Cengiz Han Kimdir?
Tarih: 2 Ekim 2015 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: 6 Yorum var.
Büyük Moğol kağanı Cengiz Han’ın hayatı, askeri kişiliği, yasaları, Türk mü yoksa Moğol mu olduğu gibi konular ara ara gündeme gelmekte ve çok merak edilmektedir. Bu konularla ilgili sizlere belli başlıklar altında sunacağımız bilgiler, Moğolları tek çatı altında toplamayı ve dünyanın en büyük devletlerinden birini kurmayı başaran Cengiz Han’ı sizlere tanıtmayı amaçlıyor. Aynı zamanda zalim ve barbar ilan edilen Cengiz Han’ın, yaşadığı dönemin şartlarıyla tarafsız bir değerlendirilmesini yapmaya çalışacağız.
Cengiz Han, her şeyden önce tarihe damgasını vurabilmiş nadir devlet adamlarından biri olarak görülmelidir. Kuşkusuz katı kuralları ve bazen acımasız tutumlarıyla bugünkü adalet ve savaş kavramlarını alt üst ediyor olabilir. Fakat dünyanın neredeyse yarısına hâkim olduğu sınırlar içerisinde büyük bir devlet nizamı yaratmak kolay değildir. Onu, bir kelle avcısı olarak nitelendirmeden sosyal ve kültürel hayata neler kazandırdığını da görebilmeliyiz. Sanata ve bilime verdiği önemi, sağladığı din ve vicdan özgürlüğü ve eşitliğe dayalı sosyal devlet düzenini takdir etmemek, haksızlık olacaktır.
Cengiz Han Türk müdür?
Tarih: 2 Ekim 2015 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: 3 Yorum var.
Cengiz Han’ın Türk mü, Moğol mu olduğunu anlatmaya başlamadan önce şunu ifade edelim: Moğollar ve Türkler kardeş iki topluluktur. Hunlar döneminde Moğol ve Türk adları kullanılmaz; bu topluluklar tıpkı Kıpçak, Tatar, Oğuz boyları gibi bir arada yaşayan Hunları meydana getirirlerdi. Fakat sonra coğrafyaları ayrı olan Türk toplulukları, farklı isimlerle anılmaya başlayınca Moğol ve Türkler ayrı iki millet gibi düşünülmeye başlanmıştır; ki bu konu defalarca yerli ve yabancı Türkologlar, bilim insanları tarafından incelenmiştir. Moğolların Türk olup olmadığına dair “Moğollar ve Türklerin Akrabalığı” başlıklı makaleyi okuyarak bilgi edinebilirsiniz.
Moğollar ve Türkler aslında kardeş iki topluluk olduğuna göre, sarı ırk ve beyaz ırk kavramları artık tarihin tozlu sayfalarında kalmış birer kavram olarak kabul edildiğine göre Cengiz Han’ın Türk veya Moğol ilan edilmesinin bizler için bir faydası yoktur. Çünkü ilanihayet Cengiz Hun soyunun bir devamıdır ve bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış Türk topluluklarının bir atasıdır. Fakat yine de Cengiz’in Türklüğünü kanıtlayacak bazı bilgiler vererek, konuyu aydınlığa kavuşturalım:
Türklerde Ant İçmek ve Kan Kardeşliği
Tarih: 29 Eylül 2013 | Bölüm: Kültür | Yorumlar: 3 Yorum var.
İnsanoğlu, var oluşundan bugüne ifade ettiği duygu ve düşüncelerinin inandırıcılığını yüksek tutma isteği duymuştur. Sözlerinin hiçbir kıymeti olmayan insanlar, toplumun sevmediği tiplerdir ve bu kişiler özünde kendileriyle de barışık olmazlar. Bunun için hem kişisel hem de toplumsal bir refleks olarak, insanlar sözlerini büyük güçlerin ve kutlu değerlerin gölgesine sığınarak ifade etme yolunu seçerler. Bu durum, kimsenin yanlış işlere veya yalan sözlere alet edemeyeceğine inanılan değerlere sığınma içgüdüsünden ileri gelmektedir.
Türkler, tarihin en eski dönemlerinden beri belli kutsalları olan bir millettir ve değerleri üzerine kurulmuş bir yaşayış şekline sahip olmuşlardır. Millî ve manevî değerleri yüksek olan toplumların yaşamlarında, hiçbir şekilde üstüne söz söylenmeyecek kutsallar bulunur. Örneğin Türk kağanının sözü üzerinde tartışmak veya onu sorgulamak, Türk töresince pek uygun değildir. Çünkü Türk kağanı Tanrı tarafından “kut” verilmiş kişidir. Dahası Kağan, ilin usu çevik yöneticilerine ve aksakallı bilgelerine danışmadan söz söylemez. Bunun için kağanın sözü buyruktur, tartışılmadan yerine getirilir.
