Türk Dünyasında Ortak İletişim Dili
Tarih: 9 Ağustos 2012 | Bölüm: Türkçülük | Yorumlar: 3 Yorum var.
Dünyadaki bütün Türklerin birbirlerini kolayca anlayabilecekleri bir dili kullandıkları, Türkiye’den Özbekistan‘a giden bir Türk’ün oradaki soydaşlarımızla hiç zorlanmadan anlaştığı, Tataristan’dan Ege Üniversitesi’ne gelen bir Tatar Türk’ünün ilk yıl Türkiye Türkçesini öğrenmek zorunda olmadığı ve Gagauzya’da Kazakistan’da yayın yapan televizyonların izlendiği bir Türk dünyasını düşünebiliyor musunuz? Türk’ün Türk’ten kopmadığı, ayaklarını yere daha sağlam bastığı ve dünyadaki üç yüz milyona yakın soydaşının verdiği manevi güçle işe koyulduğu bir Türk dünyası…
Türkler’in dünyanın birçok alanına yayıldığının farkında olan ve yüreği birliği düşlenen Türk dünyasında atan herkes, bugün ortak Türk Dili’nin neden oluşturulamadığı konusunda yakınıp duruyor. Bu yazımda, ortak bir Türk Dili’nin neden oluşturulması gerektiğine, niçin şimdiye kadar oluşturulamadığına ve nasıl oluşturulabileceğine değinmek istiyorum.
Ortak Türk Dili neden kurulmalıdır?
Türkler, dünya üzerindeki izlerini takip edebildiğimiz günlerden beri, birçok alanda yaşamışlardır. Ana yurdumuz Tanrı Dağları’nın çevresinden yayılarak bugünlere gelen biz Türkler, bugün çok geniş bir coğrafyaya yayılmış durumdayız. Anadolu’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Afika’dan Uzak Doğu’ya kadar her yerde Türk’ün yaşadığına tanık olabiliyoruz. Eski dönemlerden beri çok farklı alanlara dağıldığımız için, kullanmış olduğumuz ortak dil olan Türkçe de zamanla birbirinden farklı şiveler – lehçeler doğurmuş ve birçok Türk ilinde farklı yazı dilleri oluşmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da, zamanla Türkçenin özellikle ses yapısında değişmelerin meydana geldiğini görürüz. Türkler’in dünya üzerine dağılmasından sonra birbirleriyle pek ilişki içerisinde bulunmamaları ve diğer Türk illerinden habersiz yaşamaları, dilde de farklılaşmaları beraberinde getirmiştir. Bu kopukluklar neticesinde, Kırgızistan Türkçesi, Kazakistan Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Özbekistan Türkçesi, Türkiye Türkçesi… gibi Türkçenin yeni kolları oluşmuştur. Bu kollardan bazıları birbirine çok yakındır, bazıları ise birbirine çok uzaktır. Örneğin Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi birbirine çok yakındır; fakat Yakutistan Türkçesi ile Gagauz Türkçesi birbirine çok uzaktır.
Türk dünyasındaki dilsel anlamdaki bu farklılıklar, kuşkusuz bizim kültür, tarih, soy, ulus… birliğimizi de derinden etkilemiştir. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde Ruslar’ın egemenliği altında yaşayan soydaşlarımıza Rusça öğretilmiş ve onlara “Sen Türk değil Azerisin, Özbeksin, Tatarsın, Kazaksın…” denilerek, onları Türk dünyasından koparmak istemişlerdir. İran’da yaşayan Oğuz boylu soydaşlarımız, Farslar’ın baskılarına maruz kalmışlar, genç Türk çocukları Farsça eğitim almak zorunda kalmışlar ve sonuçta Türkçeyi Farsça ile iç içe kullanacak hâle gelmişlerdir. Kerkük’teki Türkmen yiğitleri, emperyalist güçlerin alçakça politikalarına kurban gitmiş, kutlu Türkçelerini Arapçayla iç içe kullanmaya başlamışlardır. Buna benzer biçimlerde, dünyanın dört yanındaki Türkler, çeşitli baskılar altında kalmışlar ve dayatmalar sonucu öz dillerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıla gelmişlerdir. Bizlerin amacı, bütün Türk dünyasında rahatça konuşulabilecek ve yazıya aktarılabilecek ortak bir Türk dili oluşturmaktır. Çünkü dil, bir ulusun temel taşlarından biridir. Çünkü dilini kaybeden uluslar, benliklerini de kaybederler. Biz, benliğimizi kaybetmemek adına mücadele ediyoruz. Bunun için, İkinci Göktürk Devleti dönemindeki gibi, bütün Türkler’in tek çatı altında yaşayabileceği günlerin özlemini duyduğumuz bir dönemde, o günleri yaşayacağımız zamana hazırlık yapmak için şimdiden Türk dünyasının bir ortak dile kavuşması gerektiğini düşünüyoruz.
Önemli Türkologlar
Tarih: 4 Aralık 2011 | Bölüm: Önemli Türkologlar | Yorumlar: 15 Yorum var.
Türk dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi üzerine çalışmalar yapan, kısacası Türk’e ait olan her şeyi inceleyip bilimsel bir tutumla ortaya koyma gayreti içinde olan Türkologlar, milli bilincimizin ve ülkümüzün sistemleşmesinde önemli bir role sahiptir. Çünkü ortaya koymuş oldukları bilgi ve belgeler, dünü – bugünü ve yarını aydınlatmaktadır.
