Depresyonun Ardındaki Bilimsel Gerçekler
Tarih: 22 Ağustos 2014 | Bölüm: Gökçe Durgun | Yorumlar: 7 Yorum var.
Dünyada 350 milyondan fazla kişinin muzdarip olduğu depresyonun oldukça ciddi bir sorun olduğu hakkında şüphe yok. Fakat depresyonda olan bir insanın içinde neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Bu sürekli mutsuzluk halinin ardında biyolojik sebepler olabilir mi?
Eskiden depresyonun beyindeki bir kimyasal dengesizlikten ileri geldiği düşünülüyordu. “Serotonin” ismi verilen, insana mutluluk, canlılık ve zindelilk hissi verilen bir maddenin eksikliğinin depresyonun tek sebebi olduğu kabul ediliyordu. Bunun tek bilimsel kanıtı ise, depresyondaki insanlara serotonin salgısını düzenleyici ilaçlar verildiğinde bu kişilerin bir süre sonra kendilerini daha iyi hissetmeleriydi. Depresyonda kimyasalların etkili olduğu doğrudur; fakat durum bu kadar basit değil.
Son yıllarda bilim adamları beyin hücrelerinin gelişimi ve hücreler arası bağların depresyon konusunda daha büyük rol oynadıklarını keşfetmişlerdir. Yapılan araştırmalarda görüldüğü üzere depresyondaki bir insanın beynindeki “hipokampus” adlı bölge normalden daha küçük bir hal alır. Beynin diğer kısımlarının da olumsuz etkilendiği gözlemlenmiştir ama hipokampus, beynin hafıza ve duygu merkezidir. Kişinin depresyon süresi arttıkça hipokampus da buna doğru orantılı bir biçimde küçülmektedir. Beyin hücreleri ve aralarındaki bağlar yok olmaktadır. Stres, hipokampusun küçülmesindeki en önemli etmendir. Yine araştırmalarda, hipokampustaki hücre gelişimi arttırıldığında kişinin kendini daha iyi hissettiği gözlemlenmiştir.
3 Adımda Sınav Stresinden Kurtulmak
Tarih: 13 Eylül 2013 | Bölüm: Gökçe Durgun | Yorumlar: 15 Yorum var.
Sınav stresi denen şeyi öğrencilik hayatımız boyunca hepimiz yaşamışızdır. Fakat stresin boyutu kişiden kişiye göre değişim gösterir. Kimileri sadece sınav öncesinde bir heyecan duyar, kimileri ise bir gün önceden heyecan duymaya başlar. Bana kalırsa bu ikisi son derece normaldir ve lehimizedir! Çünkü eğer sınava fazlasıyla rahat girersek soruları umursamaz bir tavırla çözeriz. Bu da pek çok dikkatsizlik hatası yapmamıza neden olur ve sınav sonuçları açıklandığında beklediğimizden daha düşük not aldığımız için moralimiz ciddi anlamda bozulur ve kendimize olan güveniniz azalır. Böylelikle ortaya lehimize olmayan bir stres hali çıkar. Dolayısıyla, bu yazımda sınav stresinin bu türünü ele almayacak, işin daha ciddi boyutundan bahsedeceğim. “İşin ciddi boyutu” derken ne anlamamız gerektiği hakkında biraz konuşursam iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum…
Sınav stresi çoğu kişi tarafından gerektiği kadar ciddiye alınmaz. Kimileri ise geçici olduğunu söyler. Sınav stresi, kontrol altına alınmadığı takdirde beraberinde çok kötü sorunlar doğurur. Kendisi ortadan kalksa bile öğrencinin tüm eğitim hayatını ve hatta iş hayatını bile çekilmez hale getirebilir! Sınav stresini ileri boyutlarda yaşayan kişilerde diğer birtakım psikolojik sıkıntılar gözlemlenebilir. Bu kişiler çoğu zaman mutsuzdurlar. Her alanda kendilerine olan güvenleri azalmıştır. Ümitsiz bir tutum sergilerler. Kişi, içine kapanık bir kimliğe bürünebilir. Bazıları ise aşırı sinirli davranışlar sergileyebilirler. Etrafında olup bitenlere karşı ilgileri azalmıştır; ama kendilerini daha derin bir şekilde sorgulamaya başlarlar. Yaşananlar olumsuzluklar, onları normalden daha derin şekilde etkiler; fakat bunun tersi de görülebilir. Bunlar, yüksek boyuttaki sınav stresinin beraberinde getirebileceği sorunlardır. İleride depresyon bile ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra bazı fiziksel rahatsızlıklar da gözlemlenebilir. Örnek vermek gerekirse: halsizlik, sürekli baş dönmesi, mide bulantısı, sık sık hastalanma (grip vs.), çarpıntı, başta uyuşma ve baskı hissi, şiddetli baş ağrıları en sık yaşananlardır. (Örnekler kişiye göre değişim gösterebilir.) Haberlerde sınav stresinden dolayı kalp krizi geçiren gençleri görmüşsünüzdür, değil mi? Bu bile durumun ciddiyetini anlatmaya yeter aslında.
