Osmanlı Türkçesinin Söz Varlığı
Tarih: 6 Mayıs 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Eski Anadolu Türkçesi döneminde hem Eski Türkçeye ait söz varlığının korunup türetme yollarıyla geliştirilmesi hem de Arapça – Farsça sözcükleri kullanmama eğilimi ile ortaya konulan zengin söz varlığı, bu dönemi takip eden Osmanlı Türkçesinde çoklukla değişmiş ve yabancılaşmıştır. Osmanlı aydınlarının Arapça ve Farsça sözcükler kullanmayı büyük bir sanat olarak algılamaları sonucunda ortaya çıkan “zümre dili”, halkın konuştuğu Türkçeden çok farklı, içine Türkçe ögeler serpilmiş Arapça – Farsça karışımı bir dil olarak yaratılmıştır. Osmanlı Türkçesi olarak da adlandırabileceğimiz bu dönemde, Eski Türkçeden 15. yüzyıla dek saklanarak taşınan söz varlığı unutulmuş, yerine yabancılaşma oranı % 70’lere varan yapay bir söz varlığı ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Türkçesi döneminin başlarında, belki de Eski Anadolu Türkçesi döneminin sonlarını kapsayan bu dönemde Türkçedeki yabancılaşma, 18-19. yüzyıldaki kadar şiddetli değildir. Fakat Osmanlı’da birçok eser veren sanatçılar ve ileri gelenler tarafından Arapça ve Farsça sözcüklerin çok sık kullanılmasıyla, söz varlığı açısından ortada yalnızca Türkçenin adı kalmış gibidir. Bir sayfalık Osmanlıca metinde birkaç bağlaçtan, yardımcı fiilden veya ekten başka Türkçe ögeye rastlamanın mümkün olmadığı bu dönemde, sayısız yabancı ad ve tamlamalar söz varlığını istila etmiştir.
Osmanlı Çini Sanatı
Tarih: 30 Ekim 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
16. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı çinilerinin başlıca yapım merkezi İznik olmuştur. Çinilerde uygulanan desenler saray nakkaşhanesinde üretilmiştir. Kitap süslemelerinde ya da kalem işlerinde kullanılan motif dağarı ile çinilerdekiler arasında önemli paralellikler vardır. Klasik dönem Osmanlı çinilerinin sadece bir listesini yapmak bile bu sayfaların sınırını aşacaktır. Bu yüzden motif ve kompozisyon çeşitlerini tanıtmak ve az sayıda örnekle açıklamak istiyoruz.
İslam sanatında figürlerin kullanımına sınırlı ölçüde yer verilmiştir. Osmanlı döneminde bu sınırlamanın aşılmamasına özenilmiştir. Kitap sanatındaki konuları açıklayıcı minyatürler dışında, insan tasvirine yer verilmemiştir. Bu özen, çinilerde belli desen gruplarını ön plana geçirmiştir. Yazı, Osmanlı çinilerinde erken dönemlerden başlayarak önemli bir yer tutmaktadır. Çinilerde kitabe niteliğindeki yazılara pek az rastlanmaktadır. Buna karşılık, dini konulu metinler, başta Kur’an-ı Kerim’den bölümler olmak üzere camiler, özellikle dini yapılarda yer alır.
Erken dönemlerde belli bir şemanın gerek çinilerde, gerekse kalem işlerinde sık sık tekrarlandığını görürüz; bir satır kufi ve bir satır nesih yazı rumili kıvrık dallardan bir zeminin üzerine oturtulmaktadır. Bu şemadan klasik dönemde vazgeçilmiş, az sayıda bitkisel motifle zenginleştirilmiş bir zeminde, genellikle sülüs yazılara pencere alınlıklarında ya da yapıyı çep çevre dolaşan frizlerde yer verilmiştir. Bu arada ilginç istiflere de yer verilmiştir.
Motif Dağarcığı
Süleymaniye Külliyesi, çinide birçok ilke ev sahipliği yapmıştır. Sıraltı tekniğindeki çinilerin erken örneklerinden olan çok grift istifli yazıları, İstanbul’daki Süleymaniye Camii’nin mihrap duvarındaki yuvarlak madalyonlarda buluyoruz. Burada yazılar, ortada hasır gibi örülmüştür. Yine Süleymaniye Camii, kabarık kırmızı rengin de ilk örneklerinin görüldüğü yapılardandır. Doğaya dönüşe öncü sayabileceğimiz bir örnek de burada yer almıştır; beyaz Çin bulutlarının doğadaki görünüşlerine uygun şekilde firuze mavisi, zemin üzerinde yer aldığı bordür benzerleri arasında seçkin bir yer tutar. Naturalist eğilimin aynı külliye içinde yer alan Hürrem Sultan Türbesi’ndeki konumuna ise ayrıca değineceğiz.
Atatürk Doğduğunda Osmanlı’nın Durumu
Tarih: 30 Mayıs 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 1 Yorum var.
Mustafa Kemal 1881’de çeşitli kültürlere açık, bir liman şehri olan Selânik’de doğmuştur. İmparatorluğun gelişmiş şehirlerinden birisi olan Selanik, yeni düşünce ve siyaset akımların yankı bulduğu kozmopolit bir merkez olmasının yanısıra, siyasal karışıkların yaşandığı Makedonya’nın en büyük kentiydi. Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli milletlerin birbirine karıştığı kendilerine özgü farklı yaşayışlarını sürdürdükleri bir bölge idi.
Osmanlı Devleti’nin beş yüz yıldan beri doğulu, batılı çok farklı ulusu bir arada tutmak için uyguladığı, etkili organizasyonunun küçük bir örneğini burada görmek mümkündü. Makedonya, Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarının tam ortasındaydı. Mustafa Kemal, ülkede modernleşmenin ileri boyutlara ulaştığı, çöküş ögelerinin en çarpıcı biçimde birleştiği bu yörede doğmuş ve yetişmiştir.
XIX. yüzyıl, Slavların, Rumların, Ermenilerin Türklere karşı ayaklandıkları, Rumeli’deki değişik soydan olan halkların birbirinden kopup dağıldıkları bir karışıklık dönemi idi. Milli duyguları kabarmış olan bu topluluklar, bağımsızlıklarını elde etmeye ve Osmanlı Devleti’nden toprak kapmaya çalışıyorlardı. Yayılma peşinde koşan Avrupa devletleri, entrikalar çeviriyor, uydularını ayaklandırıyor, bölgeyi istilâ için hazırlık yapıyorlardı.
Divan Edebiyatı
Tarih: 14 Aralık 2011 | Bölüm: Divan Edebiyatı | Yorumlar: 3 Yorum var.
Türklerin islamiyeti kabul etmeleriyle birlikte, edebiyatımızda ciddi değişiklikler olmuştur. Halk edebiyatı, yerini saray edebiyatı da denilen divan edebiyatına bırakmıştır. Kullanılan söz varlığı, vezin, söz sanatları ve konular açısından Türk şiirinin yabancılaştığı bir dönemi örnekleyen divan edebiyatı hakkında aşağıdaki başlıkları kullanarak içeriğe ulaşabilirsiniz: