Türkçenin Türetme Gücü
Tarih: 8 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçe, dünya dilleri arasında matematiksel bir düzenlilikle oluşturulmuş, sistemli ve işlek ekleriyle türetmeye çok uygun bir dildir. Bu nedenle dış dünyaya ait somut ve soyut kavramları, oluş, kılış ve durumları ifade ederken Türkçenin bu özelliği güçlü bir söz varlığının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Max Müller, Türkçenin türetme gücü ve eğilimini “Türkçenin bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olmayanlar için bile gerçek bir zevktir. Türlü dilbilgisel biçimlerin belirtilmesindeki ustalık, ad ve eylem çekimi sistemindeki düzenlilik ve bütün dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme yeteneği, insan zekâsının dil aracıyla beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır… Türk dilinde her şey saydamdır, açıktır. Dilin iç ve dış yapısı, billur bir arı kovanı yapısını seyrediyormuşuz gibi ortadadır… Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun uzun bir çalışma ve oylaşmasıyla yapılmış sayılacak düzgünlüktedir” (Dilaçar, 1964: 39). sözleriyle ifade etmiştir.
Türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için, fiil ve isim köklerine işlek yapım eklerinin getirilmesiyle sözcük türetme oldukça kolay ve anlaşılır biçimde gerçekleşmektedir. Örneğin, bir “göz” kökünden yetmiş beş, “sür-” kökünden de yüze yakın sözcüğün türetilerek bir kavram ve sözcük ailesinin oluşturulması, ayrıca birleştirme özelliğine dayalı olarak “bilgisayar, delikanlı, akarsu, ayçiçeği, karaciğer” gibi yüzlerce kavramın karşılandığı görülebilir. Bu durum Türkçenin zengin bir kavramlar dünyasına sahip olmasını sağlamıştır.
Söz Varlığının Önemi
(Dil ve Kültür Açısından)
Tarih: 24 Mayıs 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Ulusların kültürel özelliklerini bir ayna gibi yansıtan söz varlığı, bir dilin tarihsel değişmelerine de ışık tutmaktadır. Toplumlar düşünüşlerini, maddi ve manevi tüm değerlerini ifade ettikleri dili millileştirerek oluşturduklarından; dilin ulusal niteliğini gösteren söz varlığını kendilerince şekillendirirler. Uzun yıllar alan bu şekillenme sürecinin sonunda günümüze gelen dillerin anlam, ses ve biçim özelliklerinin tarihsel süreç içerisinde nasıl değişikliklere uğradıklarını ve hangi yabancı dillerle etkileşime girdiklerini söz varlığı incelemeleri ile görebiliriz.
Bir dilin gelişim süreci içinde yazılan metinlerine ait söz varlığı ögeleri incelendiğinde, dile ait belli tarihsel dönemlerin varlığı ortaya çıkacaktır. Dili kullanan ulusların yaşadıkları coğrafyanın değişmesi veya diğer toplumlarla girdikleri siyasal ilişkiler sonucunda dillerinde yaşanan değişmeler, söz varlığı incelemeleri sonucunda belirlenebilir. Bunun sonucunda dil, gelişim gösterdiği belli tarihi dönemlerde izlenmeye başlanır. Türklerin batıya göçleri sonucunda “Doğu Türklüğü” ve “Batı Türklüğü” olarak iki ayrı coğrafyada yaşamaları, söz varlığından takip edilirse Türkçenin “Doğu Türkçesi” ve “Batı Türkçesi” olmak üzere iki ayrı kolda incelenmesinde kendini gösterecektir. Söz varlığı bu yönüyle dili tarihsel olarak incelemeye olanak tanımaktadır.
Sözcüklerin tarihsel dönemlerdeki görünüşlerine bakarak, dildeki bazı seslerin değişme eğilimi gösterdiğini anlayabiliriz. Örneğin Eski Türkçede “kötü” anlamına gelen “yabız” sözcüğü, “yabız > yavız > yavuz” değişmesiyle günümüze gelmiştir. Bu örnekten hareketle Eski Türkçeden sonraki dönemlerde “b>v” değişiminin olduğunu söyleyebiliriz. “eb > ev” veya “sab > sav” sözcüklerinde de bu durum görülmektedir. Böylece söz varlığı, dilin ses değişimlerindeki eğilimini göstermede yardımcı olmaktadır.
Temel Sözvarlığı Nedir?
Tarih: 15 Ekim 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Yerli sözcüklerin bir bölümü, çekirdek sözcükler, kalıt sözcükler ya da temel sözvarlığı olarak adlandırılır. Her dilde kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşayan bu öğeler, insan yaşamında birinci derecede önemli olan, insana ve çevresine ilişkin önemli kavramları yansıtan sözcüklerdir: Başta baş, göz, kulak, el, ayak gibi organ adlan olmak üzere, ana besin maddesi sayabileceğimiz su, buğday, et, balık gibi nesnelerle insanın yakın ilişki içinde bulunduğu at, inek, koyun gibi hayvanlar, tarım hayvanları, tarım araçları, insanların en çok kullandıkları, somut eylem gösteren almak, vermek, yemek, içmek, gitmek, gelmek gibi sözcüklerle bir, iki, beş, on, yüz, bin gibi sayı adları örnek olarak gösterilebilir.
Temel sözvarlığı (vocabulaire essentiel, basic vocabulary, Grundivortschaiz) adı da verilen bu sözlerin dilde en az değişen öğeler olduğu, 1000 yılda bu varlığın ancak aşağı yukarı % 19’unun değiştiği, % 81’inin yaşamını sürdürdüğü ileri sürülmüştür ki, dil tarihlendirmesi alanını incelerken bu konuya yeniden değineceğiz.
Temel sözvarlığı sorunu günümüz dilbiliminde özel bir yer ve Önem kazanmıştır. Anadili ve yabancı dil öğretiminde, öğretilecek dilin en sık geçen, en gerekli sözcüklerinin saptanması, bu öğretimden alınacak sonucun başarılı olup olmamasında rol oynamakta, öğrenen kişiye en gerekli sözcüklerin belirlenmesi konusunda, özellikle sıklık sayımlarına dayanan çalışmalar yapmaktadır. örneğin değişik yaş kümeleri için yapılacak anadili ve yabancı dil öğretiminde, okuma kitapları ve sözlüklerde hangi öğelere öncelikle ve hangi sıraya göre yeı verileceği, bu çalışmalarla saptanıyor.
Doğrudan doğruya temel sözvarlığı konusunu ele alan Peter KÜHN’ün yeni yayımlanan yapıtı, daha önceki çalışmalarda alınan sonuçları değerlendirdikten sonra bu konularda ilkeler koyan bir inceleme niteliği taşır. Kühn, her dilde bir çekirdek sözvarlığının bulunduğunun tartışmasız olarak benimsendiğine değinmekte, bunun belirlenmesi ve saptanması konusundaki görüşlerin birbirinden çok ayrıldığını, bir dilin sözvarlığının sürekli bir değişme içinde bulunmasına karşılık bu varlığın toplum gelişmesindeki çok çeşitli etkilere karşın, bir ölçüde yavaş değişen bir bölümünün var olduğunu belirtmektedir. SCHMIDT’e dayanarak bu gerçeği saptayan yazar, bu hareketsiz sözvarlığının işlevinin “anlaşma aracı olmak” olarak nitelenebileceğini, yine SCHMIDT’ten aktararak söylemekte, bu varlığın küçük bir zaman parçası içinde değil, çok uzun bir sürede anlaşma aracı görevini gördüğüne dikkati çekmektedir.
Sözcükbilim Nedir? / Leksikoloji – Sözcük Bilimi
Tarih: 15 Ekim 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sözcükbilim, dilin sözvarlığını, yani sözcüklerini, türetmede görev alan biçimbirimlerini, bileşik sözcük, deyim, atasözü, kalıplaşmış söz gibi öğelerini incelemeye yönelen, bu öğelerin kökenlerini, oluşumlarını araştırarak biçim ve anlam açısından gelişmelerini saptamaya çalışan bir dilbilim dalıdır. Bu incelemeler değişik dillerin gereçlerine dayanılarak gerçekleştirilirse, çalışmalardan bütün diller için geçerli birtakım sonuçlar çıkarılırsa bu bilim dalı genel bir nitelik kazanır; genel sözcükbilim diyebileceğimiz bir alana dönüşür. Eğer belli bir dilin sözvarlığı kendi içinde ya da ilişkili olduğu dillerdeki karşılıklarıyla birlikte ele alınırsa bu, filolojik bir çalışma olur. Belli bir dil ailesi ya da dil kümesi temel alınacak olursa, karşılaştırmalı sözcükbilim incelemesine girişilmiş olur.
Sözcüklerin temeline inebilmek için genel olarak, geçirdikleri tarihsel gelişmelere uzanmak, eski, en eski biçimlerine ulaşmak gerektiği için bu çalışmalar çoğunlukla artzamanlı yöntemle yürütülür. Belli bir dönemin sözvarlığının incelenmesinde ise eşzamanlı yöntemin uygulanması doğaldır. Sözcükbilimde yöntem sorununa aşağıda değineceğiz.
Sözvarlığına eğilen sözcükbilim, dilbilimin başka alanlarıyla ilişkili ve bunlardan bazılarıyla iç içedir. Kimi dilbimciler sözcükbilim in çerçevesini çok geniş tutarak onu, adbilim ve anlambilimi de kapsayan bir araştırma alam sayarlar, örneğin Rus anlambilimcisi V.A. ZVEGINTSEV bu görüştedir”. St. ULLMANN ise daha değişik bir anlayışa sahip bulunmakta, bu bilim dalının sözcüksel biçimbilim ve sözcüksel anlambilim adı verilebilecek iki ayrı alam bulunduğunu ileri sürmektedir2.