Kağan’ın sözünü bu deñli önemli kılan nedenlerden biri, kuşkusuz onun Tanrı’nın verdiği “kut” ile devleti yönetmesidir. Yani acunu yaratan Gök Tanrı‘nın devlet üzerindeki hâkimiyeti, “kutlu” kağanda vücut bulmaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere, Türkler Tanrı’nın yeryüzündeki hâkimiyetini koşulsuz ve kuşkusuz kabul etmiş, onun varlığına ve birliğine göñülden inanmış kimselerdir. En eski çağlarda, insanlar ateşlere, kayalara, heykellere veya doğa güçlerine tapıyorlarken; yüzlerce Tanrı’nın var olduğunu düşünen nice ulusların ancak binlerce yıl sonra inanmaya başladığı yüksek bir düşünceyi –yani tek Tanrı inancını– Türkler ta o zamanlardan benimsemiş, yerlerin ve göklerin tek iyesi olan Ülgen‘e tapınmışlardır.
Türklerde Demircilik Sanatı Nasıldır?
Tarih: 3 Şubat 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Demircinin önemli aletleri olan, kerpeten, çekiç, örs ve körük gibi alet ve edevat da kutsal sayılırdı. Bunların her birini de ayrı ayrı koruyan, “Koruyucu melekleri ve ruhları” vardı. Yakutlar bu ruhlara tççi, “Efendi, sahip” adlarım verirlerdi. Çok önemli bir noktayı da, burada yazmadan geçemiyeceğiz. Yakutlar, Ruslarla ilgi kurduktan sonra, onlardan demircilikle ilgili bir çok aletler almışlardı. Fakat onlar, bu yeni ve yabancı aletlere kutsal bir önem vermemişlerdir. Kutsal demirci aletlerinin hepsi yerli ve eski biçimde yapılan aletlerdir.
Oğuz-Han, Muz-Tag’ı geçtikten sonra, “duvarı altından, pencereleri gümüşten ve çatısı da demirden” bir ev görmüştü, Evin anahtan olmadığı için, o evi açıp orada oturması için bir beyine emir vererek ilerlemişti. Yakut mitolojisinde de böyle “demirden yapılmış evlere” rastlanır. Bu evleri yaptıran kimseler genel olarak kadınlardır. Evlerini yaptırmak için diyar, diyar gezerler ve kendilerine göre bir demirci bulurlardı.
Manas Destanı ile ilgili bölümümüzde. Manasın kendi demircisine ne kadar önem verdiğini görmüştük. Her akına çıkmadan önce Manas kendi demircisine gider, kılıçlarım biletir, silâhlarım tamir ettirir ve öyle yola çıkardı. Nogay-Han’ı Yoloy’u mağlup ettikten sonra, onun iki kızını esir ederek yurduna getirmişti. Bu Han kızlarından birini, teşekkür ifadesi ile demircisine vermiş ve diğerini de oğluna nikahlamıştı. Manas, demircisini Darkan, yani Tarkan, saygı deyimi ile çağırırdı. Çünkü Tarkan’lık hükümdar tarafından verilmiş çok yüksek bir üstünlük unvanı idi. Tarkan’lar vergi vermez ve ceza görmezlerdi. Onların bu rütbesi de nesilden nesile devam edip, giderdi. Manas’m, Nogay Han’ının kızını büyük demircisine hediye olsun diye vermesini Ulu-Hatun Kanıkey töreye uygun bulmamış ve kızı demirciden alarak, kocası Manas’a vermişti.
Demirci aynı zamanda, insanlara kötülük getiren Albastı ruhunun da en büyük hir düşmanı idi. Prof. Abdulkadir Inan’ın anlattığına göre Kazaklar, loğusa kadınları kötü ruhlardan korumak için, bir demir parçası veya bir çekiç ellerine alarak : “Demirci geldi! Demirci geldi!” Diye bağırırlarını;. Albastı, demirciden korktuğu için, loğusanın yanma yanaşamazmış “.
Buryatların demircilikle ilgili inanışları, Türklerinkine nazaran çok geri ve iptidaidir. Bilindiği üzere Buryatlar, Moğolların eski inanışlarım en az kaybeden bölümlerinden biridir. Onlara göre demirci bir sihirbazdır. Bu sihirbazlığı da, hep ateşle beraber olduğu ve ateşle çalışmasından dolayı ileri gelirdi.