Türklerin Kutsal Zanaatı: “Demircilik”
Tarih: 3 Şubat 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Türkler genel olarak köklerini Kurt gibi kudretli hayvanlara bağlamışlardır. Şüphesiz ki başlangıçda demircilik de onlar için kutsal bir iş ve meşgale idi, Biliyoruz ki, Göktürk Devleti‘ni kuran Bumın ve İstemi Kağan’ların kendi kabilelerinin san’atları demircilik idi. Aşağı yukarı bütün Ortaasya’yı ellerinin altında tutan Juan-Juan (Avar) İmparatorluğunun silâhlarını bunlar yapıyorlardı. Fakat Göktürklerin demircilikle ilgili ne gibi törenler yaptıkları ve demirciliğin Göktürk dininde ve an’anesinde nasıl bir yer aldığı hakkında bir bilgimiz yoktur. Kaynaklarda bulunmamasına rağmen Ortaasya halklarında bu gün bile yaşayan bazı inanışlar bu konuda az da olsa bize bir ışık verebilecek durumdadırlar.
Moğol’larda ve Moğolların kuzey bir kolu sayılan Buryat’larda demircilik san’atı yenidir. Demirciliğin, göç eden bir kavim tarafından kendilerine öğretildiği, Buryat efsanelerinde de söylenmektedir. Buryat’ların demir madeni ve demircilik hakkındaki inanışları çok iptidaidir. Onlara göre demirci, bir sihirbazdır. Halbuki eski Yunanistan’da demircilik kutsal bir sanat olarak kabul edilmiştir. Demirciliğe verilen bu kutsallık, Moğollarda olduğu gibi etrafa sıçrayan ve yakıcı kıvılcımlardan dolayı değil; insanoğlunun parlak zekâsı ve yaratıcılığının bir timsâli olduğu için verilmiştir. Bu sebeple Jüpiter ve Hera’nsu oğlu VuUtan (Vulcan), bütün san’atkârların taptıkları ve yaratıcılıkları için yardım istedikleri bir Tanrıdır.
Demircilik artık toplumun vazgeçilemez bir parçası olmuştur, insanoğlu, hayatın her basamağında demirle beraberdir ve demirle yaşar. Demir artık onun için ekmek ve su gibi gerekli bir şeydir. Demircinin de artık, ev yapan bir mimar veya bir kumaşçıdan farkı yoktur. Artık o, bir sihir değil; bir gerçektir. Demirciye sihirbaz olarak saygıya lüzum yoktur. Bu madeni insanlara veren ve onun nasıl işleneceğini gösteren Tanrı ve Tanrılar toplumu herşeyin üstündedir.
Göktürk’lerde de durum, eski Yunanlılarınkinden farklı değildi. Demircilik, onların günlük hayatlarının içinde idi. Bütün kabilenin, işi, gücü ve san’atı demircilikti. Kim kimden korksundu; kim kime hürmet etsindi. Elbet de onlar da eski Yunanlılar gibi, demiri kendilerine verene ve bu madeni işlemek için kendilerini üstün meziyetlerle donatan Tanrılarına minnettar idiler.
Türkler ve Moğollar / Tarihte ve Bugün
Tarih: 17 Mayıs 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Tarihte, Türk toplulukları hakkındaki antropolojik tavsifler oldukça karışıktır. Gerek çin yıllıklarında,22 gerek Batı kaynaklarında Türkler daha çok Moğol tipinde (sarı renkli ve dolikosefal) tasvir edilmişlerdir. Eski Hristiyan ve Müslüman kaynakları doğuda efsânevî bir Ye’cüc ve Me’cüc kavmi bulunduğuna inanmışlar, bu sebeple o bölgede yaşayan diğer kavimleri onlar gibi ve Mongoloid göstermişlerdir. Bu edebî ananenin Müslüman oluncaya kadar Türkler, daha sonra da Moğollar için kullanıldığı mâlûmdur.
Eski çağlarda Türklerin “mongoloid” gösterilmeleri, bu iki bozkırlı kavmin sıkı münasebetleri ile açıklanabilir. Türklerin tarih boyunca en sıkı temasları yakın komşuları Moğollarla olmuş, kalabalık Moğol kütleleri Türk idaresine alınmış (Asya Hunlarında, Tabgaçlarda olduğu gibi) ve bunlar Türklerle birlikte geniş kapsamlı göç hareketlerine katılmışlardır (Batı Hunlarında ve Avarlarda olduğu gibi).
Asya’da M.Ö. 3000’den itibaren mevcut kurganlardan çıkarılan iskeletler üzerinde yapılan araştırmalara ve kaynaklardaki bilgilere istinaden Türklerin antropolojik özellikleri şu şekilde tasnif edilmektedir: Brekisefal kafatası, koyu renkli saç, hafif esmere çalan beyaz (buğday rengi) ten, orta boy (ortalama 167 cm.), uzunca beyzî (değirmi) yüz, hafif çekik, fakat mongoloid olmayan göz (badem), orta gürlükte sakal ve bıyıktır.
Cengiz-name Destanı / Türk Destanları
Tarih: 8 Ekim 2011 | Bölüm: Destan | Yorumlar: 1 Yorum var.
Ortaasya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz’in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya’da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme’de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır.
Danişmend name Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü’l Gâzi Bahadır Han, “şecere-i Türk” adlı eserinde “Cengiz-Nâme”nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya’daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir.