Türklük ve Bozkurt / Nejdet Sançar
Tarih: 17 Aralık 2011 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: Yorum yok.
Bazı milletler bazı hayvanları benimsemişler, onları kendilerine sembol yapmışlardır. Kartal, aslan, horoz bunların ilk akla gelenleridir. Türkler de bozkurtu benimsemişler, onu kendilerine sembol yapmışlardır.
Sembollerle sembolü benimseyen milletler arasında bazı uygunluklar olduğu muhakkaktır. Sembol ile milletin birbirine en uygun düşeni ise, şüphesiz kurt ile Türk’tür. Çünkü kurt, hayvanlar dünyasının pençesi en sert olanı; Türk ise, insanlık aleminin yiğitlikte en önde bulunanıdır.
Kurt, Türk soyunun hayatında çok mühim yeri olan bir varlıktır. Milletimiz, bu sert pençeli hayvanı yüzyıllar boyunca kendisinin yakını, yol gösterici, hatta kendi varlığının bir parçası gibi bilmiştir.
Türk milletinin çeşitli nesillerinin ortak eserleri olan milli destan parçalarımız, bu Türk-kurt yakınlığının edebi ürünleri ve belgeleridir.
Milli Türk destanının en güzel parçalarından birisi olan Oğuz Kağan Destanı’nın da, kurt, Türk’ü zafere ve dolayısıyla mutluluğa götüren bir yol gösterici, bir kılavuzdur. Tür’ün ulu atası Oğuz Kağan, savaşa giderken boz yeleli kurt her zaman O’nun ve ordusunun önündedir.
Ergenekon Destanın da, bozkurt, Türkleri kapalı yurttan, o küçük vatan parçasından çıkarıp büyük vatanlarına kavuşturan bir yol gösterici, bir kurtarıcıdır.
Bozkurt başka destan parçalarımızda da, Türk’ün hayatında büyük rol oynayan bir varlıktır.
Türk milleti, bu yapısı küçük, fakat hayat mücadelesindeki yeri büyük, sert pençeyi öylesine benimsemiştir ki, kendisinin bozkurt neslinden olduğuna dahi inanmıştır.
Tarihimizde, Türklüğe büyük hizmetler eden kahraman başbuğları bozkurtlar olarak adlandırmakta olmamızın sebebi budur. Türkçülük ülküsü ile dolup taşan yakın yıllar edebiyatımızda, bir çok eserlerde bozkurta yer verilmiş olması da bundandır.
Devlet Adamı ve Gaflet / Nejdet Sançar
Tarih: 17 Aralık 2011 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: Yorum yok.
Gaflet, bütün insanlar için kötüdür. Fakat devlet adamları için çok daha kötüdür. Hele milli konular üzerinde olursa, o zaman, kötülüğün çokluk derecesini de aşarak korkunç bir hal alır.
Türkiye’nin yakın çağlar tarihi bu cins misallerle doludur. Hele Tanzimat’tan bu yana olan tarihimizi şöyle bir hatırlama, devlet adamlarımızdaki bu korkunç gafletin örnekleri ile bol bol karşılaşmak için yeter.
Tanzimat sonrasının <Osmanlıcılık> ham hayali, devlet adamlarımızda görülen korkunç gafletin en ibret verici örneklerinden biridir.
Son imparatorluğumuzun sınırları içindeki çeşitli soylardan bir <Osmanlı milleti> meydana getirmek fikri, ancak, idaremiz altındaki yabancı milletleri eritmek veya uyutmak siyaseti olmak gerekirdi. Fakat aksine, bu uydurma millet hayali, bizim aydınlarımızı ve dolayısıyla devlet adamlarımızı bir fikri hastalık gibi sarmıştır. Türklüğümüzü reddedip uydurma <Osmanlı milleti> hayaline kapılışımız ve bu korkunç gafleti 1908 sonlarına kadar devam ettirişimiz işte, bunun sonucudur.
Bu korkunç gaflet, cumhuriyetten sonra da devam etmiştir. Ve bugün de hala, çeşitli kademelerdeki devlet adamlarımızın kafalarında yaşamaktadır. Bir çok milli meseleler ve hele Türkçülük ülküsü üzerindeki tutum ve davranışlar, bunun reddedilmez delilleridir.
Milletler, ancak, kendi hayat felsefeleri olan milliyetçiliklerine sarılmak suretiyle, insanlığın üzerinden hiç eksilmeyen büyük kasırgalara göğüs gerebilirler. Türk milletinin, kendi hayat felsefesi olan Türk milliyetçiliğini, yani Türkçülüğünü, kendisi için mutluluğuna götürecek tek ışık olarak kabul etmeye mecbur oluşu da bu sebeptendir. Yani, Türkçülük ışığına sırt çevirmek suretiyle devlet gemisini yürütmemiz asla mümkün değildir. Böyle bir ışıktan yoksun bir geminin, kayalara bindirmesi her zaman mümkündür.
İşte Türkiye, nice yıllardan beri böyle bir gemi durumundadır. Hayat dalgaları arasında gelişi güzel yalpa vurup durmasının sebebi budur. Çünkü geminin, tayfalarından kaptanına kadar birçok hizmetlisi, çok kere, kendilerine yol gösterecek ışıktan, yani Türkçülükten ürkmektedirler.
