Zühtü Müridoğlu
Tarih: 8 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Zühtü Müridoğlu 26 Ocak 1906′da İstanbul’da doğdu. Figüratif ve soyut anlayışta yapıtlar üreten heykelci, 1924′te girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi’nde önce Resim Bölümü’nde Hikmet Onat’ın, sonra da Heykel Bölümü’nde İhsan Özsoy’un öğrencisi oldu. 1928′de Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitti.
1928-1932 arasında özel Colarossi Akademisi’nde Marcel Gimond’un öğrencisi oldu. 1936-1939 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde çalıştı. 1939-1947 arasında da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde resim öğretmeni olarak görev yaptı. 1947′de girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nde, 1950-55 arasında Ali Hadi Bara ile birlikte heykel, 1971′de emekli olana değin de ağaç uygulama atölyesini yürüttü.
Zülfikar Ali Butto
Tarih: 8 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Zülfikâr Ali Butto, 5 Ocak 1928 yılında doğdu. Çok zengin bir aileye mensuptu. Kaliforniya’da Berkeley Üniversitesi’ni ve İngiltere’de Oxford Üniversitesi’ni bitirdi. 1953’te Pakistan’da avukatlık yapmaya başladı. 1958’de Ticaret Bakanı, sonra da Dışişleri bakanı oldu.
1967 yılında Pakistan Halk Partisi’ni kurdu. Partisi seçim kazanınca 1971’de başbakan koltuğuna oturdu. 1977 yılında yapılan seçimlerde partisi tek başına iktidar oldu. Fakat muhalefet, seçime hile karıştırıldığını iddia ederek ülkede karışıklık çıkardı. Karışıklıklar iç savaşa dönüşmek üzere iken Genel kurmay Başkany Ziya-ül- Hak, 5 temmuz 1977’de yönetime el koydu. Zülfikâr Ali Butto, 1974 yılında, muhaliflerinin öldürülmesini emrettiği iddiasıyla mahkemeye verildi.
Mahkeme, kararını 1978’de açıkladı: İdam. Karar 1979 Şubatında tasdik, 4 Nisan 1979’da Rawalpinhi’de infaz edildi.
|» “Kim Kimdir?“ sayfasına dön! «|
Zülfü Livaneli
Tarih: 7 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 20 Haziran 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlandı.
Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı’nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel’in eşi olan eniştesi Turhan Yücel’den Ilgın’da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey’in hayatını değiştirecek bir sermayeyi kendisine hediye ettiğinden haberi yoktu.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; “Yer Demir Gök Bakır”, “Sis” ve “Şahmeran”. Valencia Film Festivali’nde “Altın Palmiye” ve 1989′da Montpelier Film Festivali’nde “Altın Antigone” ödülüne layık görüldü. “Sis”, “En iyi Avrupa Film Ödülü”ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya’da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.
Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farandouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Ahmet Yesevi / Divan-ı Hikmet
Tarih: 6 Aralık 2011 | Bölüm: A | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sayram’da doğup Yesi’de yaşayan, geniş halk kitlelerine ulaşmak için sanat-kârane kaleme aldığı “hikmet” adı verilen şiirlerinde, o günkü Türkçenin imkânları ile Kur’an emirlerini ve hadislerin muhtevalarını işleyen Dîvân-ı Hikmet müellifi ve Türk milletinin manevî mürşidi Ahmed-i Yesevî (öl. 1166) de bu dönemde yaşamıştır. Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden olan ve Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrahim’in oğludur. Annesi, Şeyh İbrahim’in halifelerinden Mûsâ Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur.
Şeyh İbrahim’in Gevher Şehnaz adlı kızından sonra ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ahmed Yesevî, önce annesini sonra babasını kaybetti. Kısa bir müddet sonra Gevher Şehnaz isimli kardeşini de yanına alarak Yesi’ye gitti ve oraya yerleşti. Tahsiline Yesi’de başladı. Küçük yaşına rağmen birtakım tecellîlere mazhar olması, beklenmeyen fevkalâdelikler göstermesi ile çevresinde dikkati çekti.
Menkıbelere göre yedi yaşında Hızır’ın delâletine nail oldu. Yesi’de Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyz aldı. Arslan Baba’nın vefatından sonra Buhara’ya gitti. Burada Şeyh Yûsuf el-He-medânî’ye intisap ederek onun irşat ve terbiyesi altına girdi. Yûsuf el-Hemedâ-nî’nin ölümü üzerine irşat mevkiine önce Abdullah-ı Berkî, onun ölümüyle Ha-san-ı Endakî geçti. 1160 yılında onun ölümüyle irşat postuna Ahmed-i Yesevî geçti. Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yûsuf el-Hemedânî’nin verdiği bir işaret üzerine irşat makamını Şeyh Abdulhâlik-i Gucdüvânî’ye bırakarak Yesî’ye döndü. Ölene kadar burada irşada devam etti.
Ahmed-i Yesevî, Yesevîliğin banisi olup Taşkent ve Sırderya yöresinde. Seyhunun ötesindeki bozkırlarda göçebe Türkler arasında İslâm’ın esaslarını, tarikatın adab ve erkanını, hakikat ve marifet bilgisini sevgi ve aşkla öğretmeye çalışmıştır. Hatta göndermiş olduğu müritlerle Hindistan ve Anadolu coğrafyasında da etkisini göstermiştir. Nitekim Cengiz istilasıyla Yesevî tarikatı mensubu derviş ve sair meslek erbabı kişilerin, Harezm, Horasan, Azerbaycan ve Anadolu’ya gelip değişik adlarla tarikat faaliyetlerini sürdürdükleri bilinmektedir. XIII. asrın başlarında Anadolu’ya gelen Yesevî şeyh ve dervişleri özellikle bugünkü Kırşehir, Yozgat, Sivas, Amasya ve Tokat havalisinde kurdukları yeni zaviyelerinde, Orta Asya’dan getirdikleri Ahmed-i Yesevî ile ilgili bütün gelenekleri yeni müritlerine aktarmaya başlamışlardır. Böylece Anadolu’nun Anayurt Orta Asya Türk kültürü ile pekişip güçlenmesine katkıda bulunmuşlardır.