Türk Edebiyatında Anı (Hatıra) Türü
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Anı (Hatıra) | Yorumlar: 1 Yorum var.
Arapçada “hatır“, “gönül” anlamlanna gelen “hatıra” sözcüğü günümüzde “anı” olarak kullanılmaktadır. Arapçada “anma” anlamına da gelebilecek olan “zikr” kökünden türemiş olan “tezkire” veya “tezakir” sözcükleri de eskiden anının karşılığı olarak kullanılmıştır. Tercüme-i hâl, şerh-i hâl gibi türler, öz yaşam öyküsü olarak eski edebiyatta anı ile iç içe girmiştir.
Doğuda anı yazarlarının hayatları, toplum tarafından örnek alındığından, anıların didaktik bir yönü vardır. Anı, bizim kültürümüze Tanzimat’la birlikte batıdan gelen bir türdür. Ancak Tanzimat’tan önceki dönemlerde şuara tezkireleri, vakayinameler, menakıpnameler gazavatnameler anının yerine kullanılmıştır. Bazı şairlerin mesnevileri de anı türünün karşılığı olarak nitelendirilebilir. Örnek olarak Keçecizade İzzet Molla’nın Mihnet-Keşan adlı eseri verilebilir.
17. yüzyılda Kâtip Çelebi Mizanü ‘l-Hakk, Cihan-nüma, Keşfii ‘z-Zünun gibi eserlerinde sırası geldikçe öz yaşam öyküsünden ve anılarından söz etmiştir. Aynı yüzyılda Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si de anı türünde bir eser olarak değerlendirilebilir.
II. Mahmut devrinin tanınmış kişilerinden olan Sahaflar Şeyhizade Mehmet Esad Efendi, eski nesir tarzında yazdığı ve Yeniçerilerin kaldırılışını anlatan Üss-ı Zafer adlı eseri ile anı türünün Osmanlı tarihindeki örneklerinden birini verir.
Anı (Hatıra) Örnekleri
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Anı (Hatıra) | Yorumlar: 21 Yorum var.
ÖRNEK 1:
Uzak, Yakın, Bölük, Pörçük Anılar’dan Geldi Olayı
Köpekleri oldum bittim çok severim. Kedilerle başım pek hoş değil. Köpekle dost olmak ne denli kolaysa, kediyle dost olmak o denli güçtür, öyle köpek gibi alçakgönüllü değildir, okşanıp sevilmek ister, ama uzun boylu sürdürmez dostluğunu. Köpekse tam tersi, bir kez sevmeye görsün, her koşulda dosttur, insanı düş kırıklığına uğratmaz. Çocukluğumda çok köpekle rastlaştım. Çoban köpeklerine pek yaklaşmazdım, yarı korku, yarı çekingenlikle.
Yıl 1936 olmalı. Beşiktaş Abbasağa yokuşundaydı, küçük bahçeli iki katlı evimiz. Bir gün kapı önünde oyalanırken, kara kıvırcık tüylü, orta boy bir köpek yanaştı bir tanıdık edasıyla. İlkten sürtüştük birbirimize, sonra iki ayağını omzuma geçirip, yüzümü yalamaya başladı. Bir ev köpeğiydi besbelli. Yolunu şaşırmış olmalıydı. Ama hiç de gideceğe benzemiyordu, içeri aldım, evin havuzlu küçük bahçesinde konuk ettim hep sırnaşa koklaşa.
Ertesi sabah erkenden uyanmıştı, iyi günler demeye getirip okşamaya başladım. Alışık görünüyordu sabah merhabasına. Sonra evdekilerle, annemle, kardeşlerimle merhabalaştı.
Yıllardır yanımızdaymış gibi davranıyordu. Adını “Geldi” koyduk. Gerçekten Geldiydi. Adına hemen alışıverdi. Günler geçtikçe Geldi ev halkına alışıyordu; yitirdiği evini, dostlarını bulmuş gibiydi. Geldi zamanla komşuların da sevgilisi olmuştu.