Horasan, Maveraünnehir ve Harezm Bölgesi – Türk Şehirleri
Tarih: 3 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
V. yüzyıla doğru Horasan ve Maveraünnehir’de feodal bir düzene doğru gidiş şehirlerin yapısını etkilemiş ve şehirler etrafı duvarla çevrili şatovari küçük yerleşim birimleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Tarihi kaynaklar Türklerin bu bölgede VI. yüzyıldan itibaren yoğun olarak bulunduğunu ve bir kısım Türklerin kale ve surla tahkim edilmiş Dehistan ve Cürcaniye gibi şehirlerde yaşadıklarını bildirmektedir. VI. ve VII. yüzyıllarda bölgede feodal düzenin ölçülerini aşan büyük şehirler oluşmuştur. Bu şehirler; Maveraünnehir’de Semerkant, Buhara, Tirmiz Horasan’da Merv, Nişapur, Baktirya’da ise Belh’dir.
Araplar Maveraünnehir’i fethettikleri sırada, Orta Asya’da, bazı şehirler diğerlerinden büyüklükleri ve ticari canlılıkları ile farklılık arz etmekte idiyse de, yerleşim biçiminde şato tipi yerleşmeler ve çiftlik yapıları durumu egemendi. Araplar, etrafı duvarla çevrili bu yerleşim ünitelerini kal’a diye nitelemişlerdir.
Şato tipi yerleşim ünitelerinin en yaygın olduğu bölge Horezm bölgesidir. Şatolar ve etrafı surla çevrili çiftliklerin planları hemen hemen aynı özellikleri sergilemekte olup sadece kapladıkları alan bakımından farklılaşmakta idiler. Şato tipi yerleşimlere tipik örnekler olarak Toprak-Kale, Yake-Persan ve Küçük Kavat-Kale’yi zikredebiliriz.
Fergana Bölgesi ve Talas Ovası
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Türkler Fergana’ya gelmeye başladığı sırada, yerleşik düzen ile göçebelik, iç içe sayılacak derecede birlikte yürüyordu. Nusov, Fergana’nın IV. yüzyılda oran başladığını belirtmektedir.
Fergana’da şehirlerin IV-VII. yüzyıllarda gelişme gösterdiği ve Kuşan Devri’ndeki şato tipi yerleşmelerin yerine, bunlardan daha fazla yer kaplayan ve daha çok insanı bir arada barındıran şehirlerin inşa edildiği görülmektedir.
Bir müddet sonra ise Fergana şehirleri daha da büyümüş ve bazıları etrafı duvarlarla çevrili kale, şehristan ve rabaddan meydana gelen üç bölümlü şehir formuna girmiştir. Fergana şehirlerinin Orta Asya şehir tipine tam dahil oluşları esas itibariyle XI-XII. yüzyıllarda gerçekleşmiştir.
Orta Asya’daki İlk Türk Şehirleri
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Tiyen Şan ve Altay Şehirleri
Türklerin asıl ana yurdu Altay, Şayan Dağları, Tiyan-Şan bölgesi olup, diğer bölgelere buralardan dağılmışlardır. Yerleşim merkezi sayısı dağlık olan bu bölgede oldukça az olup daha çok, dağlar arasındaki vadilerde ya da yamaçlarda yer almışlardır. Bölgenin önemli yerleşme yerleri Koşoykurgan, Şirdak-Bek, Atbaşı (Atbaş), Çumgal, Gulça ve Çaldıvar’dır.
Koşoykurgan şehri 200×280 m. boyutlarında dikdörtgen formunda bir sur duvarı ile çevrilmiştir. 8 m. yüksekliğindeki duvarlar hayli kalın olup, duvar kalınlığı temelde 12 m.’ye ulaşmaktadır. Şirdak-Bek şehrinin boyutları ise 117×120 m.’dir. Sur duvarlarının yüksekliği 6 m.’dir, sur duvarının köşelerinde yuvarlak masif kuleler vardır. Ayrıca duvarlarda, büyük ve küçük kare formunda burçlar bulunmaktadır. Nusov, Koşoykurgan ve Şirdak-Bek’in eski göçebe kamplarının kurulduğu yerlerde teşekkül etmiş yerleşimler olduğunu ve Koşoykurgan şehrinin bir süre Türk hanlarına başkentlik yaptığını belirtmektedir.
Çu Nehri ve Isık Göl Çevresi Türk Şehirleri
Bugünkü Kırgızistan sınırları içinde kalan bu bölgede Türklere ait yerleşik yaşam ünitelerinin şehir denebilecek bir forma ulaşması daha ziyade VI. yüzyıldan itibaren yani Göktürkler zamanında gerçekleşmeye başlamıştır. Çu ve Talas bölgelerinde en eski yerleşme yerleri ve şehirciklerin Soğdlar ve Türkler tarafından ortaklaşa kuruldukları anlaşılmaktadır.
VI. yüzyılda teşekkül etmiş olan Suyab Batı Göktürk Kağanlığı’na başkentlik yapmıştır. Bölgenin diğer önemli şehirleri Aşpara, Kayında, Şiş-Tübe (Nüzket), Harran-Cuvan, Tolek, Ak-Tepe, Sukuluk, Cul (Cil-Arık), Çola-Kazak, Sarıg, Yakalıg (Yaka-Kent), Burana ve Balasagun’dur (Ak-Beşim). Bu şehirlerden bazıları Karluklar, bazıları Türgişler bazıları da Göktürkler zamanına aittirler. Bunlar içinde kimi şehirler önemlerini uzun müddet sürdürmüşlerdir. Balasagun buna örnektir.
Kayında şehrinin 60×190 m. boyutunda bir iç kalesi vardır. Sur duvarının önünde bir de hendek kazılmıştır. Çu nehrinin Aşpara kolu üzerinde kurulmuş olan ve batı ile güneyinden nehirle çevrilen Aşpara şehrinin üç bölümlü kalesi de hendekle kuşatılmıştır. Issık Göl’ün batısındaki Burana şehrinin, dörtgen bir planı vardır. Ancak bu dörtgenin bir kenarına duvar yapılmamış, buradan geçen bir akarsuyun yarattığı doğal koruma sınırından faydalanılmaya çalışılmıştır.
Türklerin Yerleşik Hayata Geçişi
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 1 Yorum var.
İlk Türk devleti Hunlar Dönemi’nde etrafı surla çevrili bazı yerleşim yerlerinden bahsedilmekle birlikte, Türklerde şehir yaşamının başlangıcına ait bir takım arkeolojik, işaret ve örneklerin Göktürklerden itibaren görülmeye başlandığı söylenebilir. Bu konuda herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için öncelikle belirtelim ki, Göktürklerin çoğunluğu, göçebe idi. Ancak Göktürklerden yerleşik yaşam sürenler, köy ve kasabalarda oturanlar ve tarım yapanlar da vardı. Göktürk Devleti sınırları dışında yaşayan Türkler için de tabiatıyla aynı durum söz konusudur.
Göktürk Devri Türk göçebeleri belirli yayla ve kışlaklar arasında göç ediyorlardı. Bir yenilgi sonunda vatanlarından sürülmezler ise bu yayla ve kışlaklardan ayrılmamakta idiler. Göktürk Devri’nde surlu yerleşim üniteleri daha ziyade hükümdara, maiyetine ve askere mahsus idi. Bazı yerleşimler ise ticaret yolları üzerinde Soğdlar tarafından kurulmuş güvenlik ve ikmal merkezlerinden ibaretti. Bunların yanında tarım havzalarında ortaya çıkan feodal yaşamın beylerine ait çiftlikler üzerinde kurulmuş şatovari yerleşim üniteleri de önemli bir yerleşim grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın büyük çoğunluğu çadır altında ve surlar dışında yaşıyor ve ancak savaş halinde surlar içine sığınıyorlardı.
Arkeolojik incelemeler Türklere ait bölgelerde VII. yüzyıldan itibaren şehir ve kasabaların gittikçe artmaya başladığını göstermektedir. VIII. yüzyılın ortalarından itibaren İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılması bu gelişmeye hız katmış ve Türk bölgelerinde büyük küçük çok sayıda şehir varlık bulmuştur. İslamiyet’in şehirleşmeyi teşvik edici etkilerine rağmen, daha sonraki yüzyıllarda bile Türklerin önemli bir kısmı göçebeliği sürdürmüştür.