Gülşehri
Tarih: 15 Aralık 2011 | Bölüm: G | Yorumlar: Yorum yok.
Bugünkü bilgilerimize göre XIV. asrın en eski şairidir. XIII. asrın sonunpa ve XIV. asrın başında yaşamıştır. Kaynaklarda hayatına dair pek az bilgi vardır. 717/1317’de kaleme aldığı Mantıku’t-tayr’da geçen bazı beyitlerden onun Kırşehir’de zaviye sahibi, müridi çok ve bütün şehir halkınca tanınan, evinde her/gece sema yapılan, saygıyla eli öpülen meşhur bir şeyh olduğu öğrenilmektedir. Mutasavvıf bir şair olan Gülşehrî, nazım tekniğine hâkim, dili ve aruz veznini iyi kullanan yüksek derecede bir sanatkârdır. Nitekim Gülşehrî hem döneminde hem de XV. asırda üstat olarak kabul edilmiş, birçok eserde adından saygıyla bahsedilmiştir.
Feridüddîn-i Attâr’ın aynı isimdeki eserini esas alarak meydana getirdiği, vahdet-i vücut inancını işleyen alegorik bir mesnevîdir. Mantıku’t-tayr,Türk diliyle Farsçadan daha güzel bir eser yazılabileceğini ortaya koyma amacıyla kaleme alınmıştır. Attâr’ın eseri gibi aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan mesnevinin beyit sayısı nüshalara göre 4931 ile 5029 arasında değişmektedir. Gülşehrî, eserine tevhid mahiyetinde bir manzume ile başlar. 17 beyitlik bu bölümü, manzumenin bir tahlili olan “Hüdhüd ii kuşlar u sîmurga misâl İ’Akl u halk u Tanrı oldı zü’l-celâl” bey tiyle bitirir. Daha sonra “İbtidâ-i Dâstân-ı Sîmurg” başlığı altında kuşların padişahı olduğuna inanılan ve Kaf dağının arkasında yaşayan Sîmurg’un özellikleri belirtilerek hikâyeye başlanır. İsimleri zikredilen bülbül, tûtî (papağan), tavus, hüma, bat (kaz), şehbâz (doğan), kebk (keklik) ve bûm (baykuş) ile zikredilmeyen diğer kuşlar padişahlarını bulmak için toplanırlar. Bunlar içerisinde hüdhüd de vardır. Hüdhüd, kuşlara Tanrı ‘nın habercisi olduğunu, yaradılışın sırrını bildiğini, Hz. Süleyman’ın yoldaşı olup onunla bütün âlemi dolaştığını bunun için kendisinin ardından gelmeleri hâlinde Kaf dağının ardındaki padişahları, sîmurga ulaşabileceklerini söyler. Ancak yol uzun ve zahmetli olduğu için kuşlar, hüdhüde çeşitli sorular sorarak özür dilerler.
Etimoloji (Köken Bilgisi) ve Etimolojik Sözlükler
Tarih: 12 Eylül 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 3 Yorum var.
Etimoloji (Fr. etimologie, İng. etymology, Alm. etymologie), dilin söz varlığı içindeki öğeleri, kökenlerine inerek aydınlatmaya yönelen dil incelemeleri alanıdır. Bir başka tabirle köken bilgisi, bir kelimenin ya da dildeki benzer bir kullanımın gelişme sürecinin ilk ortaya çıkışından itibaren izlenmesi hangi dillerde ne şekilde yayıldığının tespit edilerek parça ya da bileşenlerinin analiz edilmesi bilimidir. Bu alandaki çalışmaların başlangıcı Eski Hint’e, Eski Yunan’a kadar uzanmakta, filoloji incelemelerinin en zor, en çok emek isteyen bu dalında, önceleri herhangi bir yöntemden uzak olarak çaba harcanmaktaydı.
En eski dil bilimcilerin yetiştiği yer olduğunu kabul ettiğimiz Eski Hint’te Sanskrit metinleri üzerinde dil bilgisi çalışmaları arasında, M.Ö.5. yüzyılda yaşamış olan Yaska’nın “Nirukta” (kökenbilimi) adlı bir yapıtının bulunduğu, bu bilginin nesnelerle adlar arasında, nesnelerin niteliklerine uyan bir ilişkinin olup olmadığı konusunu Eski Yunan’dan önce irdelediğini biliyoruz. Yaska’nın bugün “göstergenin nedensizliği” olarak nitelediğimiz, nesneyle adın ilişkisinin bulunmadığı gerçeğine daha o zaman ulaştığı da gösterilmektedir.
Eski Yunan’da etimolojiye bir düşünce ve dil bilim sorunu olarak önem verildiği ve onun “gerçeklik bilgisi” olarak nitelenmesine karşın bilimsel yöntem ve sağlam temellerden uzak olarak ele alındığını görüyoruz. Etimoloji terimi de “eytmos” [gerçek] “logos” [bilim] terimlerinden oluşmuştur. Kimi seslere birtakım anlamlar yüklemeye ya da sözcükleri sesçe yakın başka sözcüklere dayanarak açıklamaya yönelen, dolayısıyla yanlış sonuçlara varan o dönemdeki tutum, Latin dilcilerine de geçmiş, örneğin M.Ö.1. yüzyılda Varro, bu türden açıklamalarda bulunmuştur. Ona göre Mars gezegeni, savaşta erkekleri (mares) yönettiği için, terra (yer) de çiğnendiği için (teritur) adlarıyla anılıyordu.
Karşılaştırmalı dil bilim çalışmalarının gelişip düzenli incelemelere dönüşmesiyle köken bilim ciddi bilimsel temellere oturmaya başlamış, özellikle 19. yüzyıldan başlayarak birçok ülkede sağlıklı köken araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Özellikle Macaristan, Almanya ve Avusturya gibi batı ülkelerinde anadil öğelerinin aydınlatılması ve elde edilen verilerin sözlük hazırlama çalışmalarına aktarılması için pek çok monografi (tek yazı) yayımlanmıştır.
Köken bilim çalışmalarında sözcüksel birimlerin eldeki en eski kaynaklardaki biçimlerine, bunların tarih boyunca geçirdikleri değişmelere, varsa ilişkide bulunulan diğer dillerdeki biçimlerine uzanılır ve aynı gelişmeleri gösteren benzer yapıdaki öğelerle koşutluk kurularak bunların aydınlatılmasına çalışılır. Bu konuda en yararlı gereçler de tarihsel sözcüklerde bulunmaktadır.
Karşılaştırmalı ilk etimolojik sözlük Hermann Vambéry’nin “Türk-Tatar Dillerinin Etimolojik Sözlüğü”dür. 1978 yılında yayımlanmış olan çalışmadır. Türkolojinin daha başlangıç dönemine ait bir ürün olduğu için yazarın kullanacağı çok az karşılaştırmalı çalışma vardı. Türk dilleriyle ilgili ikinci etimoloji sözlüğü Bedros Keresteciyan’ın çalışmasıdır. Keresteciyan’ın sözlüğü esas olarak Türkçedeki yabancı öğeler, daha çok da Yunanca alıntılar üzerinde durmaktadır. Bu sözlükte kimi Türkçe sözcüklerin Yunanca ya da Ermeniceye bağlanmaya çalışıldığı da görülmektedir. Yalnızca tarihsel değeri olan bu sözlük, 1971’de tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır.