Türk Tarihinin Kaynakları ve Bakış Açıları
Tarih: 5 Ağustos 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Kültür varlığını oluşturan evrensel kurum ve değişkenlerin her toplumda özgün biçim ve sentezler yarattığı gerçeğini gördükten sonra, «kültürümüzün tarihi kaynakları ile gelişmesi» sorusuna gelmiş bulunuyoruz.
Kültür tarihinin evrimi açısından, çağdaş Türk Toplumunun tarımcılık-hayvancılık aşamasından sanayileşme-kentleşme aşamasına geçmekte yani sanayi devrimimi yaşamakta bulunduğu söylenebilir. Gerçekten de bundan sadece 50 yıl Önce, % 85’i köylü ve % 15’i kentli (kasabalı) olan toplumumuzun yarı nüfusu bugün kentleşmiş (kentlerde yaşar olmuş); 1945-1975 yılları ara-sında, ortalama ömür beklentisi 38’den 59’a yükselmiştir.
Kadınlarımız erkeklerden (ortalama dört yıl) uzun yaşıyor ki, İslam ülkeleri arasında bu düzeye gelmiş ilk ve tek ülkeyiz. Altmış yıl önce kentlerimizde toplam 2-2,5 milyon kişi varken, bugün 22-23 milyon kişi yaşıyor. Ayrıca birkaç milyon vatandaşımız da geçimlerini yurtdışında kazanmakla kalmıyor, tasarruf ettikleri dövizlerle dış ticaret açığımızın önemli bir bölümünü kapatıyor.
Bu durum, Kuzeybatı Avrupa’ya göre en az 100 yü gecikmiş görünmekle birlikte Dünya Kültür Tarihi’nin görüp kaydetmediği ölçüde, hızlı ve köklü bir değişim tablosudur. Avrupa bu geçişi 50 yılda değil en az 50-200 yılda yaşamıştır. Toplumumuz, bu yüksek ivmenin kaçınılmaz bunalımlarım, sancılarını, sıkıntılarım yaşamaktadır. Evrim yolundaki yerimiz ve hızımız böyledir. Ancak, buraya nereden geldiğimiz, bugünkü yerimiz, konum ve duru-mumuz kadar önemli bir konudur.
Atatürk’ün Türk Tarih Tezi
Tarih: 25 Mayıs 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 1 Yorum var.
Atatürk, Avrupalıların, Türkleri sarı ırka bağlamak, yıkıcı ve medenî yetenekten yoksun olarak, medenî eser yaratamamak gibi ilmî kalıplar ileri sürerek ortaya koydukları iddialara inanmıyor, Türk vatanının bizim olduğunu, tarihin bunu ortaya koyacak en büyük manevî destek ve delil olduğunu ileri sürüyordu. Bunun için, önce kütüphane kurmakla işe başladı. Bunu büyük bir anket takip etti. Türkiye’de tarihle uğraşanlar, Türk tarihi ile ilgili kitapları incelemeye memur edildiler.
Tercüme edilen kitaplar, raporlar halinde Atatürk’e sunuldu. Bu çalışmaların ilk ürünü olarak, Türk milletinin cihan tarihindeki yerini ve rolünü belirten “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı eser 1930 yılında bastırıldı. Bir sene sonra da Türk Tarihi üzerinde çalışmalar yapmak üzere “Türk Tarih Heyeti” kuruldu (15.4.1931). Atatürk, bu heyete, Türk tarihini belgelere dayanarak yazmalarını, gerçeklerin dışına çıkmamalarını, Türklüğü acuna duyurmalarını söyledikten sonra “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” demiştir.
26.9.1932 tarihinde Ankara’da Türk tarih profesörleri ve öğretmenlerinin katılmasıyla ilk kez Türk Tarih Kongresi toplandı ve Türk Tarih Tezi bu kongrede bilimsel bakımdan tartışıldı. Kültür alanımızda yeni bir tarih görüşü olan bu tez şöyledir: “Türk milletinin tarihi şimdiye kadar sanıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihinden ibaret değildir. Türk’ün tarihi çok daha eskidir ve temasta bulunduğu milletlerin medeniyetleri üzerine tesir etmiştir.” Bu tez ile Türk tarihi, Etiler, Sümerlerden başlatılmakta ve en eski uygarlıkların Türklerden çıktığı ispat edilmektedir.
Türk tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu geniş ve köklü tarihimiz gerektiği gibi araştırılıp ortaya konulamamıştır. Osmanlı döneminde, diğer sosyal ilimlerde olduğu gibi tarih konusunda da yeterli gelişme sağlanamamıştır. Dolayısıyla, başta aydınlar olmak üzere insanımıza tarih şuuru verilememiştir. Bu ise hızla ilerleyen ve bu gelişmeyi geri kalmış toplumları ezmek için kullanan Batılı devletler karşısında bir eziklik, kendine güvensizlik yaratmıştır.