Günlük Yazmanın / Tutmanın Önemi
Tarih: 20 Ocak 2013 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: 17 Yorum var.
Günlük, birçok gencin özellikle ilköğretim dönemlerinde merak saldığı; fakat belli bir süre sonra merakını yitirdiği bir yazın türü, ayrıca yararlı bir ilgi alanıdır. Hemen hepimiz, öğretmenlerimizin veya arkadaşlarımızın teşvikiyle önceleri istek ve heyecanla bir günlük tutma işine giriştiğimizi hatırlarız. Fakat neden sonra çoğumuzun merakı söner, ilgi ve heyecanı gittikçe azalır. Bu süreç, birkaç sayfa tutulan günlüğü günler, aylar veya yıllar sonra gördüğümüz anda tekrar canlanmaya çalışır ve onun değerini anlayabilenler tarafından artık aksatılmadan sürdürülen bir “görev” hâline gelir.
Çevremizdeki birçok insan, günlük tutmanın ne kadar yararlı bir şey olduğuna dair düşüncelerini sıralayıverir; fakat nedense bu işi kararlılıkla sürdürebilmeyi çok az insan başarabilir. Peki neden? Bu yazımızda günlük yazmanın neden ihmal edilerek tozlu raflara terk edildiğini ve günlük yazmanın bilişsel / düşünsel anlamdaki önemi üzerinde duracağız.
Genç yaşta günlük tutma alışkanlığını kazanan bireylerin, sosyal ilişkilerde ve akademik hayatlarında ciddi anlamda başarılı oldukları, birçok edebiyat tarihçisi ve bilim insanı tarafından ortaya konmuştur. Çünkü günlük (nedir?) yazmak, insanın kendisiyle hesaplaşabileceği, gününü ne derece dolu geçirdiğine dair bir gün sonu çetelesini ortaya koyabileceği, eleştirel becerilerini geliştirecek sorguları bir bilim insanı tutumuyla sunabileceği ve dahası hayatının en önemli anılarını bir tarihi vesika hâline getirebileceği bir fırsattır. Şimdi bu paragrafı açacak nitelikte günlük yazmanın yararlarını maddeler hâlinde inceleyelim:
Dünya Dilleri / Yeryüzündeki Diller
Tarih: 30 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 3 Yorum var.
Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğunu, kesin bir sayı vererek söylemek güçtür. Bu güçlük, kimi lehçelerin bir dil durumuna gelmeleri dolayısıyla ayrı birer dil sayılıp sayılmayacakları konusundaki kararsızlıktan, yeryüzünün iyi tanınmayan bölgelerinde daha işlenmemiş, incelenmemiş, yazı dili durumuna gelmemiş dillerin varlığından ve bir dile ya da dil ailesine bağlılığı kesinleşmemiş dillerin bulunmasından doğuyor. Bununla birlikte biz; yeryüzünde konuşulan dil sayısını, ortalama bir hesapla 3.000-3.500 olarak gösterebiliriz.
Burada önce dil akrabalığı, dil ailesi ve dil grubu terimleri üzerinde durmak gerekiyor.
Dil akrabalığı, dillerin, ses dizgesi, biçim, yapı, sözdizimi bakımından kesinliği ortaya çıkan ilişkileri, yakınlıkları sonucunda beliren bağlılıklardır. Dil akrabalığım ortaya koyan ilişkiler arasında, özellikle biçim ve yapı yakınlıkları önemlidir. Ayrıca, söz hazinesi arasındaki benzerlikler de değerlidir; etimolojileri, tarihsel gelişmeleri aydınlık olan öğeler, akrabalık için sağlam dayanaklar, tanıklar durumundadır. Özellikle Hint-Avrupa dilleri üzerindeki çalışmalar, dillerin birbirinden türeyişi, akrabalığın ne yolda gerçekleştiği konusunda, derinliğine araştırmalara gidilmesine, önemli yargılara varılmasına olanak sağlamıştır ki, bunlara Hint-Avrupa Dil Ailesi bahsinde kısaca değineceğiz.
İlginç Bilgiler
Tarih: 14 Eylül 2011 | Bölüm: İlginç Bilgiler | Yorumlar: 5 Yorum var.
İlginç Bilgiler – (9)
Tarih: 14 Eylül 2011 | Bölüm: İlginç Bilgiler | Yorumlar: 1 Yorum var.
· Aynı Tarih Niçin Her Yıl Farklı Güne Geliyor?
Günlük yaşantımızı, çalışma hayatımızı, sosyal, kültürel, ekonomik tüm aktivitelerimizi takvime göre düzenler ve planlarız. Takvimle ilgili en büyük güçlüğümüz sürekli “şu tarih hangi güne geliyor” sorusunu sormak zorunda kalışımızdır. Başta milli bayram, kutlama ve tatil günleri olmak üzere aynı tarihin her yıl değişik günlere rast gelmesi sadece yıl içersinde sağlıklı planlama yapmamızı etkilemez, aylardaki aktif iş günlerinin değişmesi nedeni ile tüm kurumların hesap, plan ve istalistiklerini de alt üst eder.
Bunun sorumlusu Dünya’nın Güneş’in etrafındaki dönme süresidir. Çok eski çağlarda bile insanlar etkinliklerini Güneş’in görünür hareketlerine göre düzenlemişler, yani basit hali ile de olsa Güneş Takvimi”ni kullanmışlardır. Ancak bu bir yılın süresi bir günün tam katı olmadığından, küsuratlar oluşmakta, bu da ideal bir takvim düzenini pratikte zorlaştırmaktadır.
Güneş Takvimi”ni ilk kullananlardan Mısırlılar’da bir yıl 365 gün (aslında 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye) kabul ediliyordu. Aradaki bu farktan dolayı, örneğin ilkbaharın başlangıcı ancak 1508 yılda bir aynı tarihe denk geliyordu.
Eski Babil, Helen, Çin ve Hint medeniyetleri, Ay’ın evrelerine dayanan 29 ve 30’ar günlük 12 aydan oluşan Ay Takvimi’ni kullanmayı tercih ettiler. Bu takvimde bir yıl 354 gün olup mevsim tarihleri Güneş Takvimi’ne göre her yıl 11 gün kayıyordu. Ardarda iki hilalin oluşması arasında geçen süre (29 gün, 12 saat, 44 dakika, 2,78 saniye) yine günün tam katı olmadığından Ay Takvimi’nin de çok sağlıklı olduğu söylenemez. Günümüzde Ay Takvimi’ni kullanmaya devam eden İslam ülkelerinde ay süreleri hilalin gözle görülmesine bağlı olduğundan, yani hilalin ilk gözlemlendiği aksam eski ay bitmiş, yeni ay başlamış sayıldığından, bir ayın kaç gün süreceği önceden bilinemez. Farklı İslam ülkeleri, ayları değişik günlerde başlatabilirler. Bu, özellikle Ramazan ayının son günü ve takip eden bayramın ilk günü için karışıklık yaratır.