Geçmişini bilemeyen bir millet, rotasız ve yelkensiz bir geminin “herhangi bir yere” savrulup gideceği gibi sömürgeci güçlerin piyonu ve hammeddesi olacak, geleceğini yok edecektir. Fakat Türkoloji çalışmalarıyla elde edilen bilgiler, TÜRK budununun ne kadar hâlis bir ırktan geldiğini ve ne denli yüksek bir kültür abidesi yarattığını ortaya koymaktadır. Bunları gören özellikle TÜRK gençliği, geleceğine de bu şuurla yön verecektir.
Yerin ve göğün, yüce evrenin yaratıcısı Ulu Gök Tanrı‘ya şükürler olsun ki, Türk dünyasında artık Türklük Bilimi (Türkoloji) çalışmaları hızla, dikkatle ve başarıyla ilerliyor. Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder Atatürk’ün başlattığı akım, özellikle Türkiye’de ciddi bir gelişme göstermeye devam ediyor.
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun
Tarih: 4 Aralık 2011 | Bölüm: Önemli Türkologlar | Yorumlar: 1 Yorum var.
Ahmet Bican ERCİLASUN, 8 Şubat 1943 tarihinde İzmir’de dünyaya gelir. Babası Mehmet Bey; annesi, Cemile Hanım’dır. (Mehmet- Cemile ERCİLASUN çiftinin Ahmet Bican ERCİLASUN’dan başka Yüksel adlı bir kızı ile Mustafa adlı bir oğlu vardır). Ahmet Bican ERCİLASUN, büyükbabasının ölümü üzerine 1946’da ailece taşındıkları Kıbrıs’ın Gazi Magosa şehrine bağlı Büyükkonuk Köyü’nde, 1950 yılında ilkokula başlar. Aile 1951’de İzmir’e döner ve Ercilasun ilk öğrenimini Topaltı İlkokulu’nda tamamlar. Ortaokulu ve liseyi 1955-1962 yıllarında İzmir İmam-Hatip Lisesi’nde okur.
1962 yılında İzmir İmam-Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Edremit Lisesi’nde “fark imtihanları”na giren Ahmet Bican ERCİLASUN, buradan 1963 yılında mezun olur.
Aynı yıl, üniversite giriş sınavında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü kazanır. Bu bölümde Prof. Dr. Ali Nihat TARLAN, Prof. Dr. Abdülkadir KARAHAN, Prof. Dr. Zeki Velidi TOGAN, Prof. Dr. İbrahim KAFESOĞLU, Prof. Dr. Fahir İZ, Prof. Dr. Mehmet KAPLAN, Prof. Dr. Ömer Faruk AKÜN, Prof. Dr. Reşit Rahmeti ARAT, Prof. Dr. Ahmet CAFEROĞLU, Prof. Dr. Faruk Kadri TİMURTAŞ, Prof. Dr. Muharrem ERGİN, Prof. Dr. Kemal ERASLAN, Doç. Dr. Ali Fehmi KARAMANLIOĞLU, Doç. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU, Prof. Dr. İnci ENGİNÜN, Prof. Dr. Günay ALPAY (KUT), Prof. Dr. Mertol TULUM … gibi kıymetli hocalardan dersler alan Ahmet Bican ERCİLASUN, 1967 yılında mezun olur.
Üniversite yıllarında (1965-1967 yıllarında) İstanbul Üniversitesi Türk İktisat Tarihi Enstitüsü’nde Ömer Lütfü BARKAN’ın yanında uzman olarak çalışan Ahmet Bican ERCİLASUN’un sınıf arkadaşları arasında (Prof. Dr.) Dursun YILDIRIM, (Prof. Dr.) Bilge YOLALAN (ERCİLASUN), (Prof. Dr.) Nuri YÜCE, (Prof. Dr.) Zeynep KERMAN, (Prof. Dr.) Tahir UZGÖR, (Prof. Dr.) Metin KARAÖRS, (Doç. Dr.) Rıza FİLİZOK, (Yard. Doç. Dr.) Nazmi ALP, (Yard. Doç. Dr.) İdris Güven KAYA … bulunmaktadır.
ERCİLASUN, 1967 yılında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’de açılan asistanlık sınavına baş vurur ve kazanır.
Ahmet Bican ERCİLASUN, 15 Nisan 1968 tarihinde, (Mehmet İzzettin ve Kadriye YOLALAN’ın kızları) Bilge YOLALAN (ERCİLASUN) ile hayatını birleştirir.
1967-1971 yılları arasında, bir yandan Atatürk Üniversitesi’nde öğrencilere Türkiye Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Orhun Türkçesi dersleri verirken; diğer yandan (Kars İli Ağızları’nın bilimsel olarak araştırılıp incelenmesini arzu eden) Prof. Dr. Selâhattin OLCAY’ın yönlendirmesiyle Kars ve ilçelerinde derlemeler yapar.
Ahmet Bican ERCİLASUN, Prof. Dr. Selahattin OLCAY’ın yönetiminde hazırladığı Kars İli Ağızları -Ses Bilgisi- adlı doktora tezini 1971 yılında, Prof. Dr. Selahattin OLCAY, Prof. Dr. Kaya BİLGEGİL ve Prof. Dr. Halûk İPEKTEN’den kurulu jüri huzurunda savunup, “Edebiyat Doktoru” ünvanını alır. Aynı yıl, Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdarî Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne öğretim görevlisi olarak geçer.