Türkçenin Söz Varlığındaki Değişmeler
Tarih: 12 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçe, tarihsel gelişimi içinde birçok dille etkileşime girmiş ve sözcük alışverişi yapmıştır. Nasıl başka milletlerle iletişim kurmadan yaşamak mümkün değilse, yabancı dillerden etkilenmeyecek bir dilin varlığı da mümkün olmayacağından; Türk dili de binlerce yıllık tarihi geçmişini yabancı dillerle etkileşerek geçirmiştir. Yazılı belgelerle takip edebildiğimiz Göktürklerden başlayıp, günümüze gelene kadar Türkçe dört büyük dil ailesine mensup birçok dile sözcük verip, onlardan sözcük almıştır.
Türklerin geniş bir coğrafyada hüküm sürmesi, sık sık göçler yaşaması, birçok dini benimsemesi ve tarih sahnesinde çok etkin rol alması diğer uluslarla ciddi bir etkileşime girmesine yol açmıştır. Binlerce yıllık tarihi süreç içinde Türkler, dünya coğrafyasının çok az bir kısmı dışında kalan geniş bir alanda onlarca devlet kurmuş, binlerce savaş geçirmiş, toplulukları kendine bağlamış, başka milletlere tutsak olmuş, birçok devletle ticaret yapmış, din değiştirmiş, göç etmiş ve yabancı uluslarla ilişki kurabileceği nice olaylar yaşamıştır. Komşu uluslardan bir şeyler öğrenip, onlara bir şeyler öğretmeyle geçen binlerce yıl, çok geniş bir coğrafyada milyonlarca kişi tarafından kullanılan Türkçenin de yabancı dillerden söz varlığı ve dil bilgisi açısından etkilenmesine neden olmuştur.
Türkçenin yabancı dillerle etkileşimini tarihsel olarak incelemeye, ilk yazılı belgelerimizin bulunduğu Eski Türkçe döneminden başlayabiliriz. Orhun Yazıtları’nda özel adların dışında kalan “kunçuy” (prenses, KT-K: 9), “señün” (general, BK-G: 8) ve “tutuk” (askeri vali, KT-K: 1) gibi Çinceden alınan istisna sözcüklerin oluşturduğu %1’lik yabancı adların dışında kalan tüm söz varlığı Türkçedir. Bunun için Orhun Yazıtları’nın dili olan Göktürkçe, binlerce yıl öncesinde de Türkçenin varlığına işaret edecek gelişim düzeyinde olsa da bugün Türklük bilimi araştırmalarında dilin “kökü” veya “en eski hâli” olarak kabul edilmektedir. Göktürkçenin %1’den daha az yabancılaşma oranına sahip bir söz varlığına sahip olması (Aksan, 2004: 126), Türkçenin ses ve biçim yapısına ait genellemeler yapmak için önemli bir kaynaktır.
Söz Varlığı Değişmeleri
Tarih: 12 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Dünyadaki dışa açık tüm toplumlar, türlü yollarla birbirlerini etkilemektedir. Uluslar arasındaki ticaret, eğitim – öğretim etkinlikleri, siyasal ve dinî etkiler, teknolojik gelişmeler, savaş ve göç gibi ilişkiler toplumların etkileşime geçmelerine yol açmaktadır. Bu durum, süreç içerisinde ulusların maddi ve manevi değerlerinde değişiklik yaratır. Değişikliğin en çok yaşandığı milli değer ise, “dil” olmaktadır.
Dilin özellikle “söz varlığı” boyutu, toplumların kurdukları ilişkiden birincil olarak etkilenmektedir. Çünkü “dilin söz varlığı dış etkilere en açık alandır. Toplumdaki ve evrendeki her değişme öncelikle söz varlığına yansımakta, buna koşut olarak dilin öteki düzeylerini de etkilenmektedir” (İmer, 1998: 1). Bu nedenle toplumlar arasındaki ilişkiler süreci, dilin söz varlığı veya dil bilgisi boyutundaki değişiklikleri de beraberinde getirmektedir.
Söz varlığı değişmeleri, genellikle “gereksinim” ve “özenti” sonucunda yabancı dillerden alıntılar yapma ile meydana gelmektedir. Gereksinim sonucunda alıntı yapma, ulusların çağdaşlaşma yolunda bilim ve tekniği takip etmesi adına yapıldığından, dilin zenginleşmesini sağlayabilir. Fakat özenti sonucunda yapılan alıntılar, dilin yabancılaşmasına ve kendi söz varlığına zarar vererek, onu unutulmaya mahkûm etmesine neden olmaktadır. Kuşkusuz ki yaşayan dünya dilleri arasında “saf dil” yoktur ve yabancı dillerle etkileşime girmek, dilin söz varlığının zenginleşmesini sağlayabilir. Fakat alıntıların sayısı artınca, söz varlığının yok olma tehdidi ortaya çıkmakta ve zamanla dilin kendi sonunu hazırlamasına yol açmaktadır.
Türkçede Yabancı Sözcükler
Tarih: 12 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dışa açık toplumların tamamı, yaşadıkları süre boyunca dünyadaki uluslarla etkileşime girmişlerdir. Bu etkileşim, doğal olarak kültür ve dil aktarımına da zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle dünyada saf ırk olmadığı gibi, saf dil de kalmamıştır. Ulusların binlerce yıl içinde birbiriyle yakınlaşması gibi, diller de birbirini etkilemiş, yeni diller doğurmuş veya ölüp gitmiştir.
Bugün yaşayan dillerin çoğu, bundan yüzlerce veya binlerce yıl önce aynı dilden ayrılarak yeni bir dil olarak ortaya çıkan dillerdir. Örneğin İtalyanca, Fransızca, İspanyolca ve Portekizce belli dönemlerde Latinceden ayrılarak oluşmuş dillerdir. Bu nedenle İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca gibi diller “ana dil” sayılmamaktadır. Çünkü bu diller, farklı dil veya lehçeler doğuran köklü diller değildir. Türkçe ise bugün yaşayan Çuvaşça ve Yakutça gibi ayrı dil sayılabilecek diller ile Türkmen ve Kırgız Türkçeleri gibi lehçeleri doğurmuş bir ana dildir.
Ulusların savaş, göç, din değişiklikleri, komşuluk gibi ilişkileri sonucunda iletişim kurmalarıyla, bu uluslara ait diller de birbirini etkilemeye başlamıştır. Cezayir’in Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle bu ülkede Fransızca resmi dil olacak kadar yaygınlaşmıştır. Türklerin Müslüman olmaları sonucunda Arapça ve Farsça sözcüklerin hızla Türkçenin söz varlığına eklenmesi de yine bu etkileşimin sonucundadır.
Türkçede Eş Anlamlılık
Tarih: 11 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Bir sözcüğün gösterdiği kavram veya nesneyi, aynı dildeki başka bir sözcüğün göstermesi durumunda eş anlamlılıktan söz etmek mümkündür. Fakat yapılan dil bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, bir dilde aynı kavramı karşılamak için birden fazla gösteren bulunmamaktadır. Farklı sözcükler, zaman içinde aynı kavramı karşılayınca “eş anlamlılık” ortaya çıkmaktadır.
Dünyadaki dillerin çoğunda bulunan eş anlamlılık (İng. synonym, Fr. synonyme) aslında eski zamanlarda aralarında küçük de olsa farklılıklar bulunan kavramları karşılamak üzere kullanılan birden fazla sözcüğün, bugün aynı kavramı karşılar hâle gelmesidir. Türkçede tam eş anlamlı olduğu düşünülen “yollamak” ve “göndermek” fiilleri de, Eski Türkçedeki anlamlarına bakılırsa bu eş anlamlı olma durumunu sonradan kazandıkları görülecektir. Uygur ve Eski Anadolu Türkçesinde bulunan ve Divan’da “köndgermek” biçiminde kullanılan “göndermek” eylemi, o dönemlerde “gerçeğe yönelmek, doğrulmak” anlamlarında kullanılmıştır. “Yollamak” sözcüğü de ilk olarak “uğurlamak” anlamında kullanılmıştır. Günümüzde ise bu eylemler, aynı eylemi karşılıyor gibi görünmektedirler.
Türkçe tarihi gelişim dönemlerinde de görüldüğü üzere, eş anlamlı sözcükler açısından oldukça zengin bir dildir. Yalnızca bir kişinin söz ve davranışlarından olumsuz etkilenme ve üzüntü duyma durumunu ifade etmek için bile “darılmak, küsmek, gücenmek, kırılmak, incinmek, alınmak” gibi birçok eş anlamlı sözcük bulunmaktadır. Türkçedeki eş anlamlı sözcüklerin çokluğu, Türkçenin söz varlığındaki zenginliği göstermekle birlikte, Türk dilinin ne kadar köklü bir dil olduğuna da işaret etmektedir. Çünkü bir dilde eş anlamlı sözcüklerin oluşabilmesi için, o dilin söz varlığındaki ögelerin uzun zaman içinde bilim, teknik, edebiyat ve sanat gibi çeşitli uğraşılar içinde kullanılması ve farklı anlamlar yüklenmesi gerekmektedir. Anlam değişmeleri yüzyıllar alan bir süreç istediği için, Göktürkçede bile görülen eş anlamlı sözcüklerin varlığı Türkçenin çok eski dönemlerde yaşadığının kanıtıdır.