Şiirde Gerçeklik ve Anlam
Tarih: 18 Kasım 2011 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: Yorum yok.
Şiirde gerçeklikten söz edebilmek için önce, kısaca gerçeklik üzerinde durmak gerekir. Gerçek, en kısa tanımıyla somut ve nesnel olandır. Gerçeklik de, gerçekten hareketle kullanılan, gerçek olarak varolan şeylerin tümünü ifade eden bir kavramdır.
İnsan duyu organları aracılığıyla olayları, görünüşleri algılar, bu algıladıklarını kendince dönüştürür ve değerlendirir. Böylece nesnel gerçeklik algılanır. Duyularımızla algılananlar bilincimizde bir işleme tâbi tutularak kendince dönüştürür. Öyleyse her imge gücünü nesneden yani gerçeklikten alır.
Şiirde, daha yerinde bir ifadeyle sanatta gerçeğin dönüştürülmesi söz konusudur. Ancak bu dönüştürme bilimden, felsefeden ve gündelik hayattan daha farklıdır. Gerçeği ve gerçekliği görme, algılama ve kavramada kusurlu ve eksik olanların söz konusu dönüştürme işinde başarılı olamayacakları ortadadır.
Şiire özgü gerçekliğin temelinde yaşanan gerçeklik ve onun prensipleri vardır. Ancak buna bireysel yaklaşım söz konusudur. Birey, yaşadıklarıyla, sezgileriyle, tasarılarıyla, izlenimleriyle gerçekliği algılar ve kendine göre dönüştürür.
Gerçeklik her türlü bireyselliğin kesiştiği noktadır. Bilimsel ve pratik gerçeklik hayatın içinde paylaşılır.
Şiirde de doğal olarak, yazıldığı dönemde her türlü bilimsel ve pratik gerçeklikten yola çıkılarak, daha üst seviyede kapsayıcı bir gerçeklik kurulur. Bu kuruluşta, kişinin sezgileri, tasarıları, hayalleri, bilinçaltı zenginlikleri bir araya gelir.
Şiirsel gerçek, bireyin her türlü yetenek ve kazanımıyla her şeyi ve her hâli anlama, yorumlama ve değerlendirmesi sonucu ulaşılan bir üst gerçekliktir. Bunun için onda düşünce, sezgi, tasarım, coşku, izlenim vb. bir aradadır. Şiirsel gerçeğin ifade aracı da imge ve sestir.
İşte bu gerçekliğin ifadesinde dil göstergeleri yeni anlam ve değer kazanırlar, duygu ve çağırışım değerleriyle üzerinde durulan konuyu zenginleştirirler. Böylece zaman zaman adeta yeni bir dil ortaya çıkar.
Şiir Nedir? – Tanımı ve Özellikleri
Tarih: 17 Kasım 2011 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: 49 Yorum var.
Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile getirildiği söz sanatıdır şiir. Hiçbir zaman kesin ve tam bir tanımına ulaşılamayan türlerden biridir ve çok genel olarak şiir, düzyazı dışında kalan bir anlatım biçimi olarak nitelendirilebilir. Ama şiiri düzyazıdan ayıran yegâne özelliği, dizeler halinde yazılması değildir. Diğer yazınsal türlerden farklı olarak şiirde çağrışım, imge, sezgi, duyular, duygular önemli bir yer tutar. Anlatım daha kapalı, söyleyiş daha müzikal ve etkili, duygular daha güçlü, algılar daha ön plandadır. Şiirde tanrısal bir yücelik, büyüleyici bir güzellik, çözülemez bir gizem, sözcükleri ve sesleri birbirinden ayrılamaz bir ezgi vardır.
Şiir, dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünseldeneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır.
Valery’nin tanımından hareket eden Suut Kemal Yetkin, yürüyüş ile raks (dans) arasındaki farkı, düzyazı ile şiir arasındaki farka benzetir ve “Şiir bu kadar esrarlı ve çözülemez bir terkip olduğuna göre, nesre çevrildiği zaman şiirliğini koruyan bir şiir tasavvur olunamadığı gibi, nesrin nazma sokulmasıyla elde edilen bir şiir de öylece tasavvur olunamaz. Ve gene bir öylece bir şaire şunu veya bunu anlatmalısın demek kadar manasız bir şey olamaz. Zaten şair bir şey anlatmaz, anlattığı zaman da şair olmaz” der. İlk şiirlerin insanoğlunun dinsel törenlerine eşlik ettiği, bilinen bir gerçektir. Çağlara ve toplumlara göre şiir beğenileri, mükemmel şiirin ölçüleri değişse de, iyi şiirin nitelikleri hemen hemen her dilde ve kültürde yukarıda belirttiğimiz ortaklıkları taşır. Destanlar, ninniler, türküler, ağıtlar, insanoğlunun ilk sözlü sanat ürünleri ve ilk şiirleridir aynı zamanda.
Ahmet Haşim, “Şiir, bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır” diye tanımlar şiiri; J. Cocteau “Ne masayı anlatacağım diye masa kelimesini kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş kelimesini, ne de aşkı anlatacağım diye aşk kelimesini” der; Salah Birsel’se Şiirin İlkeleri’nde aynı konuda şunu söyler: “Doğrusu şiirin hiçbir anlamı olmaması değil, şiirin o anlamı bağırmaması gerekir“. Bu tanımlardan, şiirin işlevinin anlatmak değil, duyurmak yani hissettirmek olduğu sonucuna ulaşabiliriz. İlhan Berk de “Anlamla Yola Çıkılmaz: Şiir Bir Şey Anlatmaz. Anlaşılmak İçin de Değildir” başlıklı yazısında aynı noktaya değinir:
Meslek Seçimi Yapmak
Tarih: 15 Eylül 2011 | Bölüm: Eğitim | Yorumlar: 14 Yorum var.
Ergenlik dönemine giren bireylerin, toplum içerisindeki konumlarını fark etmeleri ve geleceklerini temellendirme anlayışını kazanmaları sonucunda, meslek seçimi de yapmaları beklenir. Günümüzde saygın bir mesleğe sahip olabilmek için birçok sınavdan geçmek zorunda olan gençler, eğitim sistemindeki yanlışlıkların da etkisiyle sürekli bir “gelecek kaygısı” taşıyorlar. Bu nedenle meslek seçiminin yapılması gereken kritik dönem de, bu kaygı ile geçiyor ve bireyler sağlıklı seçimler yapamadan kendilerini bir meslek alanında bulmuş oluyorlar.
Bireylerin meslek seçimi, belli bir süreç içerisinde gerçekleşir, yani meslek seçimi anlık bir karar değildir. Okul öncesi dönemde, çocuk çevresindeki büyüklerin bir iş sahibi olduğunu görür ve bazı mesleklere ilgi duymaya başlar. Ergenlik dönemine kadar ilgi duyduğu bir mesleği seçen bireyler, ergenlik döneminin sonlarına doğru ortaöğretimin bitmesiyle kararlarını vermek durumundadırlar. Bu karar verme aşamasının öncesinde kalan süreç içerisinde, bireyin seçeceği mesleği iyice araştırması ve gerekirse o meslekten bazı kişilerle görüşmeler yapması gibi belli araştırmalar, kişinin sağlıklı bir meslek seçimi yapmasını sağlayabilir.