Atatürk İlkeleri
Tarih: 2 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 3 Yorum var.
Atatürk ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve fikir önderi M. Kemal Atatürk‘ün düşünce dünyasını özetleyen ve aşağıda kısaca açıklaması bulunan önemli altı ilkeyi kapsamaktadır. Bu ilkeler, bugün de çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim anlayışını ve devlet algısını oluşturmaktadır. Atatürk inkılâplarının tam olarak anlaşılabilmesi ve bilinmesi altı ilkenin incelenmesi ve değerlendirilmesi ile mümkündür. Altı ilkenin kabulü ile çağdaşlaşmaya yönelik adımların en önemlisi atılmıştır. Altı ilke çok cepheli, zengin, ilerici, çağı yakalayabilecek ve çağın gereksinmelerine cevap verebilecek nitelikteki unsurları bünyesinde toplaması bakımından büyük öneme sahiptir.
Altı ilkenin tarihi seyri aşamalı olmuştur. Kronolojik sıraya göre milliyetçilik birinci aşamada görülmektedir. Bunun arkasından halkçılık ve inkılapçılık gelir. Bunları Cumhuriyetçilik,laiklik ve devletçilik izler. 1928’de Teşkilât-ı Esâsiye’ye (Anayasa) altı ilkeden biri olan laiklik girmiştir. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın üçüncü büyük kongresi 10 Mayıs 1931’de başlamış,18 Mayıs 1931’de sonuçlanmıştı.
Fırkanın toplandığı tarihlerde, 17 Mayıs 1931’de, Fırkanın yeni programının üçüncü maddesi “Devletin esas teşkilâtı: Türkiye milliyetçi,halkçı, devletçi, lâik ve inkılapçı bir cumhuriyettir.” şeklinde düzenlenmişti. Bu hususlar 5 Şubat 1937’de Anayasanın hükümleri içersine sokulmuş olup, halen devam etmektedir. Kronolojik sıraya göre bu ilkeleri incelemekte yarar vardır.
Atatürk İlkeleri Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar
Tarih: 2 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 35 Yorum var.
Atatürk inkılapları, ilkeler doğrultusunda yapılmıştır. Çünkü Atatürk ilke ve inkılapları bir bütündür, birbirleriyle iç içedir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve gelişmiş bir ülke olarak batılı devletler karşısında durabilmesi, 20. yüzyılda bir Türk medeniyeti ortaya çıkarılması adına Ulu Önder’imiz M. Kemal Atatürk tarafından yapılan belli başlı inkılaplar, devlet yönetiminin ve ahlâkının esasını oluşturan altı ilke ile bağlantılıdır. Aşağıdaki kavram haritasında, inkılapların bağlantılı oldukları ilkeler gösterilmiştir. Görsele dokunarak tam ekranda görüntüleyebilirsiniz.
“Devletçilik” İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar
Devletçilik, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma için, yapılması gereken işlerin derhal yapılması demektir. Atatürk tarafından uygulamaya konulan bir ekonomi politikasıdır. Devlet özel sektörün gerçekleştirdiği başarılı atılımları desteklediği ve teşvik ettiği gibi, başarının yakalanması gereken alanlarla ilgili çalışmalarına daha fazla ağırlık vererek, kalkınmayı topyekün gerçekleştirmeyi amaçlar. Ekonomik kalkınma, yatırım, üretim, kalkınma planı, sermaye, gibi kavramlar devletçilik ilkesi ile ilgilidir. Devleçilik ilkesi kalkınmanın temel ilkelerinden birisidir.
Devletçilik ilkesi doğrultusunda yapılan belli başlı inkılaplar şöyledir:
– Birinci ve ikinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının hazırlanması ve uygulamaya konulması
– Etibankın kurulması
– Denizbankın kurulması
– Sümerbankın kurulması
– Milli Koruma Kanununun çıkarılması
– Özel girişimcilere ait kurumların millileştirilmesi
Devletçilik İlkesi
Tarih: 2 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 17 Yorum var.
Türk Devleti kurulduğunda ekonomik yönden çok zayıftı. Dış borçlar, parasızlık, alt yapı noksanlığı,teknik eleman yokluğu, aydın sayısının çok az oluşu ve benzeri pek çok dertler ile karşı karşıyaydı. Gazi, yeni Türk Devletinin güçlü bir ekonomi sayesinde kalkınacağına inanmıştı. Hatta, milli mücadelenin en kızgın döneminde, Onun savaş sonrası yeni Türkiye Devletinde uygulanması gereken iktisat politikasının hazırlanması için özel bir heyet kurması son derece ilginçtir. Heyetin Başkanı Ziya Gökalp’tir. Gazinin zaman zaman çalışmalarına katıldığı heyet, çalışmalarını Ankara Garında bir vagon içersinde uygulamıştır.
Mustafa Kemal, milli mücadelenin başından beri devletçiliğe yönelmiştir. 1 Mart 1922’de yaptığı konuşmasında da devletçiliği dile getirmiştir: “Siyaset-i iktisadiyemizin mühim gayelerinden biri de, menâfi-i umûmiyeyi alakadar edecek müessesat ve teşebbüsât-ı iktisâdiyeyi kudret-i maliye ve fenniyemizi müsaadesi nispetinde devletleştirmektir.” O, devletçiliği şu şekilde açıklamaktaydı: “Bizim takip ettiğimiz devletçilik ferdî ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refah ve memleketi mamuriyete (bayındırlığa) eriştirmek için milletin umûmi ve yüksek menfaatlerinin icâb ettirdiği işlerden bilhassa iktisadi sahada fiilen alakadar etmektedir.”
Gazi, dış borçlanmaya belirli koşullar içersinde taraftardır. O, dış borçlanmanın amacını üç noktada toplar: Halkın yaşam düzeyini yükseltmek, bayındırlığı ve üretimi artırmak, gelir kaynaklarının geliştirilmesine yararlı olmak. Gazi, liberal ekonomiyi de desteklemektedir.
Atatürk’ün devletçilik anlayışı halkçılığın da tamamlayıcısı bir konumda ele alınmalıdır. O, bu hususu “Devletçilik, özellikle sosyal, ahlakî ve millidir. Milli servetin dağıtımında daha mükemmel bir adalet ve emek sarf edenlerin daha yüksek refahı, milli birliğin mümessili olan devletin en mühim vazifesidir.” biye açıklar. Gazi, ayrıca Türkiye devletçiliğin, XIX. yüzyıldan beri sosyalizm düşünürlerinin ortaya koyduğu sistemden farklı kendine özgü bir sistem olduğunu da vurgular.
Hiç şüphesiz Türkiye’yi Devletçilik anlayışına götüren en önemli neden 1929’daki dünyadaki iktisadî krizdir. Bütün dünya ülkeleri malî sıkıntı içersinde bulunurken, kapılarını kapatıp, kendi gereksinimlerini kendileri sağlarken, Türkiye de aynı yola başvurmak zorunda kaldı. Ancak, zaten bu tarihe kadar olan süre içersinde, özellikle 1923-1928 arasında Türkiye’de özel girişim olmadığı için zaten yatırımlar devlet tarafından yapılıyordu. Türkiye, bir taraftan Düyûn-u Umûmiye ile ilgili borçları öderken, diğer taraftan da yabancıların elinde bulunan demiryolları, su, telefon, liman, metro (Beyoğlu-Galata arası), havagazı gibi alt yapı ile ilgili tesislerin millileşmesi için çalışıyordu.
Laiklik İlkesi
Tarih: 1 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 11 Yorum var.
Osmanlı hukuk sisteminde daha çok örfî esaslar geçerlidir. Kanuniden itibaren padişahlar kanunnameler yayınlamışlardır. Tanzimat döneminde de Ceza, ticaret kanunları yapıldığı gibi, mecelle de işlemeye başlamıştı. Meşrutiyetin başlarında Mithat Paşa fetva müessesesinin kaldırılması yönündeki önerisini cesaretle ortaya koyarken, “İçtihat Dergisi”nde yayınlanan bir yazı da, daha sonra Atatürk döneminde yapılacak yeniliklerin ilk kıvılcımlarını ortaya koymaktaydı.
Bu dergide mecellenin kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi, şer’i mahkemelerin kaldırılması ve nizâmi mahkemelerde yeni düzenlemelerin yapılması, Latin harflerinin kabulü, üfürükçülüğün kaldırılması, kadınların diledikleri gibi giyinebilmeleri, fesin kaldırılması, yerli malı kullanılması, padişahın bir tek karısının olması, tekke ve zaviyelerin kaldırılması, Avrupa medenî kanununun kabulü ile evlenme ve boşanma şartlarının değişmesi, birden fazla kadınla evliliğin yasaklanması, cübbe giymenin yalnız din mensuplarına tanınması, sarık sarmanın, cübbe giymenin, evliya ziyaretlerinin yasaklanması yer almaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıda belirtilen hususların hepsini zamanı geldiğinde uyguladığını biliyoruz.
Laiklik konusunda 1928’e kadar olan süre içersinde pek çok ilerleme olmuştur. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile şeyhülislamlık da tarihe karışmıştır. Son şeyhülislam Medeni Mehmet Nuri Efendi bu tarihte görevinden istifa etmiştir.
3 Mart 1924’te, hem halifelik, hem de Şeriye ve Evkâf Vekâleti kaldırıldı. Aynı tarihte eğitimi birleştiren yasa çıkarıldı. Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, 11 Mart 1925’te medreselerin hepsinin kapatılması için emir verdi. Tevhid-i Efkâr Gazetesinin ve bazı softaların direnmesi, inkılâba gönül vermişleri ve Gaziyi yolundan çeviremedi. 1925 yılında tekke ve zaviyeler kapatılıp, tarikatlar yasaklanmış, türbedarlık vb. benzeri unvanlar kaldırılmıştı Ancak, 1950’de çıkarılan bir yasa ile tarihte büyük yere sahip olan Türk büyüklerine ait türbelerle, büyük sanat değeri olan türbelerin verilecek bir izinle açılması kararı kabul edildi.1925’te takvim, şapka-kılık-kıyafet, 1928’de harf inkılâpları ile laiklik konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi.