Büyük Taarruz ve M. Kemal Atatürk
Tarih: 20 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, aylardır süre gelen askerî hazırlıkların tamamlanmak üzere olduğunu görünce taarruz için kararını vermişti. 16 Haziran 1922’de İzmit-Adapazarı istikametine yapacağı seyahat vesilesiyle Ankara’dan ayrılırken, taarruz kararını, yalnız Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) ve Milli Savunma Bakanı Kazım (Özalp) Paşalara söyledi. Bu görüşmede onlara taarruz için gerekli son hazırlıkların süratle tamamlanmasını emretti. Taarruzun gizlilik prensibe son derece dikkat eden Mustafa Kemal Paşa, cepheyi her denetlemeye gidişinde düşmanı olan ve kamuoyundan, planlanan askerî harekâtı gizlemek için vesileler kullandı.
27/28 Temmuz 1922 günü gecesi Akşehir’de yapılan toplantıda, taarruz için tüm hazırlıkların tamamlanması kararlaştırıldı. Bir gün sonraki toplantıda Gazi Mustafa Kemal Paşa, komutanlara genel taarruzla ilgili düşüncelerini anlattı. Ankara’ya döndükten sonra 4 Ağustos günü, taarruz kararını hükûmete duyurdu. 21 Ağustos 1922’de ajanslar Gazi’nin Çankaya’da bir çay ziyafeti vereceğini duyurdular. Oysa o, Ankara’dan ayrılmış; 20 Ağustos günü Akşehir’e Batı Cephesi’ne gelmiş ve 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı için düşmana taarruz için emrini vermişti. 20/21 Ağustos gecesi son bir kez harita üzerinde harekâtın nasıl yapılacağını komutanlara anlatmıştı.
Taarruzu şiar edinen büyük Komutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, kuvvetlerin kesin sonuç yerinde toplanması üzerinde özellikle duruyordu. “Yarım hazırlıkla taarruz etmektense hiç taarruz etmemek daha iyidir.” düşüncesini savunan Mustafa Kemal, Sakarya Zaferi’nden sonra kesin sonuçlu bir taarruz için bir yıla yakın bir süre beklemiş, ancak 26 Ağustos sabahı iki piyade tümeni ve iki piyade alayı karşısına on bir piyade, üç süvari tümeni toplamış; böylece harp tarihinin en büyük sıklet merkezini tesis etmiştir.
Aylardır hazırlığı yapılan Türk taarruzu, 26 Ağustos sabah saat 5.30’da Türk topçusunun ateşiyle başladı. 26/27 Ağustos günlerinde düşmanın Karahisar’ın güneyinde elli ve doğusunda yirmi-otuz kilometre uzunluğundaki müstahkem cepheleri düşürüldü. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetleri, 30 Ağustos’a kadar geçen süre içerisinde kuşatıldı. 30 Ağustos’ta yapılan ve adına “Başkumandan Meydan Muharebesi” denilen savaş sonucunda düşmanın ana kuvvetleri imha edildi ve çok sayıda esir alındı.
Büyük Taarruza Hazırlık Dönemi
Tarih: 19 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Taarruz bahara ertelenmekle birlikte hemen taarruz edilecekmiş gibi hazırlıklara devam ediliyordu. Garp Cephesi Kumandanlığı, iki ordu şeklinde örgütlendirildi. Sakallı Nureddin Paşa’nın kumanda ettiği 1. Ordu, Akarçay’ın güney batısında, küçük bağlı birlikleriyle de Menderes Irmağı boyunca uzanan bölgede bulunuyordu. Yakup Şevki Paşa’nın kumandasındaki II. Ordu ise Akarçay’ın kuzeyinde yer alıyordu. Orduların özellikle küçük rütbeli subaylara çok ihtiyacı vardı.
Ankara Zabit Namzetleri Talimgâh’ından yetişenler, İstanbul’dan gelenler ve Birinci Dünya Savaşı’nda esir olup kurtulduktan sonra memleketlerine dönen tecrübeli yedek subaylar derhal ordu saflarına alınarak subay ihtiyacı giderilmeye çalışılıyordu. Ordunun er ihtiyacı ise 1899, 1900, 1901 hemen askere alınmasıyla tamamlanmıştı. Tümenlerin mevcutları 7000-9000 kişiye çıkarılmıştı. Ankara ve Adana’daki bazı birlikler, devlet dairelerinde ve diğer kuruluşlarda çalışanların azaltılmasıyla sağlanan askerler, yeni kurulan 16. Tümen ile Kocaeli’de bulunan 17. Tümen Batı Cephesi’ne sevk edildi. Düşmana taarruz için Batı Cephesi’nde toplanan asker sayısı ilk defa iki yüz bine yaklaşıyordu.
İnsan sayısının yeter görülmesine karşılık askerlerin giyimleri iyi değildi. Elbiseler İtalya, Fransa ve yurt içinden sağlanıyordu. Taarruz etmesi planlanan kalabalık bir ordunun silah, cephane, araç ve gereçlerinin yeterli ve bol olması lazımdı. O günün şartlarında bunları temin etmek oldukça güçtü. Aslında İstanbul’da işgal kuvvetlerinin denetimindeki depolarda Türk ordusunun ihtiyacı olan her türlü silah, cephane ve gereç bulunuyordu. Üstelik bunlar Türk milletinin malı idi. Ancak, işgal güçlerinin koruması altında bulunan bu depolardaki askerî malzemeden yararlanmak imkansız denecek derecede zordu.
Bu zorluklara rağmen İstanbul’da değişik isimler altında kurulan bir takım kuruluşlar, depolardan kaçırdıkları veya başka yollardan ele geçirdikleri silah, cephane ve savaş gereçlerini gizlice Anadolu’ya yollamaya devam ediyorlardı. Büyük Taarruz öncesinde bu yolla cepheye ulaştırılan silah, cephane ve gereçlerin sayısı oldukça önemli bir yekun tutuyordu. Türk milleti, tüm zorluklar ve imkansızlıklar karşısında ümidini yitirmiyor, bütün engelleri aşmak için mucizevi işler yapıyordu.