Türkçe – Sümerce İlişkisi
Tarih: 4 Ağustos 2012 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 5 Yorum var.
Türkçenin yaşı konusunda eskiden beri bazı tartışmalar yaşanmaktadır. Bu konu günümüzde bile ortak kabul görecek bir tarihle – bilgiyle açıklığa kavuşmuş değildir. “Türkçenin Yaşı” meselesini çözebilmek için birçok Türkolog çeşitli savlar ileri sürmüştür. Bu konuda yapılan çalışmalarla gelinen noktada kabul gören yaygın görüş, Türkçenin en aşağı 8500 yıllık bir dil olduğudur.
Türkçenin 8500 yıllık bir dil olduğunu kanıtlayabilecek yazılı bir kaynak yoktur. Çünkü Türkler’e ait en eski yazılı metinler, Orhun Yazıtları diye adlandırılan dikili taşlardır. Bunun için Türkçenin yaşını bu kadar geriye götürebilmek için, diğer topluluklarla Türkler arasında bir ilişkiden söz etmek gerekir. Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, bu konuda çok güzel bir çalışma yapmış ve Türkçe ile Sümerce arasındaki ilişkiye değinerek, Sümerce’de Türkçe izler bulmuştur. Bu çalışma yıllarca önce yapılmasına rağmen, hâlâ bu savı kanıtlarla eleştirebilecek kimse çıkmamıştır. Bu da ortaya atılan bu düşüncenin, büyük olasılıkla doğru olduğunu göstermektedir.
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, “Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi ile Türk Dili’nin Yaşı Meselesi” adlı kitabında, bu ilgiyi nasıl keşfettiğini ve yaptığı çalışmalarda nelerle karşılaştığını şöyle anlatıyor:
1947 – 1948 Akademik Yılı’nda İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde bir öğrenci iken, elime Sturtevant’ın A.Hittite Glossary ve Supplement to a Hittitie Glossary’sinin Münire B. Çelebi tarafından yapılan Türkçe tercümesi Eti Dili Sözlüğü (Tdk Yayını) geçti. O sıralarda R. Rahmeti Arat’an Eski Türkçe dersleri almakta idim. Kitabı merakla incelerken, gözüme “GUD” [öküz, sığır] kelimesi çarptı.
Bu kelime ile Eski Türkçe “ud” [öküz] arasındaki benzerliği dikkate değer buldum ve şöyle düşündüm: Eğer, bu bir tesadüf değil de Sümer ve Türk dillerinin tarihi bir ilgisinden ileri geliyorsa, o takdirde Sümerce kelime başı “g” lerinin Türkçede sıfıra tekabul etmesi gerekir. (Bilindiği gibi Eski Türkçede kelime başında g yoktur.) Ve şayet bu doğru ise, bir Sümerce sözlüğünün g harfinde Türkçe ile ilgili başka kelimelere tesadüf ihtimali mantıken mümkün olmalıdır.
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna
Tarih: 4 Aralık 2011 | Bölüm: Önemli Türkologlar | Yorumlar: Yorum yok.
1 Ocak 1923′te Düzce’de doğdu. İstanbul Kabataş Erkek Lisesi Fen kolundan mezun oldu (1941). 1941 yılında istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği bölümüne girdi. Bu bölümde öğrenim gördüğü yıllarda, Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünde Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat’ın bir dersini dinledi. O ders kendisini çok etkiledi ve Türkoloji öğrenimi görmeye karar verdi. 1950 yılında Mukayeseli Türk Dili alanında “Orhon Yazıtlarının İmla Kaideleri ve Fonolojisi” adlı tezini savunarak Türkoloji bölümünden diplomasını aldı.
1952′de askerliğini yaptı. 1953′ten 1959′a kadar Bayındırlık ve Sanayi Bakanlıklarında devlet hizmetinde bulundu. 1959-1961′de Türk Dil Kurumu’nda uzman, 1961- 1962′de üç kurucudan biri ve ilk as başkan sıfatı Ue Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde çalıştı.
1962-1968′de Amerika’da University of Washington’da (Seattle; Wash.) Nicholas N. Poppe idaresinde Türkoloji, Mongolistik, Altayistik, Lengüistik alanlarında doktorasını tamamladı ve Ph. D. unvanını aldı. Tezi, Studies on Nahjul-Faradis: A Methodfor Turkic Historical Dialectology’dir. 1963-1969 yıllarında aynı yerde müstakillen Türkoloji programının bütün derslerini verdi. 1969′dan 1976′ya kadar University of Pennsylvania (Philadelphia, PA.)’da kendisinin kurup geliştirdiği Türkoloji bölümünde lisans, lisans üstü, doktora dersleri verdi ve iki Türkoloji doktoru yetiştirdi.
1982′de Türkiye’ye döndü ve gönüllü olarak İnönü Üniversitesi’ne (Malatya) katılarak Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü kurdu. 15.11.1984′te doçent oldu; aynı yıl Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu üyeliğine, 1987′de Türkoloji Uygulama Kolu Başkanlığına seçildi, 29.12.1989′da Profesör unvanını aldı. 31.12.1989′da İnönü Üniversitesi’nden emekli oldu. Bu tarihten 1991 eğitim-öğretim yılı sonuna kadar İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde ücretli Öğretim Üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü.
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü kurduktan sonra Aralık 1983′ten Ekim 1984′e kadar ve Nisan 1987′den Aralık 1989′a kadar Bölüm Başkanlığı yapmış, bu görevinin yanı sıra degişik tarihlerde Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcılığı, Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, İnönü Üniversitesi Senatosu’nda Fakülte Temsilciliği, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yönetim ve Kurul Üyeliği görevlerini de yürütmüştür. Türk Dil Kurumu’nca düzenlenen 3. Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı’nda Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi İle Türk Dili’nin Yaşı Meselesi adlı kitabı için kendisine ‘Türk Dili’ne Üstün Hizmet Ödülü ve Onurluk’u verilmiştir.
