Yazı Dili Nedir?
Tarih: 14 Aralık 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Yazılı dili, “kendine özgü nitelikleri bir yana bırakılacak olursa, konuşma dilinin yasaya geçirilmiş biçimi” olarak tanımlayabiliriz. Ancak hemen eklemeliyiz ki bu dil türü, aşağıda değineceğimiz yazı diU’yle aynı şey değildir.
Yazdı dil, bir geleneği, kendine özgü kuralları, biçimleri olan dildir. Yukarıda verdiğimiz örneklerde görüleceği gibi, biz sözcükleri az çok farklı söylesek de yazıya geçirirken yazı geleneğine uyarız; bir bakıma, yazılı biçimleri, sözleri tam karşılamamış olur.
Bir lebce üzerine kurulan ortak dilin yazışmalarda kullanılması, okul kitaplarının, bilim ve sanat yapıtlarının bununla yazılması sonucunda ortaya çıkan yazdı dile biz yazı dili diyoruz. Bu niteliğiyle yazı dili, ortak diVlc ve kimi yazarların kullandığı edebi düle”‘ anlamdaş sayılabilir.
Devlet Dili
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Bir devletin sınırları içerisinde idarede, hukukta, eğitimde, ticarette ve resmî dil gerektiren diğer durumlarda, gerek sözlü gerekse yazılı iletişimde kullanılan dil, devlet dilidir. Devlet dilinin ne olduğu genellikle anayasada belirtilir. Yasal olarak düzenlendiği için devlet kurumlan arasında olduğu gibi devlet kurumlarıyla devletin vatandaşları arasındaki ilişkilerde de devlet dilinin kullanılması zorunlu hale gelir. Devletin üst kademesinde konuşulan veya yazılan, ağır ve çoğu zaman yalnızca ilgili kimselerin bildiği, yazılı ve sözlü bir üslup için de devlet dili terimi kullanılabilir. 1. Meşrutiyet’e kadar Osmanlıdaki durum budur: Devlet idaresinde özel eğitim almış seçkinlerin üstesinden gelebildiği bir devlet dili vardır. Dil Türkçedir, ancak yazı dili olarak kullanılması ve anlaşılması özel eğitim gerektirir. Osmanlı yazı dili böyle bir dildi, Arapça ve Farsça öğelerle konuşma dilinden uzaklaşmıştı.
23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilen 1. Meşrutiyet’in 18. maddesi devlette görev almak isteyenlerin, 68. maddesi de mebus olacakların Türkçe bilmelerini şart koşar. 57. maddede ise heyetler arası müzakere dilinin Türkçe olacağı belirtilir. Böylece Türkçe anayasal desteğe kavuşur. Daha sonra düzenlenen anayasalarda devlet dili hakkında hüküm yer almıştır. Osmanlı İmparatorluğu sona erdiğinde İstanbul ağzına dayanan esnek ve canlı ama halk dilinden hâlâ uzak bir üslup onun yerini almıştır.
1876’da ilan edilen Kanun-i Esasi’deki Türkçe ile ilgili maddeler şunlardır:
Madde 18: Tebaai Osmaniyenin hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.
Maddde 57: Heyetlerin müzakeratı lisanı Türki üzere cereyan eder ve müzakere olunacak layıhaların suretleri tab ile yövmü müzakereden evvel azaya tevzi olunur.
Madde 68: Heyeti Mebusan için azalığa intihabı caiz olmıyanlar şunlardır: Evvelâ tebai Devleti Aliyeden olmıyan saniyen nizamı mahsusu mucibince muvakkaten hizmeti ecnebiye imtiyazını haiz olan salisen Türkçe bilmiyen rabian otuz yaşını ikmal etmiyen hamisen hini intihabta bir kimsenin hizmetkârlığında bulunan sadisen iflâs ile mahkûm olup ta iadei itibar etmemiş olan sabian sui ahval ile müştehir olan saminen mahcuriyetine hüküm lâhik olup ta fekki hacir edilmeyen tâsian hukuku medeniyeden sakıt olmuş olan aşiren tabiiyeti ecnebiye iddiasında bulunan kimselerdir. Bunlar mebus olamaz. Dört seneden sonra icra olunacak intihaplarda mebus olmak için Türkçe okumak ve mümkün mertebe yazmak dahi şart olacaktır.
Dil Nedir?
Tarih: 26 Ağustos 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 8 Yorum var.
İnsanı diğer canlılardan ayıran iki önemli özellik vardır: dil ve farklı çevrelere uyum sağlayabilme becerisi. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli unsur olan dil, sözlü veya yazılı biçimiyle, herkes tarafın-dan sürekli kullanılır. Tam da bu nedenle dille ilgili konular çok ilgi çeker. Her konuşurun dil hakkında bir fikri vardır. Ana dilinde neyin doğru veya kabul edilebilir, neyin yanlış ya da kabul edilemez olduğu konusunda her ana dili konuşuru, okur yazar olsun olmasın, içgüdüsel bir duyarlılığa sahiptir. Bu duyarlılık sayesinde aileler hiçbir dil eğitimi almamış olsalar da çocuklarına ana dillerini doğru biçimde aktarırlar.
Muharrem Ergin dili, “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.” olarak tanımlamaktadır. Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıtadır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini, hükümlerini birbirlerine nakletmek, meramlarını birbirlerine anlatmak için dil denilen vasıtaya baş vururlar. Fakat dil insanların kullandığı her hangi bir vasıtaya benzemez. Onun vasıtalığı sadece anlaşmayı temin etmesi bakımındandır. Tabiî bir varlık olan dilin kendisine mahsus birtakım kanunları vardır. Bunlar dil kaideleridir. Dil kaideleri dilin yapısına hâkim olan, dilin yapısından ve temayüllerinden doğmuş bulunan birtakım prensiplerdir. Bunlar dille birlikte mevcut olup onun yapısının hususiyetlerini ifade ederler, temayüllerinin istikametlerini gösterirler.
Dil canlı bir varlıktır. Zaman zaman birtakım değişiklikler, kendi bünyesinden doğan çeşitli sebeplerle bazı gelişmeler gösterir. Dil bir gizli antlaşmalar sistemidir. Canlı ve cansız varlıkları, mefhumları, hareketleri karşılayan kelimeler üzerinde, kelimelerin birbirleri ile münasebetleri ve fikirleri anlatmak için yapılan kelime sırası üzerinde bir cemiyetin, bir kavmin, bir milletin bütün fertleri gizli anlaşmalar, gizli sözleşmeler yapmış durumdadırlar. Bu suretle bir cemiyetin bütün fertleri bir varlığı hep ayni kelime ile karşılarlar. Dil içtimaî bir müessesedir. Fertlerin üstünde, bütün bir cemiyetin malı olan ve bütün bir cemiyeti içine alan kuvvetli bir müessesedir. Cemiyetlerin en büyük dayanağı dildir. Bir cemiyeti ayakta tutan, bir cemiyetin varlığını sağlayan, devam ettiren, bir cemiyette sarsılmaz bir birlik yaratan müessese olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür.