Türk Edebiyatında Hikaye / Öykü
Tarih: 30 Eylül 2011 | Bölüm: Hikaye (Öykü) | Yorumlar: 3 Yorum var.
Toplumların ilk edebî ürünlerinin birtakım Önemli olayların anlatımı olan ve akılda kalıp etkili olması için nazım olarak söylenen destanlar olması anlatma ihtiyacının ne kadar temel bir olgu olduğunu gösterir. Türk edebiyatında da anlatma geleneği tören ritüelleri ve destanlarla başlamış, geçirilen medeniyet değişimlerine paralel olarak değişmiş ve zenginleşmiştir.
İslâm medeniyetine geçiş sırasında ortaya çıkan Dede Korkut Hikâyeleri ‘nden sonra Arap ve Fars edebiyatından beslenen Türk hikâyeciliği. Bin Bir Gece ve Bin Bir Gündüz Masalları ‘nı, Tûtinâme’y’ı, Kelile ve Dimne’yi tanımıştır. Dinî menkıbeler, kıssalar, meseller, masallar, esatir ve efsaneler, mesneviler, meddah ve âşık hikâyeleri bu anlatma geleneğinde farklı tür ve biçimlerdir. Türk edebiyatı 19. yüzyılda Batı medeniyetiyle karşılaştığında ardında böyle zengin bir hikâye birikimine sahipti. Ne var ki, bu birikim dinsel kaynaklı cemaat kültürünün, kapalı bir toplumun, farklı bir bilgi ve bakış açısı temelinde gelişen bir zihniyetin ürünüydü. Batı kültür ve edebiyatı benzer bir anlayışı Orta Çağ’in sonlarında terk etmeye başlamış, giderek dünyevileşmişti. Bireyin ortaya çıktığı Batı toplum yapısında, bilimsel ve teknolojik gelişmeler laik bir dünya görüşünü ve kültürünü oluşturmuştu. Buna bağlı olarak anlatma biçimleri değişmiş, farklı edebî türler ortaya çıkmıştı.