Özel Dil (Jargon) Nedir?
Tarih: 15 Aralık 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 4 Yorum var.
Dilcilerin grup dili ya da özel dil adını verdikleri diller, bir toplumda, bireyin içinde bulunduğu sınıfa, yaşa, özellikle mesleğe göre belirlenen dillerdir. Son yılların çalışmalarında bu tür için sosyolekt (sociolecte, socioleet, Soziolekt) terimi kullanılmaktadır ki, tocial ve iialecte sözcüklerinin kısaltılarak bileşiminden oluşan bu terim, onun niteliğini de aşağı yukarı ortaya koyuyor.
HEIKE, sosyolekt’i “bireyüstü dil dizgesinin, bir dilbirliğinin üyelerinden bir grup tarafından karakteristik kullanılışı” olarak tanımlamakta, sesbilim açısından da “bireyi bir toplum kesimine ait kılan bütün belirtilerin toplamı” biçiminde görmektedir Daha kısa bir anlatımla sosyolekti “bir grubun bütün dil varlığı, bir grubun dili” olarak tanımlayabiliriz.
REICHMANN, söz konusu olan gruplan şualarken başta köylü, orta sınıf, okumuş yüksek katman olmak üzere toplum katmanlarını saymakta, ayrıca mezhepleri, cinsleri, yaş gruplarım, aile, akrabalık ve tamdık gruplarını, öğrenim, meslek ve siyasa gruplarım (örneğin belli bir partiye bağb olma) göstermektedir.
Aynı dilbirliği içinde, kültür açısından birbirinden ayrı düzeydeki kimselerin aynı dili kullanışı, birbirinden çok farklıdır. Ses özellikleri ve kurallara uyma konusu bir yana bırakılsa bile, kullanılan sözcüklerin seçimi ve çeşitliliği yönünden büyük ayrılıklar belirir. Kültürsüz kimsenin dili, genellikle daha küçük bir söz varlığından yararlanır; somut kavramlara, somutlaştırmalara fazla yer verir. İyi bir kültür almış olan kimsede kavram, sözcük zenginliği kendini belli eder. Küçük bir örnek üzerinde duralım:
Tartışılan “-sal / -sel” Ekleri Üzerine
Tarih: 28 Ağustos 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 20 Yorum var.
Yakın zamanda sıkça tartışılır hâle gelen “-sal / -sel” eklerinin kullanımı hakkında en az bilenler kadar konu hakkında hiç bilgisi olmayanların da yorum yapması nedeniyle ortada ciddi bir bilgi kirliliği var. Bu nedenle bu konuda bilgi edinmek isteyen araştırmacıların yararlanması için böyle bir yazı yazma gereği duydum.
Türkçeleştirmeye karşı çıkan, öz Türkçe sözcüklerin kullanılmasını sindiremeyen bazı kişiler yabancı sözcüklere karşı önerilen Türkçe sözcüklerde bir kusur aramaya çalışıyorlar. Bu arayışta bulunan “-sal / -sel” ekleri hakkında Yavuz Bülent Bakiler‘in “Türkçeyi -sal’a bindirip -sel’e vermeyin.” sözü de Türkçeleştirme karşıtlarını pekiştirmiş oldu ve böylece TDK hakkında karalama kampanyaları başlatan kişilerin eline Türkçeyi yerden yere vurmak için malzeme geçti. Şimdi o kişiler Türkçeleştirme yapmayıp, Osmanlıca sözcükleri kullanmanın kendilerince doğru olduğunu (!) sözde ispatlamak için hep bu ekleri örnek gösterir oldular.
Bu konuyu bilimsel olarak ele almaya çalışırsak, şöyle bir çözümleme yapabiliriz: Türkçede iki tane “-sal / -sel” eki vardır. Bunlardan bir tanesi Türkçe kökenlidir ve çok eski yazılı metinlerde bile geçer. Divan-u Lügati’t Türk‘te de “arsal” (kumsal) sözcüğü geçmektedir. Eski Türkçede “kumsal, uysal” gibi örneklerde görebileceğimiz bu ekin İngilizceden veya başka bir batı dilinden Türkçeye geçmiş olması imkânsızdır; çünkü bu örneklerin geçtiği metinlerin çağında Türkçe ile bu dillerin etkileşimi söz konusu değildir.
Türkçenin Bugünkü Durumu
ve Yapılması Gerekenler
Tarih: 27 Ağustos 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 1 Yorum var.
Canlı bir varlık olarak dil, türlü etkilerle değişim göstermektedir. Doğal gelişim süreci içerisinde farklılaşıp, yabancı etkilerle bu değişimini sürdüren dillerin temellerine inildiğinde, günümüze dek ses ve şekil yapısında değişiklikler meydana geldiğini görmek mümkündür. Türkçe de, yaklaşık 10 bin yıllık bir süreç içerisinde gelişerek bugüne gelmiş köklü ve güçlü bir dil olarak yaşamaktadır.
Türk Ulusu dünya üzerinde oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldığı için, Türkçe milyonlarca kilometre karelik bir alanda kullanılmaktadır. Yaklaşık 300 milyon Türk’ün iletişim aracı olan Türkçe, kuşkusuz yayılma alanının genişliği ölçüsünde farklılaşmış ve özellikle ses yapısında yerel özellikler taşıyan yeni lehçeler doğurmuştur. Bu, Türk dünyası arasındaki bağın zayıflamasına neden olmuş; fakat Türkçenin güçlü bir dil olarak kullanılmasının önüne geçmemiştir.
Anadolu coğrafyasında gelişen Türkiye Türkçesi de, Türkçenin doğurduğu lehçelerden biridir. Türkçenin Batı (Oğuz) kolundan olan Türkiye Türkçesi, henüz oluşmaya başladığı yıllarda Osmanlıcanın kullanılması nedeniyle çoğunlukla Arapça ve Farsçanın etkisinde gelişmiştir. Özellikle Tanzimat döneminden sonra Fransa ile ilişkilerin artması nedeniyle dilimizdeki Fransızcanın etkisi artmış ve günümüzde Türkiye’nin yüzünü Batı’ya dönmesiyle bu etki, yerini “İngilizce” eksenindeki batı dillerine bırakmıştır.