Ulama Nedir?
Tarih: 3 Aralık 2015 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 3 Yorum var.
Şiirde ulama ne demektir, nasıl bulunur ve örnekleri nasıldır bu yazımızda bulabilirsiniz. Aslında bir ses olayı olarak görünmese de, ses olayları başlığı altında ele alınan ulama şiirde art arda gelen kelimelerin hecelenmesi sırasında bazı hece veya harflerin kelimeler arasında aktarılması esasına dayanmaktadır.
Daha açıklayıcı bir biçimde tanımlayacak olursak, “ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime geldiğinde, birinci kelimeyle ikinci kelimeyi birbirine bağlayarak / birlikte okuma olayına” ulama denilmektedir. Ulama, yazıda gösterilmeyen bir ses olayıdır. Çünkü konuşurken, sözcükleri okurken ulama olup olmadığı ortaya çıkar.
Bir cümlede ulama olup olmadığını anlamak için, ünsüzle biten kelimeler aranır. Ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan bir kelime geliyorsa, burada ulama vardır denilir. Örneğin, “Şu yüce dağların karı eridi, sel oldu gidelim bizim ellere.” cümlesinde ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan sadece iki kelime var. Arka arkaya gelen “sel oldu, bizim ellere” kelimelerinde ulama vardır. Burada ulama olduğu, hecelenirken “se-lol-du, bi-zi-mel-le-re” şeklinde kelimelerin birleşmesinden de anlaşılabilir.
Öz Şiiri Savunan Şairler
Tarih: 21 Haziran 2014 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: Yorum yok.
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) kendi şiirine karşı çok insafsız bir tenkit ölçütü kullanmıştır. Zamanı, geçmiş, yaşanan an ve geleceğin birlikte idrak edildiği yekpare bir bütün olarak gören ve anlatan Tanpınar, okundukça etkisini arttıran, unutulmaz şiirler yazmıştır. Tanpınar yaşanmış anları, ancak sanat eserlerinin geleceğe aktardığını “Bursa’da Zaman”da ortaya koymuştur.
Tanpınar başlangıçta heceyi kullanmasına rağmen, sonraları serbest şiire geçmiştir. Folklordan daima uzak kalmıştır. Hayat karşısındaki pasif tutumu, sevdiği kelime ile “eşik”te oluşu, Tanpınar’da rüya ve hayal ile gerçeğin karışmasına yol açar. Estetiğini bütünüyle rüya ve masala dayayan Tanpınar’ın insanı pasiftir. Olaylar, sosyal sarsıntılar şiirinde yer almaz. İnsanı kader ve olaylar karşısında mahkûm gören Tanpınar, tek kaçış yolunu sanata sığınmakta bulur. Eşikteki bu insan, hatıralarındaki bir açıklamaya göre, şiirinde erotizmi aramıştır. Kendisini en çok ilgilendiren kadın vücudu ve bununla ilgili imajlardır.
Ahmet Muhip Dıranas (1901-1980) şiirlerinde kuvvetli bir tabiat sevgisi ve aşk duygusunu işler, halk şiiri geleneğiyle Fransız şiiri, özellikle Baudelaire’den gelen zevki, güzelliklere trajik bir duygu ile yaklaşmasını sağlar. Gençleri etkileyen şairlerdendir.
Gönlün Sonu Gelmeyen Türküsü
Tarih: 31 Ağustos 2013 | Bölüm: Gökçe Durgun | Yorumlar: 7 Yorum var.
Bir türkü tutturmuş kalbim, gözlerim kapalı,
Bense oturmuş dinliyorum, yine kederli.
Beden burda; ama ruhun yeri Tanrı Dağı,
Gözümü açınca gördüğüm yakar içimi.
İsyan ediyor, sığamıyor damarlarıma,
Kaçıp oluk oluk dökülmek isteyen kanım.
Kızıldır gizlenen mısralarımın ardına,
Ve yanaklarımdan süzülmeyen gözyaşlarım.
Işığıyla aydınlanıyorsa çehrem bugün,
Ulu Tanrı’nın Doğu’dan doğan Güneş’iyle,
Dilerim Doğu’nun rüzgârı alıp götürsün,
İçimdeki sonsuz beni, özlediği yere.
Şiir Sanatı Üzerine
Tarih: 7 Mayıs 2013 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: Yorum yok.

Şiir için, nesir olmayan şey derler. Belliyi belirtmek gibi görünen bu tanımlama şiirin derin bir yönüne dokunmaktadır. Valery düzyazıyı yürüyüşe, şiiri raksa benzetir. Yürüyüşün açık bir hedefi vardır. Her yürüyüş, istenilen şeye çevrilmiş bir hareketi ifade eder. Bu hareketin tarzı, hız derecesi o şeyin cinsine ve uyandırdığı arzunun şiddetine bağlıdır. Yürüyüş gibi düzyazının da bir hedefi, bir maksadı vardır.
Raksa gelince, raks da birtakım hareketlerden ibarettir. Fakat bu hareketlerin gayeleri kendilerindedir. Gideceği yere raksederek giden bir kimse görülmemiştir. Raks gibi şiirin de başka yerlerde gözü yoktur, gayesi kendindedir. Fakat raks, faydacı hareketten ve dış hedeften ne kadar uzak olursa olsun, adî yürüyüş gibi aynı uzuvları, aynı kemikleri, aynı adaleleri ve aynı sinirleri kullanır. Şiir de düzyazıdan çok farklı olmakla beraber aynı kelimeleri, aynı şekilleri, aynı ses perdelerini kullanmaktadır. İşte raks. hayat için gerekli vücut hareketleriyle nasıl gayesi kendinde olan bir hareketler sistemi yaratıyorsa, şiir de yaşamak ihtiyacından doğmuş olan ve bu sıfatla hayatın ve düşüncenin emrinde bulunan kelimeleri âdeta köklerinden çıkararak onlarla kendi kendine yeten bambaşka bir dünya yaratıyor.
Yürüyüş ile raks arasındaki mahiyet ve hedef başkalığını düzyazı ile şiir arasında da görmekteyiz. Bunun içindir ki yürüyüşten hiçbir suretle raksa varılmadığı gibi rakstan da hiçbir yürüyüşe varılmaz. Aynı suretle düzyazı hâlinde düşünülen bir şeyin şiir olarak söylenişine imkân tasavvur olunamaz.