerçekten de bir zamanlar bayat boyuna liderlik etmiş olan Dede Korkut’tan söz edildiğine kuşku payı bırakmıyor.
Bir başka değişle, İnel Hakan’ı tahta çıkaran boy beylerinden birinin Dede Korkut olması konusunda Ebülgazi’nin verdiyi bilgi, çeşitli güvenilir kaynaklar tarafından dolaylı yollarla da olsa, onaylanmaktadır. Göktürk ve Çin kaynaklarında bu konuda önemli bilgilere rastlayamamamızın nedenini ise, Büyük Göktürk Hakanlığı tarihindeki rolü bakımından Göktürklerin hakimiyeti altında olan çeşitli Türk boylarının kısmen küçüklerinden birinin beyi olan Dede Korkut’un adı o kadar da büyük önem taşımadığı için ona geniş yer verilmemiştir. Ama İnel Kağan’la bağlı olan ve onun ölümünden sonra ortaya çıkan olaylar bayat boyunun tarihinde değişikliklere neden olduğuna ve o dönemde bayat iline Korkut’un rehberlik ettiğine göre “İnel” ve “Korkut” adları bayatların tarihi hafızalarında silinmez izler bırakmıştır.
Türkler ve Demircilik / Demir Kültürü
Tarih: 6 Mart 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş olan bozkırlı Türkler, yaşadıkları her dönemde çağdaşlarına göre daimi olarak yüksek bir harp sanayiine sahip olmuşlardır. Bu üstünlükte rol oynayan en büyük etken de, onların, madencilik alanında aşağı yukarı her kültürde görülen bakır bronz ve altın işlemeciliği dönemlerini yaşadıktan sonra, bu alanda son safha olarak kabul edilen demircilik aşamasını da diğer toplumlardan daha erken bir dönemde yaşamış olmaları ve bu alanda da oldukça mahir olmaları idi. Çünkü artık günümüzde, bu sanatın, yani demirciliğin ilk ortaya çıktığı coğrafyanın Altaylar olduğu ve dolayısıyla Türkler tarafından tesis edildiği ve buradan da bütün dünyaya yayılmış olduğu bilinmektedir.
Nitekim tarihte Altay dağlarının kuzey kısımlarında yaşayan Türk boyları, demircilikle şöhret bulmuşlardı. Bunun bir göstergesi olarak da; XVII. yüzyılda Rus esaretine geçen bu bölgede yer alan dağlara Rusların Demirciler Aladağı demeleri ile, yine burada kurmuş oldukları şehre de Demircikent adını vermelerini zikredebiliriz. Yine aynı şekilde, son yıllarda bu bölgede yapılmış olan kazılarda bulunan Türk mezarlarındaki kazanlar ile demir silahları da bu cümleden olarak zikredebiliriz.
Öte yandan, Altay, Ural ve Sayan dağlarında eski Türkler tarafından işletilmiş olan maden ocaklarında bulunan çok miktardaki demir aletleri ve silahları da Türklüğün madencilik ve özellikle demircilikle olan bağlantısını ortaya koymak için örnek gösterebiliriz. Tarih ve coğrafyaya ait eski Türk, Çin ve Arap kaynaklarının hepsinde Türklerin atalarının demirci olduğundan bahsedilmesini de az önce belirttiğimiz delillere ekleyebiliriz ki, zaten, yukarıda anlatılanların tabiî bir sonucu olarak demircilik, Türklüğün tarih boyunca özellikle uğraştığı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunda da herhalde, bu madenin Türkler tarafından mukaddes sayılmasının ve dolayısıyla demirciliğin de Türkler için kutsal bir iş ve meşgale olmasının etkili olmuş olabileceğini düşünüyoruz.