Yeni Lisan Makalesi / Genç Kalemler
Tarih: 17 Temmuz 2012 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: Yorum yok.
Muhittil-Ma ‘arif meşrutiyetçi bir milletin zarurî ihtiyaçlarındandır. Hâkim olan bir millet hakîm olmak mecburiyetindedir. Demokrat bir idare ilim ve marifetin de demokratize edilmesini istilzam eder. Muhterem heyetinizin bu âlî teşebbüsünü tebrik ve tekrim vesilesiyle bizce son derece ehemmiyetli telâkki olunan bir ciheti de arz edeceğiz.
Muhitü’l-Ma’ârif in hizmeti yalnız ilmi tamim etmek değildir, hangi lisanda yazılıyorsa o lisana kat’î bir intizam vermek de Muhîf’m vazifelerindendir. Muhitü ‘l-Ma ‘arif senede yahut birkaç senede bir tab edilemez. O hâlde maziden ziyade istikbale bakmak, istikbalin irfan ve lisanını bugünden keşfederek onlara pîşdarlık etmek Muhif’m hem vazifesi hem menfaatidir.
İstikbalin irfanı (yeni lisan encümeni)nın programı haricinde bulunduğu için bahsimizi yalnız istikbalin lisanına hasredeceğiz.
Önemli Türkologlar
Tarih: 4 Aralık 2011 | Bölüm: Önemli Türkologlar | Yorumlar: 15 Yorum var.
Türk dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi üzerine çalışmalar yapan, kısacası Türk’e ait olan her şeyi inceleyip bilimsel bir tutumla ortaya koyma gayreti içinde olan Türkologlar, milli bilincimizin ve ülkümüzün sistemleşmesinde önemli bir role sahiptir. Çünkü ortaya koymuş oldukları bilgi ve belgeler, dünü – bugünü ve yarını aydınlatmaktadır.
Geçmişini bilemeyen bir millet, rotasız ve yelkensiz bir geminin “herhangi bir yere” savrulup gideceği gibi sömürgeci güçlerin piyonu ve hammeddesi olacak, geleceğini yok edecektir. Fakat Türkoloji çalışmalarıyla elde edilen bilgiler, TÜRK budununun ne kadar hâlis bir ırktan geldiğini ve ne denli yüksek bir kültür abidesi yarattığını ortaya koymaktadır. Bunları gören özellikle TÜRK gençliği, geleceğine de bu şuurla yön verecektir.
Yerin ve göğün, yüce evrenin yaratıcısı Ulu Gök Tanrı‘ya şükürler olsun ki, Türk dünyasında artık Türklük Bilimi (Türkoloji) çalışmaları hızla, dikkatle ve başarıyla ilerliyor. Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder Atatürk’ün başlattığı akım, özellikle Türkiye’de ciddi bir gelişme göstermeye devam ediyor.
Ziya Gökalp
Tarih: 28 Kasım 2011 | Bölüm: Önemli Türkologlar, Türk Uluları | Yorumlar: 10 Yorum var.
Ziya Gökalp, 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğmuştur. Kendisine, babasının isteği üzerine Mehmet Ziya ismi verilmiştir. Babası, Vilayet Evrak Memuru Mehmet Tevfik Efendi (1851-1890), annesi Zeliha Hanım’dır (1856-1923). İlköğrenimini 1883 yazında kayıt yaptırdığı Mercimekörtmesi Mahalle Mektebi’nde tamamlamıştır. Hürriyetle ilgili ilk fikirlerini ise 1886 yılında girdiği Mektebi Rüştiye-i Askeriye’de (Askeri Lise) hocası Kolağası İsmail Hakkı Bey’den edinmiştir. 1890 yılında amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den dersler almaya başlayan Gökalp, 1891 yılında ikinci sınıftan kayıt yaptırarak İdadi-i Mülkiye’ye başlamıştır. 1893 yılında öğretmeni Doktor Yogi’den felsefe dersleri, Maarif Müdürlüğü ve İdadi’de (orta öğretim) tarih öğretmenliği yapan Mehmet Ali Ayni’den ise tarih dersleri almıştır.