Lehçe, Şive ve Ağız Nedir?
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 23 Yorum var.
Birçok yazımızda, sık sık “Türkçenin çok köklü ve güçlü bir dil olduğunu” vurgulamışızdır. Çünkü bugün yaşayan dillerin birçoğuna baktığımızda, Türkçedeki düzenliliği, türetme gücünü ve geniş söz varlığını göremeyiz. İngilizceyi örnek verecek olursak, çok uzun bir geçmişinin olmadığını, özellikle 18. yüzyıldan sonraki sömürgecilik akımlarıyla birlikte kurulan emperyalist devletlerin çabalarıyla bir yerlere geldiğini görürüz. Benzer biçimde Sırpça, İspanyolca, Danca, Arnavutça… gibi birçok dilin geçmişi, aslında birkaç yüzyılla ifade edilebilecek kadar azdır. Fakat Türkçenin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık 8.500 yıllık bir dil olduğu kabul edilmektedir. Osman Nedim Tuna‘nın Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmaları sonucunda, Türkçenin yaşayan diller arasındaki “en eski geçmişe” sahip dil olduğu ortaya koyulmuştur. Buna benzer çalışmalar da göstermiştir ki, Türkçe yaşayan dillerin “en eski geçmişe sahip olan dili” olmasa bile, en köklü birkaç dilinden biridir.
Türkçenin tarihi gelişimine bir göz attığımızda, Türkler‘in göçleri ile Türkçenin de dünyanın birçok bölgesine yayıldığını görürüz. Türkçemiz, “En Eski Türkçe” ile başlayıp “Orta Türkçe” ile devam edip “Çağdaş Türkçe” ile bugünlere geldiği süreç içerisinde, birçok dilden etkilenmiş, birçok dili etkilemiş ve büyük değişikliklere uğramıştır. Türkler’in dünya üzerindeki yayılma alanlarına paralel olarak, Türkçe de birçok alanda konuşulmuş ve zamanla birbirinden kopan Türk boylarının, kendilerine özgü birer “konuşma ve yazma dilleri” ortaya çıkmıştır. Bundan yaklaşık 8 – 10 bin yıl önce, bugün konuşulan bütün Türk Dilleri tek çatıda toplanmıştı ve bugün yaşayan Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Gagauz, Uygur, Tatar, Azeri… Türkçesi, o dönemlerde yoktu. Çünkü henüz Türkler bir arada yaşıyorlardı, bunun için dilleri de farklı yazı ve konuşma dillerini oluşturmamıştı. Biz Tanrı Dağları’ndan ayrıldıktan sonra, her bölgede kalan soydaşlarımız kendilerine özgü yazı dillerini oluşturdular ve bugün yaşayan “Türk Lehçeleri” adı verilen diller (Azerbaycan Türkçesi, Kırgız Türkçesi… gibi) oluştu.
Çok köklü bir dilimiz olduğu için, Türkçemiz bugünlere gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil biliminde “lehçe“, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır. Türkçenin oldukça eski ve köklü bir dil olması, dil bilimsel sınıflandırmalarda farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur. Bazı dil bilimciler “Türkçenin yalnızca iki büyük lehçesi olduğunu” kabul etmişler; bazıları ise Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Başkurt Türkçesi… gibi birbirinden ayrı “yazı dilleri” olarak varlığını devam ettiren Türk Dilleri’ni birer “lehçe” olarak kabul etmişlerdir.
Sümerce ile Türk Dilinin Tarihi İlişkisi
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 7 Yorum var.
Sümerce, insanlık tarihinin bugün için bilinen en eski yazı dilidir. Milattan önce üç bin yıllarında güney Mezopotamya’da yüksek kültürleri ile yaşamış olan Sümerler, üçüncü bin yılın sonlarına doğru da tarihî ufuklarımızdan kaybolmuşlardır.
Sümerce ile başka diller arasında akrabalık ve kaynak birliği üzerine pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen, şimdiye kadar bunların hiçbiri ispat edilebilmiş değildir. Önceleri Akatça ile bu dilin akrabalığı düşünülmüş, daha sonra Akatçanın Sami dillerine mensup olduğu anlaşılınca, bu fikir kendiliğinden unutulmuştur. Sümerce ile, (birbirinden tamamen farklı olan) Mısır, Çin, Etrüsk, Ural-Altay, Sami gibi dillerin akrabalığını savunan görüşler de inandırıcı tanıklar ortaya koyamamıştır.
XIX. yüzyılda, Sümerceyi Ural-Altay dil ailesi ile ilgili gören J. Oppert, bu dil ile Macar, Moğol, Mançu ve Türk dilleri arasında karşılaştırmalar yapmıştır. Ancak bu dille en çok ilgilenen F. Hommel olmuştur. Hommel yaptığı araştırmalar sonucunda ilk önce Sümerceyi Altay dillerinden biri saymış, 1884’te ise daha ileri giderek Sümerlerle Akatları ortak bir Altay kavmi olarak kabul etmiştir.1 Sümerce ile Ural-Altay (özellikle de Türk) dilleri arasında lengüistik ve morfolojik benzerliklere değinen Hommel, Kaşgarlı Mahmut’un “Divanu Lügati’t-Türk”ünden de kelimelerle karşılaştırmalar yapmıştır.2 Davasına en uygun örneklerden birkaçı şunlardır:
Sümerce ai = Türk dili ay
dingir = tengri
ab = eb/ev