Anlamanın Mantığının Araştırılabilirliği
Tarih: 28 Ocak 2013 | Bölüm: Dilbilim, Genel | Yorumlar: Yorum yok.
‘Tabiî Bilimler ve Dilbilimi‘ bahsinde söylediğim gibi, konuşmanın ilk çocukluk yıllarında öğrenilmesinin kolaylığı, sözü ve düşünceyi problemsiz ve apaçık tşler olarak gösterir ve bizi yanıltır. Tabiatıyla, bunların bütün insanlar için aynı olan birbirinden ayrılmayan açık seçik düşünce kanunlarını vücuda getirdikleri hissine kapılırız.
Hal ve keyfiyetler üzerinde mutabakata ulaşmak için konuşuruz. ‘Lütfen kapıyı kapa‘ diyorum, burada hitap edilen kimse, ‘kapı‘ nın çevremizin belirli bir kısmını gösterdiği ve belirli bir işin yapılmasını istediğim hususunda benimle mutabıktır. Bu anlaşmaya nasıl ulaştığımızı açıklamamız günlük içtimaî ortamda son derece tatmin edicidir.
Bunlar yine de bizi iletişime götüren içtimaî ortamda yahut şahsî ihtiyaçlar üzerindeki tespitlerle çoğaltılmış ve genişletilmiş aynı hal ve keyfiyet (kapı vs.) üzerindeki diğer antlaşmalar (tespitler) dır.
Burada düşüncenin kanunları yoktur. Fakat cümlelerimizin kaideli yapıları, bize burada HERHANGİ BİR YERDE kanunların bulunduğu hissini verirler. ‘Also ick hoch ur; saje ihm, sack ick, pass uff, vvarum machs’te nich… !‘ türünden konuşmaların anlaşılmasıyla ilgili açıklamalar ‘ben’ ile ‘o’ yu iletişime ulaştıran gerçek sürece tekabül etmezler.
Mekanik Düşünüş Tarzının Yetersizliği
Tarih: 24 Ocak 2013 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: Yorum yok.
Başka bir benzetme yapmama izin veriniz. Bu sefer kimya ile ilgili bir analoji değil, sanatla, plâstik sanatla ilgil bir benzetme söz konusudur, iyi bir natürmortu inceliyor ve hafif ışık saçan bir porselen kâse ile ince tüylü bir şeftali gördüğümüze inanıyoruz. Eğer resmi bir defada bütünüyle görmeye izin vermeyen bir karanlık kutu içinden küçük bir delikten bakarak tahlil edersek, sadece enteresan şekilli kaya lekeleri (Farbkleckse) görürüz ve meyveli kâse intibaı almayız.
Resmi bütünüyle gösteren sentez, belki sentaksın kimyevî tarzıyla akrabadır ve bu, hem sanatta hem de dilde bir rolü olan temel psikolojik hal ve keyfiyetlere işaret eder. Buna karşılık, sanatta ve dilde mekanik birleştirme metodu, şekil I’deki 3A ile dile getirilebilir. Birinci unsur, beneklerden ibaret oln “benekli” sıfatına, ikincisi ise ‘kedi’ ismine tekabül eder. İkisinin bir araya getirilmesiyle ‘benekli kedi‘i elde ederiz.
Şekil l’deki 3B numaralının tekniği ile karşılaştırılsın, ‘kedi‘yi bildiren şekil kendisi için sadece bir kesin olmayan sözlük bazında manaya sahip –‘çatı kiriş tarzında’ denebilir-, ve ilk unsur henüz belirli değil. İkisi birbirine geçirilirse gene de silindirik sütuna benzeyen bir nesne meydana getirirler.