Türkçeye Kıyan Bilim Adamları
Tarih: 24 Eylül 2013 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 1 Yorum var.
Türkçenin bugün sürüklenmiş bulunduğu çıkmazdan haklı şikâyetleri olanlar sık sık yakınıyorlar: – Üniversitenin dil ve edebiyat hocaları ne güne duruyor? Niçin bu gidişe karşı çıkmıyor? Sesini yükseltmiyor, haykırmıyor? Onların susması, gidilen yolu benimsedikleri, işlenen hataları kabul ettikleri manasına mı gelir? Bunu ilim adamlarının kabullenmesi yahut hoş görmesi mümkün müdür? Böyle ilim adamlığı olur mu? Meydan, birtakım kendini bilmezlere bırakılır mı?
Her gün dostlarımızdan, talebelerimizden dinlediğimiz bu çeşit tenkitler ve sitemler o kadar hakh, o kadar yerindedir ki, meselenin içinde bulunan bir kimse sıfatıyla kendilerine katılmamaya imkân yoktur.
Gerçekten, üniversitelerimizin, hususiyle dil, edebiyat ve kültür dersi hocaları dil konusunda birleşik bir cephe teşkil edemiyorlar. Başka meselelerde anlaşsalar bile, dil meselesinde biri eş emiyorlar.
Oysaki, “akıl için yol bir” olduğu gibi, ilim için de yol birdir. Doğru bir türlüdür, hakikat tektir. Yani “bir“dir. Fakat yazık ki, dil meselesi bahis konusu olduğu zaman bazı kimseler ilmi de, doğruyu da, hakikati de unutmaktadırlar. Bir köşeye itilmektedirler. Ne bildiklerinin, ne İnandıklarının, ne de ilim adamlığının omuzlarına yüklediği manevî sorumluluğun icaplarını yerine getirmektedirler. Yazık, çok yazık! Bu neden böyle oluyor?
Çoğumuzun, gerçek ilim adamlığı vasfını kazanmamış olmamızdan! Bilindiği gibi ilim adamlığı şu dört vasfa mutlak surette sahip olmayı gerektirir Bunlarla kaimdir:
a. Çalışarak, araştırma ve inceleme yaparak elde edilen doğru ve kat’î bilgi.
b. Belli kademelerden geçilerek alınan akademik unvanlar.
c. Çalışmama, bilginin, hakikatin ve omuzdaki akademik unvanın manevi ağırlığının bilgin kişiye kazandırdığı ilmi zihniyet, ilmi düşünce.
d. Bütün bunlar sayesinde kazanılmış olan cesaret ve şahsiyet. Bildiklerini, düşündüklerini ve inandıklarım rahatça, açıkça söyleyebilme cesareti. Sonra da, kendine ait bu fikirleri her çeşit tesir ve baskıya karşı savunacak seviyede şahsiyet.
Lehçebilim / Diyalektoloji
Tarih: 7 Ağustos 2013 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dünya dilleri konusu incelenirken, gerek başka dillerin, gerekse Türkçenin çeşitli lehçelerinden söz etmiştik. Yeryüzünde belli bir dili inceleyen filologlar olsun, dil denen kurumu bütün olaylarıyla ele alan, değişik tipleri üzerinde duran dilbilimciler olsun, Öteden beri, lehçe ve ağız adını verdiğimiz, dilin değişik biçimlerini türlü bakımlardan incelemektedir. Bu incelemeler, ayrı bir araştırma alanı olan ve özellikle sözcükbilim (lexicologie), adbilim (onomastiaue) ve tümüyle sesbilim dallarını yakından ilgilendiren lehçebilim alanını ortaya koymuştur.
Değişme, dilin özünde var olan bir niteliktir. Bir dil nasıl, kendi içinde sürekli bir değişme içinde bulunuyorsa, bu dili konuşan toplumun bir öbeği de çeşitli nedenlerle değişik bölge ya da ülkelerde, kimi zaman da aynı ülke içinde, türlü nedenler ve etkilerle genel dilden ayrılmakta, başkalaşmaktadır. Bu başkalaşma kimi zaman o ölçüde büyük olur ki, lehçe dediğimiz birlikler, ayrı dillere dönüşür. Türkçenin Çuvaş, ve Yakut lehçelerinin yakın zamana kadar kimi dilcilerce Türkçeyle ilişkili ya da bu dilin lehçeleri içinde görülmemiş olması, bu nedenledir.
Önce, lehçe’nin (dialeete, dialect, Dialekt) tanımını yapalım: Lehçe, bir dilin değişik ülkelerde ve bölgelerde, yine aynı dilbirliğinden kimselerce konuşulan değişik biçimidir.
Bugün Anadolu’da tek bir lehçe konuşulur ki, biz buna Türkiye Türkçesi adını veriyoruz. Bölgesel, yöresel ayrımlar, aynı lehçe içinde, aşağıda değineceğimiz ağızlara aittir. Daha önce değindiğimiz ortak dil, yan dili kavramı hatırlanınca, Türk ortak dilinin ya da yazı dilinin, İstanbul ağzı üzerine kurulduğu kabu. odilir. Ancak Türkçe, Aayanın ve Avrupanın daha birçok ülkelerinde, değişik lehçeler halinde yaşamaktadır. Rusya ve iran’daki Azeri lehçesi, Türkmen lehçesi, Kazak, Kırgız lehçesi, bunlara örnek gösterilebilir.