Deneme
Tarih: 29 Eylül 2011 | Bölüm: Deneme | Yorumlar: 2 Yorum var.
Deneme Nedir? – Tanımı ve Özellikleri
Tarih: 29 Eylül 2011 | Bölüm: Deneme | Yorumlar: 4 Yorum var.
Tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebi metinlerdir. Bu türün yaratıcısı 16. Yüzyıl Fansız yazarı Michel de Montaigne’dir. Yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebi parçalar olduğunu vurgulamak için deneme (essai) adını seçmiştir. Türk edebiyatına deneme, diğer edebi türler gibi Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girdi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yahya Kemal Beyatlı deneme türününde eserler veren önemli yazarlarımızdır. Ancak deneme türünün en önemli yazarı Nurullah Ataç’tır. Ataç, denemelerinde kişisel tavrını açıkça ortaya koyan, dilde yenilikçi ve titiz, üslupta akıcı bir yazardır.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme Türünün Özellikleri
Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri
Tarih: 29 Eylül 2011 | Bölüm: Deneme | Yorumlar: 27 Yorum var.
İnsan ve insanı ilgilendiren herhangi bir konuda, kesin sonuçlara varmadan; ele alınan düşünceyi, kesin hükümler vererek değerlendirmeden; yazarın şahsî düşünce ve duygularıyla, samimiyetle ve kendisiyle söyleşi tarzında ele aldığı yazılara deneme denir.
Başlangıçta ayrı bir tür olarak değerlendirilemeyen, çoğunlukla diğer türlerle bağlantıları olduğu düşünülen deneme türü, zamanla kendi ölçü ve sınırlarını ortaya koymaya başlamış, bugünse kendine özgü bir tür olarak edebî türler arasındaki yerini almıştır. Denemenin bir tür olarak edebiyatta varlığını kabul ettirmesi Montaigne’le gerçekleşmiştir.
Her konuda yazılabilen deneme türünün Montaigne’den beri var olan örneklerinde diğer türlerden en belirgin fark olarak konu sınırlamasının olmaması görülür. Bunun yanı sıra deneme, bir fikir yazısı olması özelliği ile de diğer türlerden ayrılır. Kanıtlama ve iddia etme söz konusu olmadığı için deneme yazarının çok güçlü bir bakış açısı ve deneyimlerinin olması gerekir.
Deneme türünde yazar, kendine özgü düşünce ve duygularını, güçlü dünya görüşü ve bakış açısındaki çeşitliliği ile üslubundaki etkileyiciliği ve canlılığı titiz bir işçilikle örerek okuyucuya aktarır. İçten ve samimi bir üslupla yazılan deneme yazılarında yazarın deneyim ve birikimleriyle okuyucuya zevk vermesi esastır. Bunu yaparken öğretme amacı gütmeyen denemenin öğretici tarafı da ortaya çıkar. Bu anlamda deneme türünde estetik yapının kuvvetli ve sağlam olduğunu ifade etmek gerekir.
Deneme Örnekleri
Tarih: 29 Eylül 2011 | Bölüm: Deneme | Yorumlar: 2 Yorum var.
ÖRNEK 1:
Anadolu Ezgisinden
“Anadolu’ya Armağanımız Yaylalar
Sen yağmur ol ben bulut Yaylada buluşalım.
Anadolu, senin üzerindeki buluşumuzdu yaylaların. Bizim güzellik duygumuzun buluşu olarak sana yayaları biz armağan ettik. Bizden önce bazı dinlerin tapmaklarının kurulduğu tepelerinden söz edilir. Orada kâhinler gelecekle ilgili bilgiler vermeye çalışırdı. Bu ümit ve korku tacirlerinin dağlarda aradıkları yalnızca gelecekle ilgili bazı sırları anlamaktı. Yükseklik yalnız onların ruhundaki geleceği bilerek insanlara pazarlama isteğini kabartıyordu. Korkularını gidermek, dertlerine bir çözüm yolu bulmak ve gelecekle ilgili bilgi almak dışında dorukları sevdikleri için dağlara çıkan başka bir toplum yaşamadı senin bağrında.
Oysa biz, çok eskiden beri atalarımızın ruhlarının Tanrı‘ya daha yakın olmasını isteriz. Yüksek dağ yamaçlarını gördüğümüz zaman, bu yükseklik ve heybet karşısında şapkamızı çıkarırdık. Çünkü gökyüzünün gizemli derinliği bu tepelerin üzerindeydi ve buna insanoğlu ancak şapka çıkarabilirdi. Ama biz, galiba bütün başı dumanlı dağlarımızı “Sonsuzluğa kalkacak gökyüzünde demirli bir gemi gibi” gördük. Bir tek özlemimiz vardır: Sonsuzluğun kapısını tutmak ve yükselmek… Çünkü bir yerlerden kopup düşüşümüzün izleri ta iliklerimize kadar işlemişti. Yaylalar sonsuzluğa açılan yolun kapılarıydı.