Mustafa Kemal Atatürk
Tarih: 22 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 8 Yorum var.
Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti, üzerinde hain emeller besleyen batılı devletlerin “hasta adam” diye tabir ettikleri çaresizliğe sürüklenmiş ve Türk toprakları dört taraftan, yedi düvel tarafından işgal edilmeye başlanmıştır. Tarihi boyunca bir karış toprağını düşmana terk etmeyen ve başka bir milletin yularını boynunda taşımayacak kurt soylu Türk budunu, bu amansız savaştan zaferle çıkmanın hayallerini kurmaktadır.
Her karışına atalarımızın kanı dökülen bu toprakları, kağıt üstünde düşmanlara terk etme veya İtilaf Devletleri’nin himayesinde yaşama alçaklığını kabul edebilecek Osmanlı devlet yöneticilerine ve aydınlarına karşı, bir zamanlar Türk toprağı olan Selanik’ten bir güneş doğuyordu. O güneş, Türklüğün yeniden şerefli bir destan yazarak tarihin sayfalarına onurun, kahramanlığın ve bağımsızlığın timsali olarak yazıldığı o millî uyanışın yüce lideri Mustafa Kemâl ATATÜRK‘tü…
Bozkurt bakışlı bir Türk yiğidi olan Mustafa Kemal, yüzyılın tanık olduğu en büyük kahramanlık örneklerinin sergilendiği şeref taşan efsanelerin mimarıdır. (*) Anadolu’nun her karışında yüreği vatan, bayrak, din, millet ve namus aşkı ile dolu olan bir milletin uyanışını sağlayan, tüm dünyanın önünde saygıyla eğildiği bir dava adamı olarak kendisini Türk’ün atası olarak yüreklere kazımıştır.
Atatürk’ün Anıları
Tarih: 21 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 13 Yorum var.
Nasıl Yaptınız Bunu Selanik’e?
30 Mayıs 1913’te Osmanlı Devleti, Balkan Devletleriyle Londra Barış Antlaşması’nı imzalamış Midye-Enez hattını sınır olarak kabul etmiştir. Selanik’in elden çıkması üzerine, Atatürk annesi ve kızkardeşi ile evlerini bırakmışlar, İstanbul’a gelmişlerdir. Ömrünün çoğunu geçirdiği yerin düşman eline geçmesi Mustafa Kemal’i çok üzmüştü.
İstanbul’daki bir gazinoda bazı subay arkadaşlarını görünce, “Nasıl yapabildiniz bunu? O güzelim Selanik’i düşmana nasıl teslim edebildiniz?” demiştir. Mustafa Kemal İstanbul’da binlerce Selanikli halkın aç ve perişan bir vaziyette olduğunu görmüştür. Daha sonra Zübeyde Hanım ve kızkardeşine bir ev bulduktan sonra, Genelkurmay’daki görevinin başına dönmüştür. Görevi, Gelibolu yarımadasının nasıl savunulacağını araştırmaktı.
Atatürk Anıları Derlemesi
Tarih: 21 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 25 Yorum var.
On Altıncı Kolordu
Şehzade Vahidettin ile yapacağı yolculuğun Almanya’yı tanıma açısından faydalı olacağı düşüncesi ile geziye katılmıştır. Vahidettin ile Atatürk’ün yolculuğu olumlu bir şekilde geçmiştir. Alman askeri çevrelerinde incelemeler yapan Atatürk, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve devrin tanınmış komutanlarıyla da görüşmüştür.
Türk heyetini kabulü sırasında Napolyon pozuyla hareket eden İmparator II. Wilhelm, sıra Atatürk’e gelince diğer elini uzatarak yüksek sesle “Onaltıncı Kolordu!” diye bağırmıştır. II. Wilhelm Almanca olarak Atatürk’e “Siz, 16. Kolordu Komutanlığını ve Anafartaları düşmana vermeyen Mustafa Kemal değil misiniz?” diye sormuştur. Atatürk’de düzgün Fransızcasıyla, öyle olduğunu ifade etmiştir.
Atatürk’ten Kısa Anılar
Tarih: 21 Temmuz 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 157 Yorum var.
Zübeyde Hanım’ın Nasihati
Annesine, elini öpüp vedalaşırken, bir çay ziyafetine gittiğini söylemişti. Zübeyde Hanım onun üniformasına, çizmelerine bir göz attıktan sonra: “Bu çay ziyafeti değil.” demiştir. Mustafa Kemal onu yatıştırarak yanından ayrılmıştı. Annesi daha sonra bölge komutanına telefon ederek, nerede olduğunu sormuş ve kendisine çay ziyafetinde olduğu söylenmiştir.
Zübeyde Hanım “Hayır, biliyorum savaşa gitti.”demiş ve oğluna bir mektup yazmıştır. “Oğlum seni bekledim. Gelmedin. Çaya gittiğini söylemiştin bana. Ama cepheye gittiğini biliyorum. Senin için dua ettiğimi bilmeni isterim. Savaşı kazanmadan sakın gelme.”
Abdülhamid
1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede “Makedonya” adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı’na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:
– “Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid’i hiç sevmediğin belli.”
Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından: