Orhun Abideleri / Göktürk Yazıtları
Tarih: 10 Eylül 2018 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçenin bilinen ilk yazılı belgeleri olan Orhun Abideleri –diğer adıyla Göktürk Yazıtları– hakkında bilgi vermeye, yazıtların özelliklerini kısaca açıklamaya çalışacağız. Bu yazıtlar Türk dilinin köklerine ışık tutan, milli alfabemizle yazılmış olan ve dönemin hükümdarlarının halkına seslenişi şeklinde kaleme alınan bir hazinedir. Yazıldığı dönemin dil, tarih, sanat, kültür ve yaşayışı hakkında muazzam bilgiler edinmemizi sağlayan bu tarihi kitabeler, Türk dili ve tarihi için inanılmaz önemli kaynaklardır.
Orhun Abideleri, yaklaşık olarak 6-8. yüzyıllar arasında hüküm sürmüş olan Göktürkler tarafından yazdırılmış ve günümüze kadar varlığını korumuştur. Göktürk Devleti’nin kağanlarının, hem kendi halkına hem de gelecek nesillere bir uyarısı niteliğinde olan bu yazıtlar, söylev özelliği taşımaktadır. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk tarafından Orta Asya’da dikili taşlar üzerine yazdırılmıştır. Yazıtların yabancı Türkologlar tarafından bulunması ve okunması ne yazık ki 19. yüzyılı bulmuştur. Türk tarihinin bilinen en eski dönemlerine ışık tutan abideler, Türk dilinin bilinen ilk örnekleri olmakla da eşsiz eserlerdir.
Bugün Moğolistan sınırları içerisinde yer alan Orhun Yazıtları’nın üç büyük abide olan “Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk” şeklinde üç kitabeden meydana geldiği bilinir. Buna rağmen gerek Kazakistan ve Kırgızistan‘da, gerekse de Rusya bozkırlarını içine alan Orta Asya’nın muhtelif bölgelerinde Göktürk yazılı çok sayıda yazıt bulunmuştur ve bulunmaya devam etmektedir. Fakat bunların bir kısmı mezar taşı gibi bilgi içermeyen yazıtlar olduğu için, özellikle üç büyük kitabenin adı ve içeriği üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu yazıtlarda Bilge Kağan, Türk budununa seslenerek onlara ders vermekte, devletin işleyişini, halkın yaptığı hataları ve gelecekte dikkat edilmesi gereken hususları hatırlatmaktadır.
Göktürkçenin Söz Varlığı
Tarih: 28 Nisan 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türk dilinin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları’nın dili, Göktürkçedir. Yazılı kaynaklarla takip edilebilen, Türk dilinin yaşına dair çıkarımların yapılabildiği ve Türkçenin yazılı olarak en eski hâlinin görebildiği Göktürkçenin, sahip olduğu düzenli yapısı ve gelişmiş ögeler barındıran söz varlığı doğrultusunda uzun süren bir oluşma sürecinden geçtiği söylenilebilir. Göktürkçenin en güzel örneklerini görebildiğimiz üç büyük beñgü taşta (Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları) tekrarlarla birlikte geçen sözcük sayısı yaklaşık 6.000 olmakla birlikte; farklı sözcüklerin sayısı 840’tır. Farklı sözcüklerin içinde 147 tane kişi, yer ve kavim adı bulunmaktadır. Bu özel adlar çıkarıldığında, üç büyük beñgü taşın söz varlığının 693 sözcükten oluştuğunu söyleyebiliriz. Fakat yazıtlardaki söz varlığı özellikleri ve sistemli hâle gelmiş gramer yapısı dikkate alındığında, Göktürkçenin söz varlığının yaklaşık 700 sözcükle sınırlandırılamayacağını söylemek mümkündür.
Orhun Yazıtları, Türk devlet büyüklerinin budununa bilgi vermesi ve halkını uyarması amacıyla yazılmıştır. Yazıtlar, sınırlı bir konuyu anlattığı için söz varlığının sınırlı bir bölümünü içermektedir. Günümüzde Türk diliyle yazılmış bir kitaptaki sözcük sayısını belirleyerek, “Bugünkü Türkçenin söz varlığı, bu kitaptaki sözcük sayısı kadardır.” gibi bir yargıya ulaşılamayacağından; yalnızca beñgü taşların içerdiği sözcük sayısıyla, Göktürkçenin söz varlığını bir tutmak da doğru değildir. Morris Swadesh’in 100 temel kelime listesindeki “ben, ayak, kan, saç, bulut, taş, ateş, büyük, iyi, otur-, uyu-, öldür-” gibi 64 sözcük, Orhun Yazıtları’nda geçmektedir. “Göz, kulak, dil ve boğaz” için sözcüklere sahip olan bir dilin, “burun, ağız, diş ve tırnak” için hiçbir sözcüğe sahip olmayabileceğini düşünmek, elbette yanlıştır. Bu sözcükler Göktürkçenin söz varlığı içinde bulunduğu hâlde, yazıtlarda anlatılan olaylarda gerek duyulmadığı için kullanılmamıştır.
Eski Türk Tamgaları Üzerine
Tarih: 21 Ekim 2012 | Bölüm: Ön Türkler | Yorumlar: Yorum yok.
Kurıkanların (Yakutların ataları) bazı kısımları bugünkü Sahaların boylarını teşkil etmişlerdir. Bizim daha çok önem vereceğimiz mesele, Çin kaynaklarında bulunan damgalar ve onların türleridir. Ayrıca bu damgaların bugünkü Kırgızlarda, Türkmenlerde hâlâ mevcut olduğu bir gerçektir.
