Masal Türünün Özellikleri
Tarih: 4 Nisan 2017 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Sözlü edebiyat ürünlerinden olan masal; özellikle olağanüstü olayları ve kahramanları içeren, anlatılarak kuşaktan kuşağa aktarılan halk ürünü olan bir edebî türdür. Masalların yaşanması mümkün olmayan konu ve şahıs kadrosuna yer vermesi, belki de en belirgin özelliğidir. Halk hikayeleri olması yönüyle ait olduğu toplumun geleneklerini, yaşayışını, hayal gücünü ve ahlâki yapısını da masallarda görebiliriz. Zira masalları çocuklarda bazı erdemlerin oluşmasını sağlamak adına sıkça kullanırız.
Genellikle olağanüstü olayların ve kahramanların yer ve zaman belirtilmeksizin başından geçen olayların anlatıldığı, ağızdan ağıza aktarılarak günümüze kadar gelen halk hikayelerine masal denilmektedir. Bu tanım hâli hazırda masalın birçok özelliğini kendi içerisinde barındırmakla birlikte, aşağıda masalların genel özelliklerini küçük başlıklar hâlinde açıklamaya çalışacağım:
Masalların Genel Özellikleri
– Yer ve zaman belli değildir. Masallarda belirli bir zaman belirtilmez, herhangi bir zaman diliminde olaylar gelişmeye başlar. Çağ, yıl vs. da genellikle belirtilmez. Masalın içeriğine göre hangi zamanlarda geçtiğini okuyucu kafasında şekillendirir. Masalın geçtiği yer de bazen bir köy, bazen bir saray, bazen bir adadır. Bunun içindir ki masallara başlanırken “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…” diye bir tekerlemeyle başlanır. Masallarda Hint Eli veya Kaf Dağı gibi kalıplaşmış yerler görülebilir.
Edebiyat Dili
Tarih: 30 Ağustos 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçe, bilinen tarihinde edebiyat dili olarak farklı aşamalardan geçmiştir. Yazılı eski kaynakların önemli bir kısmı, edebiyata özgü öğeler kullanılmış olsa da günümüzdeki anlamda estetik bir amaçla üretilmiş metinler değildir.
Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren önceleri dini yayma amacı güden sade metinlerin üretildiği, Oğuzcaya dayanan bir yazı dili ortaya çıkar. Başlarda bu dilde herhangi bir standart yoktur. İstanbul’un fethinden sonra belli yazım alışkanlıklarının yerleştiği bir edebiyat dili gelişir. Osmanlıda edebiyat dili Arapça ve Farsça öğelerin yoğun olduğu bir Türkçeydi. edebî gelenek sonraki kuşaklara henüz iyi araştırılmamış kanallarla yine de başarıyla aktarılmaktaydı. Sade bir dille yazma denemeleri olmuş, ancak bu denemeler başarılı olamamıştı. 19. yüzyıla gelindiğinde yeni konular işlense de şiirde bu edebî dil ve biçim açısından geleneğe bağlılık sürmektedir. Buna karşılık, yeni edebî türler olan roman ve öyküde daha sade bir dil kullanılır. İlerleyen dönemde de edebî eserlerde kullanılan dil, yazı reformuyla ilgili çabalara göre daha sorunsuz ve başarılı bir biçimde sadeleşir.
1898’de Mehmet Emin Yurdakul’un sade bir dille yazdığı Türkçe Şiirler isimli kitabı yayımlanır ve büyük ilgi görür. Meşrutiyetten sonra Türkçülük akımının da etkisiyle edebiyat dili, özellikle milli edebiyat dönemi yazarlarının eserlerinde konuşma diline yaklaşır. Sadeleşmede önemli bir rol oynayan ve başlarda kelime seçiminde tereddütlü davranan Yeni Lisancılar, ayrıca hiçbir gruba dahil olmadan sade bir dille eser veren Refik Halit Karay, Mehmet Akif, Mithat Cemal gibi isimler de vardır (bk. Levend 1972: 348 vd.). Ağdalı bir dil kullanan Servet-i Fünun edebiyatının en önemli temsilcilerinden Halit Ziya eserlerini daha sonra sadeleştirmek durumunda kalır (Tepeli 1999).