Ziya Gökalp, Mehmet Ali Ayni’den gördüğü derslerde tarihin nasıl muhakeme edileceğini öğrenmiştir. Fakat İdadi’nin 7 yıla çıkartılması üzerine Gökalp, buradan ayrılmıştır. Toplumun yaşadığı sıkıntıların üzerinde bıraktığı izlerin yanı sıra, ekonomik olanaksızlıklar yüzünden İstanbul’da öğrenimine devam edememesi ve ailesinin evlilik baskıları gibi nedenler Ziya Gökalp’ı bunalıma sürükleyince, 1894 yılında intihar girişiminde bulunmuştur. Hilmi Ziya Ülken, Gökalp’ın intihar sebebi olarak, Hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ile ailesinden aldığı dini muhafazakâr eğitim arasında yaşadığı çatışmayı göstermektedir.
İntihar olayından sonra kendini tekrar okumaya ve bilime veren Gökalp, eğitimine devam etme isteğiyle 1895 yılında kardeşi ile birlikte yeniden İstanbul’a gelmiştir. Fakat parası olmadığı için ancak ücretsiz olan Veteriner Mektebine kayıt yaptırabilmiştir. Gökalp, İstanbul’da bulunduğu bu dönemde Batı kültürünü de tanımaya yönelmiştir. Okulda yasak yayınları okuması ve farklı çıkışları ile dikkati çeken Gökalp, 1899 yılında geçirdiği soruşturmanın ardından ‘yasak kitapları okuma ve zararlı derneklere üye olma’ gerekçesiyle cezaevine gönderilmiştir. 12 aylık cezaevi yaşamından sonra, okuldan da uzaklaştırılarak Diyarbakır’a sürülmüştür.
Eğitim ve Bilim Dili
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Türkçenin eski dönemlerde eğitim dili olarak kullanılışıyla ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Selçuklu döneminde eğitim dili olarak kullanılmadığı bilinmektedir. Osmanlı medreselerinde de eğitim dili Arapçaydı. Dini bilgilerin verildiği medreselerde İslam’ın kutsal kitabının dilinin doğal bir üstünlüğü vardı. Yine de medreseler ve çocuklara dini eğitimin verildiği mahalle mekteplerinde veya kurslarda Türkçe, en azından dersler anlatılırken kullanılmış olmalıdır. Ayrıca saray okulu olan Enderun’da Türkçe öğretilmekteydi. Dini eğitim Arapça ağırlıklı olsa da astroloji, coğrafya, edebiyat, tarih, tıp vb. başka alanlarda yazılmış Türkçe metinler, hatta dini metinlerin varlığı da sanıldığından daha güçlü bir Türkçe yazı geleneği eğitimi olduğunu gösterir. Çünkü eğitim verilmeden bir yazı dilinin kurallarının öğretilmesi mümkün değildir. Ancak bu eğitim bugünkü anlamda kurumsal bir çerçevede olmayabilir.
18. yüzyılın sonlarından itibaren din dışı eğitim veren okulların açılmaya başlanması ve Tanzimat’tan sonra eğitimi halka yayma arzusu Türkçeyi sadeleştirme isteğini öne çıkardı. 1793 yılında açılan Mühendishane-i Berri Hümayunda. Fransızca, İtalyanca ve İngilizce yanında “kimi sınıflarda Türkçe dersleri bile verilmekte“ydi. Mühendishanede, Fransızca zorunlu ders olarak okutulur, böylece Osmanlıda ilk olarak bir Batı dili Arapça ve Farsçaya rakip çıkar ve Türk eğitimi batı kaynaklarından yararlanmaya başlar. Avrupalı doktorların ders verdiği 1827’de kurulan askeri tıbbiyede eğitim dili 1870’e kadar Fransızcadır. Türkçe yıllardır ihmal edildiği için bu dönemde gerek tıpta gerek diğer alanlarda okutulacak Türkçe kitap, Türkçe ders verecek kadrolar, derslerde kullanılabilecek terimler, yoktur.
11. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgür ortamdan hareketle farklı topluluklar, kültür dernekleri, siyasal kulüpler kurup dilleri üzerine çalışmalarını yoğunlaştırırlar. Türk aydınları da bundan etkilenir. Anayasa’ya göre devlet dili Türkçe olduğundan ilkokullarda Türkçe zorunlu dil durumuna getirilir. Türk olmayanlar kendi dillerini de okuyacaklardır. Ortaokulda Türkçe zorunlu, bölge dili seçmelidir. 1923’e gelindiğinde eğitim dili ve eğitimin halka yayılması hâlâ çok ciddi bir sorundur. Cumhuriyetten sonra eğitim dili Türkçe olmakla birlikte, verilen derslerin adı henüz yeterince sade bir dil kullanılmadığını açıkça gösterir.