Eski Türk damgaları hakkında Orhun yazıtlarında da bilgiler bulunmaktadır. Moyun Çor’un hatırasında “… beyaz otağımı tahtım ile birlikte pınarın yanına dikip, Tanrı’ya dua ettim, kurban kestim. Damgalarımı ve yazımı taşa yazmaları için emir verdim…. Tavşan yılında (751 yılında) Tatar’ı anlaşmaya davet ettim…, bin, on bin yıla (sonsuza) kadar korunacak olan işaretlerimi (damgalarımı) taş üzerlerine yazmaları için emir verdim…” sözleri mevcuttur (bk. Malov, 1959, 40. s.).
Yenisey’deki Kurganda bulunan hatırada “… yer üstünde kalan damgalarım var, sayısız hayvanım kaldı” şeklinde geçer (bk. Malov, 1952, 49. s.). Tuva’daki hatırada “…er atim Yol Apa Ben…, asnuki atlarim esintim. Baga ben er, alti yuz tamka at…” olarak geçer (Hemcik Nehri Circagi E. 41, M. 34., Eski Tuva’daki Türk Yazıları, Hatıraları. 1-2. Kızıl, 1963, 14-15 s.).
Mahmud Kaşgari’nin “Divan-ı Lügat-it-Türk”ünde, eski Oğuzlar ve onların damgaları hakkında çok değerli bilgiler bulunmaktadır. “Oğuzlar Türklerin bir kabilesidir, onlar Türkmenlerdir. Onlar 22 boydan oluşur. Her bir boyun diğerlerinden ayıran işaretleri olan damgaları mevcuttur. Bu işaretler üzerine hayvanlarını tanırlar. Bu kabileleri yakından tanımak için kabilelerin hepsini dolaştım” (bk. Mahmud Kaşgari, cilt 1, 90 s.).
XIII. asrın meşhur tarihçisi Reşideddin “Cami’üt-Tevarih”te Oğuz-Türkmen kabileleri ve onların seceresi, damga işaretleri, kutsal saydıkları kuşu, genel toplantıda dağıtılan öküzü, ayinleri, mitolojileri, misafirlerine ikram ettikleri kemikli etleri hakkında çok değerli bilgiler vermektedir.
Türk dilli hakların kabilelerinin damgaları hakkında C. A. Aristov, P. T. Kuzeev, V. V. Radlov, D. N. Sokolov, V. V. Barthold, D. Kafesoğlu, R. Kereytov, N. A Baskakov, S. M. Abramzon, vb. yazarların eserlerini kaynak olarak göstermek gerekir. Özellikle, N.A.Aristov’un eserlerinde damgaları inceleyerek öğrenme metodları ile büyük başarılar elde edilmiştir (bk. Simçenko, 1965, 2. s.). Yazar, damga işaretlerini göz önünde bulundurarak incelemiş, özel ve kabile damgalarının farklarını tespit etmiştir. Soydan ailenin bölünüp çıkışından sonra damga şekillerinin bazı değişikliklere uğradığını yazar (bk. Aristov, 1894, 284-286. s.).
Eski Kırgız – Oğuz Bağlantıları
Tarih: 17 Ekim 2012 | Bölüm: Ön Türkler | Yorumlar: Yorum yok.
Damga işaretlerinin bölgesel-idari yapılardaki farklılıklara göre her zaman değişmesi sıradan bir görünüş idi. Bazı damga işaretleri anlam ve içeriklerine göre özel yerlerde kullanılmıştır. Bunlar kutsal işaretlerden sayılırdı. Kutsal damga önemli iş kaynaklarında, anlaşmalarda kullanılmıştır ve bu olayı batıl inançlar izlemiştir. Eski Türk boylarından biri olan Sarı Uygurlarda (Güney-Doğu Çin) As damga, Yag damga, Sun damga ve diğer damgalar Şamanların Tanrılarını ifade etmiştir. Mesela, Damga-Han=“Şaman Tanrısı”, “Aydınlık verici”, “Hayat veren” anlamlarına gelmektedir (bk. Malov 1957, 111. s.).
Daha sonraki kategorilerdeki işaretlerin içinde ayrı ayrı sınıflara has damgaların birçok değişik manaları bulunmaktadır. Eski İgresiz damgası (resim işaretlerinde) Şaman harfi idi ve o, Sibirya’da yaşayan birçok halkın arasında yaygın şekilde kullanılmıştır (bk. Simçenko 1965, 6. s.). Mesela, İskitlere ait taş kalıntılardaki parça halinde olan bazı işaretler sadece askeri araç gereçleri “donanımlarını” veya el sanatını ifade etmeyip, sembolik (dini ve tasavvufi) işaretleri de belirtmiştir. Bu yüzden bazı damga işaretlerinin sırrını anlamak zordur, bu damgalar basit resmi işaretten sembole doğru geçen asrı, tam anlamıyla sembolden harfe doğru giden aşamaları yansıtır veya gösterir (bk. Vaynberg, Novgorodova 1976, 67. s.).
En fazla damga işaretlerinin bulunduğu bölgeler olarak Çin yazılı kaynaklarında gösterilen Hakas-Minusinsk, Tuva-Moğolistan bölgeleri sayılmaktadır. Bunların dışında Altay Dağları, Doğu Türkistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kırım Yarımadası, Güney Rusya ve diğer bölgelerde bulunan kaya, taş yüzlerine yazılan işaretleri, arkeolojik araştırmalarda bulunan kaynakları delil olarak gösterebiliriz.
Türk dilli halklara ait olan damgaların araştırma kaynakları VIII. asırdan itibaren en fazla Çin yıl beyannamelerinde bulunmaktadır.