Oğuzların Bölgesi – İlk Türk Şehirleri
Tarih: 3 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
X. yüzyılda Oğuzların, Hazar Denizi’nden Sir Derya Irmağı yatağının ortalarına kadar uzanan yerler ile bunun kuzeyindeki bozkırlarda yaşadıkları görülmektedir. Sir Derya’nın Aral Gölü’ne dökülme yerinin yakınındaki Yangı Kent (Otrar) Oğuz yabgularının kışlağı idi Yangı-Kent’in doğusunda ve Sir Derya kıyısındaki şehirlerden Cend ve Huvara da Oğuz yabgularının egemenliğindeydi ve buralarda Müslümanlar da vardı. Oğuzlar şehirleşmeye başladıkları sırada onların yerleştikleri yerlerde esas itibariyle Müslümanlar oturuyorlardı.
Şehirlere yerleşme başladıktan sonra Oğuzlar arasında İslamiyet hızla yayıldı. XI. yüzyılda şehirli, göçebe ve yarı göçebe Oğuzlar artık İslamiyet’i kabul etmiş durumdaydı. Oğuzlara ait bugün yaşamayan şehirlerden bazıları Altın-Tepe, Tokay-Tepe, Çaplak-Tepe ve Pıçakçı-Tepe’dir. Bunlardan Altın-Tepe’deki harabenin l00x160 m.’lik bir iç kalesi, 950×500 m.’lik bir dış duvarı olduğu tespit edilmiştir. Diğer şehir harabelerinde de, genellikle merkezde kale yıkıntısından oluşmuş ufak bir tepe ve onun etrafında birkaç yüz m.’lik mesafede şehri kuşatan sur duvarı izleri görülmektedir.
İsficab’ın (Sayram) kuzeyinde Karaçuk dağların eteklerinde de Oğuz şehirleri vardı. Bunlar; Sığnak, Sabran (Savran), Karaçuk, Karnak şehirleridir. Sığnak’ta yapılan arkeolojik kazılarda şehrin 275×320 m. ebatlarında iç kalesi, 650×400 m. ebatlarında dış duvarı olduğu tespit edilmiş ve şehir alanında Eftalit, Göktürk, Türgiş ve Oğuz çağlarına ait buluntular elde edilmiştir.
Horasan, Maveraünnehir ve Harezm Bölgesi – Türk Şehirleri
Tarih: 3 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
V. yüzyıla doğru Horasan ve Maveraünnehir’de feodal bir düzene doğru gidiş şehirlerin yapısını etkilemiş ve şehirler etrafı duvarla çevrili şatovari küçük yerleşim birimleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Tarihi kaynaklar Türklerin bu bölgede VI. yüzyıldan itibaren yoğun olarak bulunduğunu ve bir kısım Türklerin kale ve surla tahkim edilmiş Dehistan ve Cürcaniye gibi şehirlerde yaşadıklarını bildirmektedir. VI. ve VII. yüzyıllarda bölgede feodal düzenin ölçülerini aşan büyük şehirler oluşmuştur. Bu şehirler; Maveraünnehir’de Semerkant, Buhara, Tirmiz Horasan’da Merv, Nişapur, Baktirya’da ise Belh’dir.
Araplar Maveraünnehir’i fethettikleri sırada, Orta Asya’da, bazı şehirler diğerlerinden büyüklükleri ve ticari canlılıkları ile farklılık arz etmekte idiyse de, yerleşim biçiminde şato tipi yerleşmeler ve çiftlik yapıları durumu egemendi. Araplar, etrafı duvarla çevrili bu yerleşim ünitelerini kal’a diye nitelemişlerdir.
Şato tipi yerleşim ünitelerinin en yaygın olduğu bölge Horezm bölgesidir. Şatolar ve etrafı surla çevrili çiftliklerin planları hemen hemen aynı özellikleri sergilemekte olup sadece kapladıkları alan bakımından farklılaşmakta idiler. Şato tipi yerleşimlere tipik örnekler olarak Toprak-Kale, Yake-Persan ve Küçük Kavat-Kale’yi zikredebiliriz.
Fergana Bölgesi ve Talas Ovası
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Türkler Fergana’ya gelmeye başladığı sırada, yerleşik düzen ile göçebelik, iç içe sayılacak derecede birlikte yürüyordu. Nusov, Fergana’nın IV. yüzyılda oran başladığını belirtmektedir.
Fergana’da şehirlerin IV-VII. yüzyıllarda gelişme gösterdiği ve Kuşan Devri’ndeki şato tipi yerleşmelerin yerine, bunlardan daha fazla yer kaplayan ve daha çok insanı bir arada barındıran şehirlerin inşa edildiği görülmektedir.
Bir müddet sonra ise Fergana şehirleri daha da büyümüş ve bazıları etrafı duvarlarla çevrili kale, şehristan ve rabaddan meydana gelen üç bölümlü şehir formuna girmiştir. Fergana şehirlerinin Orta Asya şehir tipine tam dahil oluşları esas itibariyle XI-XII. yüzyıllarda gerçekleşmiştir.
Orta Asya’daki İlk Türk Şehirleri
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Tiyen Şan ve Altay Şehirleri
Türklerin asıl ana yurdu Altay, Şayan Dağları, Tiyan-Şan bölgesi olup, diğer bölgelere buralardan dağılmışlardır. Yerleşim merkezi sayısı dağlık olan bu bölgede oldukça az olup daha çok, dağlar arasındaki vadilerde ya da yamaçlarda yer almışlardır. Bölgenin önemli yerleşme yerleri Koşoykurgan, Şirdak-Bek, Atbaşı (Atbaş), Çumgal, Gulça ve Çaldıvar’dır.
Koşoykurgan şehri 200×280 m. boyutlarında dikdörtgen formunda bir sur duvarı ile çevrilmiştir. 8 m. yüksekliğindeki duvarlar hayli kalın olup, duvar kalınlığı temelde 12 m.’ye ulaşmaktadır. Şirdak-Bek şehrinin boyutları ise 117×120 m.’dir. Sur duvarlarının yüksekliği 6 m.’dir, sur duvarının köşelerinde yuvarlak masif kuleler vardır. Ayrıca duvarlarda, büyük ve küçük kare formunda burçlar bulunmaktadır. Nusov, Koşoykurgan ve Şirdak-Bek’in eski göçebe kamplarının kurulduğu yerlerde teşekkül etmiş yerleşimler olduğunu ve Koşoykurgan şehrinin bir süre Türk hanlarına başkentlik yaptığını belirtmektedir.
Çu Nehri ve Isık Göl Çevresi Türk Şehirleri
Bugünkü Kırgızistan sınırları içinde kalan bu bölgede Türklere ait yerleşik yaşam ünitelerinin şehir denebilecek bir forma ulaşması daha ziyade VI. yüzyıldan itibaren yani Göktürkler zamanında gerçekleşmeye başlamıştır. Çu ve Talas bölgelerinde en eski yerleşme yerleri ve şehirciklerin Soğdlar ve Türkler tarafından ortaklaşa kuruldukları anlaşılmaktadır.
VI. yüzyılda teşekkül etmiş olan Suyab Batı Göktürk Kağanlığı’na başkentlik yapmıştır. Bölgenin diğer önemli şehirleri Aşpara, Kayında, Şiş-Tübe (Nüzket), Harran-Cuvan, Tolek, Ak-Tepe, Sukuluk, Cul (Cil-Arık), Çola-Kazak, Sarıg, Yakalıg (Yaka-Kent), Burana ve Balasagun’dur (Ak-Beşim). Bu şehirlerden bazıları Karluklar, bazıları Türgişler bazıları da Göktürkler zamanına aittirler. Bunlar içinde kimi şehirler önemlerini uzun müddet sürdürmüşlerdir. Balasagun buna örnektir.
Kayında şehrinin 60×190 m. boyutunda bir iç kalesi vardır. Sur duvarının önünde bir de hendek kazılmıştır. Çu nehrinin Aşpara kolu üzerinde kurulmuş olan ve batı ile güneyinden nehirle çevrilen Aşpara şehrinin üç bölümlü kalesi de hendekle kuşatılmıştır. Issık Göl’ün batısındaki Burana şehrinin, dörtgen bir planı vardır. Ancak bu dörtgenin bir kenarına duvar yapılmamış, buradan geçen bir akarsuyun yarattığı doğal koruma sınırından faydalanılmaya çalışılmıştır.