Bu ürküntü, Türkçülük fikrinin, yurdumuzdaki Türk olmayan vatandaşları kuşkulandıracağı temeline dayandırılmak istenmektedir. Böyle bir düşünce ise; devletin sahibi olan ve Türkiye nüfusunun onda dokuzunu teşkil eden Türklerin, onda bir nispetindekiler için, milli ülkülerinden vazgeçmelerini istemekten başka bir şey değildir.
Türklüğün Düşmanları / Nejdet Sançar
Tarih: 17 Aralık 2011 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: Yorum yok.
İnsanlık tarihinin en üstün soyu ve milleti olan Türk’ler, yüzyıllarca cihan hakimiyetini ellerinde bulundurduktan sonra, yakın çağlarda gerilemiş, dağılmış ve güçsüz bir hale düşmüş bulunuyorlar. O hakimiyet yüzyıllarında savaştığımız ve çarpışmaların çoğunda yendiğimiz milletler, bu devamlı yenilgilerinin tesiriyle Türk’lere karşı düşmanlık duygusuyla dolup taşmışlardır. Türk atlarının dolaştığı ve Türk Bayrağının dalgalandığı üç büyük kıtadaki milletlerin çoğunun Türk’e karşı olmasının sebebi budur.
Avrupa kıtasındaki toplumların Türk düşmanlığı ise, sürekli yenilgiler dışında bir sebebi daha vardır. Bu sebep, çağlar boyu sürüp giden HİLAL-HAÇ savaşlarında, haçlıların, karşılarında yenilmez güç olarak hep Türk soyunu bulmalarıdır. Batı’nın, İslamlığın kökünü kazımak emel ve ihtirası, bu yüzden başarısızlığa uğramış ve en ulu dinin cihan hakimiyeti bu sayede sağlanmıştır.
Tarihi hadiselerin sonucu olan bu durum, bugünün ve yarının Türk nesillerine büyük bir vazife yüklemektedir. Bu vazife; Türklüğün düşmanlarını öğrenip tanıma,düşmanlıklarının derecesini tespit etme ve bu düşmanlıklara karşı, ayakta kalmış son kalemiz olan Türkiye’yi korumanın yollarını araştırıp bulmadır.
Bu konuda en büyük yük,gençlerin omuzlarındadır. Türk gençleri, kendilerini yetiştirmekle görevli bulunanların sürüp giden bağışlanması imkansız ihmallerine ve çevrelerini saran türlü yıkıcı propagandalara rağmen, soylarındaki o eşsiz sağduyunun da yardımı ile, gözlerini açmak, tarihin ve kaderin kendilerine yüklediği vazifeye sarılmak zorundadırlar. Gençler, bu vazifelerini gereği gibi yapmadıkları takdirde, ufuklarımızı sarmış bulunan kara bulutların, son vatan parçasının üstüne çökme tehlikesi önlenemez.
Bu vazifenin yapılmasının ilk adımı, manevi pusatlanmakdır. Türk genci tepeden tırnağa kadar, Türklük ruhu ve şuuru ile dolmaya mecburdur. Ancak bu ruh ve şuurdur ki, Türk gencine, bu günün çetin dünyasında yapmak zorunda olduğu büyük mücadele, yenilmez bir güç sağlayabilir.
Azgınlaşan Türkçülük Düşmanları / Nejdet Sançar
Tarih: 17 Aralık 2011 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçülük düşmanlığı, bu ulu fikrin Türk hayatında tesirini göstermeye başladığı 1908 sonrasından beri devam edip gelen bir sinsi ihanet şeklidir. O günden bu güne bu ihanet yolunun yolcuları olarak ortada görünenlerin büyük çoğunluğu, başka milli davaları olan azınlık ırkçılarıdır.
İmparatorluğumuzun son yıllarındaki Türkçülük düşmanlığı, daha çok dini tüle büründürülmüş olarak ele alınıyor ve İslamiyet davasını saracak bir fikirmiş gibi vurulmaya çalışılıyordu. O zamanki Türkçülük düşmanlarının çoğu, Türk olmayan Müslüman Osmanlılardı.
Cumhuriyetten sonra Türkçülük düşmanlığının bu mahiyeti değişti. Günümüzün, Türkçülük düşmanları yine azınlık ırkçılarıdır ama, artık bu azınlık ırkçıları sadece din kılığına bürünmüş Müslüman gayrı Türkler değil, sosyalist postuna sarılmış Moskofçu veya Çinci takımıdır.
Bu devrenin Türkçülük düşmanlığı, uzun yıllar, bu yüzde yüz katıksız Türk fikrinin, Türkiye’ye yabancılar tarafından sokulmuş bir siyasi fikir olduğu yalanını tekrarlayıp durmuşlardır. Bu yalanın tesirsiz kaldığını görünce yalanı, büsbütün bırakmamakla beraber, şimdi, Türk’ün bu ulu fikrini hakaret çamuru ile sıvamaya çalışmaktadırlar.
Ardı arası kesilmeyen iftiralar ve hakaretler, şüphesiz, aczin ifadesinden başka bir şey değildir. Türkçülüğü namus ve haysiyete dayanan fikir gücü ile yıkamayan Moskofçu ve Çinci takımının işi küfür ve hakarete dökmesinin sebebi budur. Çünkü kızıl, bütün maddi imkanlarına rağmen Türkçünün karşısında güçsüzdür, acizdir, yetersizdir. Bunun neticesi olarak da zavallıdır.