Üstat Şehriyar ve Türk Halk İnançları
Tarih: 22 Ocak 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Bir inanç, halk arasında algılandığı biçimi ile yaşıyor ve o inancın ayet ve hadislerde yeri var ise o inanç halk inancıdır. Bir inanç, halk inançlarında yaşıyor, ayet ve hadislerde yok iken tevhid inancına aykırı değil ise, o inanç semavî dinlere aittir. Söz konusu halk Türk halkı ise, o inanç muhtemelen Tengricilik – Gök Tanrı inancının bir uzantısı veya kalıntısıdır. Tabii ki, Tevhid İnancı Hz. Âdem’den günümüze çelişki içermeyen bir bütündür ve Hz. Türk bu bütünün tebligatçılarından birisidir.
Büyük şairlerin bilhassa Azerbaycan ve İran Türk şairlerinin bir çoğu halk arasında yaşayan inançları ustaca şiirlerinde işlemişlerdir. Esasen bu kesimin edebiyat erbabı halk inançlarını edebi sanatların diğer alanlarına da başarı ile yansıtmışlardır. Bu başarı, edebiyat ürünlerine daha bir millîlik vermiş ve halk ile ziyâlı arasında daha saygın bir köprü oluşmasını sağlamıştır. Bu türün sanatçılarından birisi de şüphesiz Şehriyâr’dır. Biz onun “Ey Vay Anan” şiirini, halk inançları itibariyle ele almaya çalışacağız. ‘
“Ölmüşse de bu eve yine gelip gidir O,
Yine ayrılabilmir, yine hizmet edir O, anlatımın özellikleriO bizim ömrümüzün her anında yaşayır,
O yine paltaryuyuryine odun taşıyırÖlümünden sonra da özü görür her şeyi,
Anam! Biçare anam! Evimizin güneşi!”
Tarih Boyunca Türklerin Kabul Ettiği Dinler
Tarih: 1 Eylül 2011 | Bölüm: Din | Yorumlar: 2 Yorum var.
Türkler, tarih boyunca çok çeşitli coğrafyalarda yaşamışlar, çok çeşitli kültürlerle temas etmişler, bu temasların sonucunda da çeşitli dinleri kabul etmişlerdir. Ancak dikkati çeken nokta, Türklerin, tespit edilebilen ilk dinî inanç ve hayatlarından başlayarak kabul ettikleri çoğu dinlerin tek tanrılı oluşu ve semavî nitelik taşıyışıdır. Bir başka önemli nokta ise dinî hayatta hâkim olan hoş görü ve tanrının hakkının tanrıya, insanın hakkının insana verilişidir. Bu unsurlar, Türk milletine has bir lâiklik, daha doğrusu bir hoş görü anlayışının tarihin ilk dönemlerinden beri Türk cemiyetinde var olduğunu göstermektedir. Nitekim Göktürk yazıtlarında kağanların Tanrı yardımıyla kağan oldukları, güç kazandıkları ifade edilmekte; felâketlerin ve başarısızlıkların gerekçesi ise bazen cemiyetin gevşekliğine ve duyarsızlığına, bazen de kağanların yetersizliğine bağlanmaktadır. Yazıtlarda bu konudaki ifadeler çok açıktır:
“Tanrı güç verdiği için, babam kağanın askerleri kurt gibi imiş, düşmanları koyun gibi imiş.” (KT, D – 12) “Babam kağan … Tanrı buyurduğu için, devletliyi devletsiz bırakmış, kağanlıyı kağansız bırakmış.” (KT, D – 15) “Besleyip doyurmuş olan kağanlarının sözlerini tutmadan her yere gittin oralarda hep mahvoldun tükendin.” (KT, G – 9) “Akılsız kağanlar tahta oturmuş kuşkusuz … Türk halkı kurduğu devletini elinden çıkarıvermiş.” (KT, D – 5)
Ayrıca, meselâ Hazar hükümdarlarının çevresinde Müslüman, Hristiyan, Musevî ve putperest cemaatlerinin temsilcilerinin rahatça faaliyet gösterdikleri ve yönetimin bu temsilcilerin faaliyetlerini kısıtlamadıkları, bütün dinlerin temsilcilerine eşit davrandıkları bilinmektedir.
Bu hususları belirttikten sonra Türk tarihinde Türk cemiyetinin kabul ettiği dinler hakkında topluca şu biçimde bilgi vermek mümkündür:
Eski Türklerde Mezar Geleneği
Tarih: 30 Temmuz 2011 | Bölüm: Tarih ve Kültür, Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: 3 Yorum var.
Ulus niteliği kazanmış her toplumun, ölünün ardından anılarını yaşatmak için bir takım usûl ve âdetler meydana getirdiği bir gerçektir. Çok eski tarihten beri ana yurtları Orta Asya başta olmak üzere bilinen eski dünyanın hemen her bölgesinde sürelerce görülen hükümranlığı ve çeşitli bölgelerdeki geçici ve daimi yerleşimleri sırasında, bazı etnik grupların tesiriyle Türklerin gelenekselleşmiş çok değişik usûl ve âdetleri olmuştur.
Bu ûsul ve âdetleri, Türklerin İslâmiyet’i kabulünden evvel ve sonra diye iki ana grupta toplamak mümkündür. Ancak İslâmiyet’in kabulünden sonra da, İslâmiyet’ten evvel oluşan usûl ve âdetlere bazı yerlerde kısmen değişik görülmekle beraber rastlamaktayız.
Şamanizm, Maniheizm ve Budizm dinlerine inanan Türklerin, bu dinlere dayalı ölüm ile ilgili düşünce ve inançları mezar geleneklerine yansımıştır. Eski Türklerde “tenâsuh-ruh göçü” inancını ilkel bir şekilde de olsa, görmekteyiz. Göçebe Şaman Türklerde ölümden sonra ruhun kuş gibi uçup, geldiği yere gittiğine inanılırdı. Orhun Yazıtlarından anlaşıldığına göre, insan ruhu öldükten sonra kuş veya böcek şekline girmekte ve ölen hakkında “uçtu” denilmektedir. Yine Orhun Yazıtlarına dayanarak “ölümle, uçmakla” özdeşleştirilen kergek-bolmak deyimini izahını: O. N. Tuna, bunun bıldırcın türünden bir kuşa işaret etmekte olduğunu ve bu ismin etimolojisinin, “kanatlarını yelken gibi havaya gerici” anlamına geldiğini belirtmektedir. Batı Türklerinde, İslâmiyet’in kabûlünden sonra dahi “öldü” yerine “Şunkar boldu” yani “Şahin” oldu deyimi kullanılmaktadır. 15. yüzyılda yazılmış Şükrullah’ın Behçet Üttevârih’inde ölüm şöyle yorumlanmıştır: “Sonunda ecel doğanı Orhan Beğe de pence vurup yüce uçmağa çekti.”
Şamanizm ise, Türklerin genel olarak eski ve milli dini kabul edilen, ancak daha çok yaradılış, evren, dünya, ölüm, sevinç, keder gibi değişik konularda düşünce, inanç ve bunlarla ilgili geleneklerin tamamını kapsayan, Türklere has bir yoldur. Etkinliği zamanla azalarak bir kısım usûl ve âdetlerle günümüze de ulaşan Şamanizm’in, en çok Budizm ve Zerdüştçülük ile birlikte yürümesi keyfiyetini A. İnan şöyle yorumlamıştır: “… Şamanizm’de taassup, başka dinlere karşı düşmanlık olmadığından en eski çağlardan beri, türlü dinlerin tesirinde altında kalmış, yabancı dinlerden çok unsur almıştır. Zerdüşt’ün iyiliği temsil eden Hürmüz’tâsı, Budizm’in Maytarı Tengere’si Altaylı’nın “Panteonuna” Şaman tanrıları sıfatıyla yerleşmiştir.