Türkçede Çok Anlamlılık
Tarih: 10 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçede soyut kavramlar genellikle somut nesnelerden hareketle oluşturulduğundan, bir somut nesnenin farklı nitelikleri, zaman içinde farklı kavramları karşılar hâle gelebilmektedir. Bu durum dil bilimde “çok anlamlılık” olarak adlandırılmaktadır. Örneğin “göz” sözcüğü hem görme organımız hem de bir dolabın çekmecesi anlamlarını karşılayabilmektedir. Bu kullanım, doğal dillerin neredeyse tümünde bulunmaktadır.
Çok anlamlılığın oluşumu insanoğlunun genellikle birbirine benzer niteliği ve işlev açısından yakınlığı olan nesneler arasında ilişki kurmasıyla bir göstergeyi, ilk yansıttığı kavramın yanı sıra başka bir nesneyi de anlatır duruma getirmesi, daha canlı ve kolay bir anlatıma yönelmesi sonucunda gerçekleşir. Örneğin “dil” sözcüğümüz, önceleri yalnızca ağzımızdaki tat alma organını anlatırken bugün “konuşma yeteneği”, “bir toplumun anlaşma aracı”, “dil biçimindeki nesneler” ve “denize uzanan dar ve alçak kara parçası” gibi çeşitli anlamlar kazanmıştır.
Çok anlamlılık bir dilin yaşına da ışık tutmaktadır. Göktürkçede “oturmak” anlamındaki “olurmak” (BK-D: 3) sözcüğü, aynı zamanda “kağan olmak, tahta çıkmak” anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle bu sözcükte çok anlamlılık söz konusudur. Bir sözcüğün birden fazla anlam kazanması için, ilk anlamından uzaklaşarak yeni anlam kazanacağı uzun bir süre gerekmektedir. Bu nedenle Göktürkçedeki çok anlamlı sözcüklerin oluşabilmesi için, Göktürklerden en aşağı 1.000 yıl önce Türk dilinin var olması gerekmektedir diyerek, Türkçenin yaşına dair çıkarımlar yapmak mümkündür.
Türkçede İkilemeler
Tarih: 9 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçenin tarihi dönemlerinde ve yaşayan Türk lehçelerinin tamamında kullanılan ikilemeler, dilin etkileyiciliğini ve canlılığını arttıran söz varlığı ögeleridir. Türkçede sıkça kullanılan ikilemelerin, dünya dillerinde pek kullanılmayışı; yalnızca Korece ve Japoncada ciddi bir ikileme varlığının oluşu da dikkat çekicidir.
Uygur metinlerinde “buluñ bulçak” (köşe), “ton tonangu” (giyim, giysi), “ayıg yabız” (kötü) veya “telim öküş” (çok, fazla) örneklerindeki gibi birçok ikileme, anlatımı güçlendirmek için kullanılmıştır. Karahanlı döneminde “kü çav” (ün, şöhret), “ukuş bilig” (akıl, bilgi) veya “ulug kiçig” (büyük küçük) gibi zıt – eş anlamlı sözcüklerle kurulan ikilemeler sıkça kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde Yunus Emre’nin şiirlerinde “sağlık safalık, yer gök, dağlar taşlar” gibi adlardan oluşmuş ikilemeler bulunurken, Dede Korkut’ta “yad kâfir, sağ esen, katar katar” gibi ikileme örnekleri sıklıkla geçmektedir.
Türkçede Unutulmuş Sözcükler
Tarih: 9 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir dilin başka dillerden kelimeler ödünçlemesi, alıntı yapması kaçınılmazdır. Çünkü uygarlığın gelişmesiyle, insanlar arasındaki iletişim artmış ve insanlar çok yeni eşyalar / kavramlarla karşılaşmaktadır. Karşılaştıkları yeni eşyalar ve kavramları adlandırmak için ya dilin kendi imkânlarından yararlanılır ya da hazır bulunan sözcüklerden doğrudan alıntı yapılır. Eski Türkçenin söz varlığında da bulunduğu hâlde, bazı kavramların yabancı dillerden alınan sözcüklerle karşılanması nedeniyle Türkçe kökenli sözcüklerin bir kısmı unutulmuş, bugün kullanılmaz hâle gelmiştir.
Eski Türkçede “hastalık” anlamına gelen “ig” (AY, 614, 4) sözcüğü, o dönemde de Türkçenin işlek ekleriyle “iglig” (hasta), “igsiz” (sağlam, hastalıksız) ve “igle-” (hastalanmak) biçimlerinde türetilerek kullanılmıştır. Hastalık anlamına gelen “kem” veya ilaç anlamına gelen “ot” ve “em” sözcükleri de, tıpkı “ig” sözcüğü gibi Karahanlı dönemine kadar kullanılan Türkçe kökenli sözcüklerdir. Ayrıca “ot” kökünden türetilen “otacı” sözcüğü “doktor, hekim”; “em” kökünden türetilen “emci” sözcüğü ise “eczane” anlamında kullanılmıştır.
Farsçadan Türkçeye giren “ciğer” sözcüğünün “akciğer” ve “karaciğer” biçimleriyle söz varlığına eklenmesi sonucunda Eski Türkçede ve bugün yaşayan Türk lehçelerinin çoğunda “ciğer” anlamında kullanılan “öpke” (öfke) sözcüğü unutulmuştur. Bu örnekler, temel sözcüklerin bile terk edilerek yabancı kökenli sözcüklerin kullanıldığını gösterdiği için önemlidir.
Türkçede Kavramlaştırma
Tarih: 8 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Kimi Avrupalı araştırmacılara göre “imge dili” (Aksan, 2004: 57) olarak tanımlanan Türkçe, soyut kavramları somutlaştırarak bir gösterene bağlama yönünden oldukça güçlü bir dildir. Türk ulusunun dil yaratma becerisi, en soyut kavramları bile içselleştirilirken doğadaki somut varlıklardan yararlanmasını sağlamıştır.
Türkçede deyim aktarmaları ile bir sözcük, gösterdiği varlığın niteliklerine benzeyen başka kavramları karşılamak için kullanılabilmektedir. Örneğin onarım işlerinde kullanılan bir araç olan “kargaburnu”, biçim olarak bir karganın burnu gibi ince uzun olması ve dar alanlarda iş yapabilme olanağı sağlaması gibi özellikleri nedeniyle bu adla anılmıştır. Yine “sümüklüböcek” sözcüğü, Türkçenin kavramlaştırma gücüne örnektir.
Türk dilinin kavramlaştırma gücü nedeniyle Türkçe, kavramlar açısından çok zengindir. Türkçedeki renk adları ve akrabalık adları, dünya dilleriyle karşılaştırıldığında Türkçenin söz varlığındaki kavramların ne denli çok olduğu görülmektedir. Şöyle ki, sadece “mavi” rengine ait “gök mavisi, buz mavisi, deniz mavisi, koyu mavi, turkuaz mavisi, gece mavisi” gibi birçok adlandırma bulunmaktadır. Ayrıca renk adları, doğadaki somut nesne veya durumları yansıtmaktadır. Örneğin “yeşil” sözcüğü, Eski Türkçede “diri, parlak” anlamına gelen “yaş” sözcüğünden türetilmiştir. Hint – Avrupa dillerinde ise “yeşil, mavi, gri, sarı” sözcüklerinin tamamı, yine “parlamak” anlamına gelen “ğhel” sözcüğünden türetilmiştir. Bu durum, bazı dilcilerin Hint – Avrupa kavimlerinin atalarının renk körü olup olmadıkları konusunda şüpheye düşmelerine neden olmuştur (Aksan, 2004: 149). roman özetleri