Şiir Sanatı Üzerine
Tarih: 7 Mayıs 2013 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: Yorum yok.

Şiir için, nesir olmayan şey derler. Belliyi belirtmek gibi görünen bu tanımlama şiirin derin bir yönüne dokunmaktadır. Valery düzyazıyı yürüyüşe, şiiri raksa benzetir. Yürüyüşün açık bir hedefi vardır. Her yürüyüş, istenilen şeye çevrilmiş bir hareketi ifade eder. Bu hareketin tarzı, hız derecesi o şeyin cinsine ve uyandırdığı arzunun şiddetine bağlıdır. Yürüyüş gibi düzyazının da bir hedefi, bir maksadı vardır.
Raksa gelince, raks da birtakım hareketlerden ibarettir. Fakat bu hareketlerin gayeleri kendilerindedir. Gideceği yere raksederek giden bir kimse görülmemiştir. Raks gibi şiirin de başka yerlerde gözü yoktur, gayesi kendindedir. Fakat raks, faydacı hareketten ve dış hedeften ne kadar uzak olursa olsun, adî yürüyüş gibi aynı uzuvları, aynı kemikleri, aynı adaleleri ve aynı sinirleri kullanır. Şiir de düzyazıdan çok farklı olmakla beraber aynı kelimeleri, aynı şekilleri, aynı ses perdelerini kullanmaktadır. İşte raks. hayat için gerekli vücut hareketleriyle nasıl gayesi kendinde olan bir hareketler sistemi yaratıyorsa, şiir de yaşamak ihtiyacından doğmuş olan ve bu sıfatla hayatın ve düşüncenin emrinde bulunan kelimeleri âdeta köklerinden çıkararak onlarla kendi kendine yeten bambaşka bir dünya yaratıyor.
Yürüyüş ile raks arasındaki mahiyet ve hedef başkalığını düzyazı ile şiir arasında da görmekteyiz. Bunun içindir ki yürüyüşten hiçbir suretle raksa varılmadığı gibi rakstan da hiçbir yürüyüşe varılmaz. Aynı suretle düzyazı hâlinde düşünülen bir şeyin şiir olarak söylenişine imkân tasavvur olunamaz.
Şiir Dili Nedir?
Tarih: 18 Kasım 2011 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: 2 Yorum var.
Şiirin normal konuşma dilinin üzerinde bir yapısı olduğu herkesçe bilinir. Bir üst-dildir şiir dili. Ne var ki bir üst-dil deyince, herşeyde olduğu gibi bu da abartıldı ve olmadık anlamlara çekildi. Bugün şiir dili demek; kuş dili gibi birşey demek oldu neredeyse. Sadece kuş dili bilenlerin anladığı bir dil. Oysa; şiir dili adı üzerinde güzel bir “dil” dir. Samimidir ve yüreğin dili olması gerekir. Düşüncelerin yürekte damıtılması ve ifadesini de yüreğin dilinde bulmasıdır esasında. Yani, sözcüsü yürek olan düşüncedir şiir.
Şiir dili de işte budur. Beyinleri dopdolu, çok yönlü, birikim kazanmış duyarlı insanların, şiirin yapısını da mutlaka bilmesi koşuluyla; yaşam karşısındaki duruşlarından ve bakışlarından yola çıkarak edindikleri bilgileri, yorumları, şair olarak yüreklerine indirip, oradan dışavurmalarıdır. Yüreğe indirilmeden yapılan ifadeler zaten bilim ve düşün adamlarının işidir. Yani şiirde de hakikati aramak ve sezmek var bilimde olduğu gibi. Ama sözcüleri ayrı işte. Biri akıl, diğeri yürek. Yürek olunca da; daha bir incelik sözkonusu ve melodisi ile heyecanı ile yürekten yüreğe bir akım başlayarak insanları kendinden geçirebiliyor.
Yüreğin potasında erimeyen hiçbir sözcük şiir olma şerefine erişemez. Bütün sözcükler şiir olmak için, önce şairin yüreğine gireceklerdir. Önceki hayatlarını unutup; sıfır derece anlamda yani nötr olarak oraya girecek ve şiir olmak için o sıcak potada diğer sözcüklerle şairin yüreğinde birbirleriyle tanışacaklardır. Ve şairin verdiği bütünlüğe doğru yol alacaklar; bütünün hizmetinde olmak üzere ve sadece o şiire özgü olmak üzere yepyeni anlamlara kavuşacaklardır. Şiirin bütünüyle bir anlam kazanacaklardır. Şiirin bütünü ise, parçaların dışında; onu oluşturan sözcüklerin toplamı değil; onlardan oluşan ama onları epeyce aşan, ilahi bir niteliğe sahip olan ve şairin hayata bakışını ve duruşunu da içeren ve vermeye çalıştığı yönü de göstermeye çalışan bir bütündür. Bu bütünlük çok özel bir durumdur ve onu oluşturan sözcükler bu bütünün bir anlamlandırması olmaksızın hiçbirşeydirler. Ancak o bütünün vereceği görevi yaptıkları oranda önem kazanır ve varolurlar.
Şiirin Özellikleri Nelerdir?
Tarih: 17 Kasım 2011 | Bölüm: Şiir | Yorumlar: 12 Yorum var.
Çağımızın ve günümüzün şiirini yalnızca daha iyi, daha yakından tanıdığımız için değil, bütün çağların şiirlerine kendimizinkinin sisleri arasından baktığımız için, şiir derken modern şiiri anlatmak istiyoruz. Modern şiir, artık hikayeden ayrılmış olan, gelişen burjuva sınıfının, çevresinin bilincine varmasında özel bir rol oynamış olan şiirdir. Bu modern şiirin -iyisinin değil, herhangi bir modern şiirin kendine özgü temel özellikleri nelerdir? Yunan şiirinin temel özelliği olan Mimesis (taklit), burjuva şiirinin temel özelliği değildir; Mimesis burjuva hikayesiyle oyununda görülür.
Bugün, anlayanların gözünde bir sanat olarak şiiri meydana getiren temel özellikler şunlardır:
1) Şiir ritimlidir:
Herhangi bir dilin “doğal” ritminden ayrı ve üstünde olan şiirsel ritim, köklerini iki kaynaktan alır:
a) Ritim daha kolay bir ortak bildiri yolu sağlamakta, dolayısıyla şiirin kolektif yapısını güçlendirmektedir ve şiirin içinde doğduğu toplumsal çevrenin izidir. Bunun sonucu olarak ritmin yapısı, şiirin içgüdüsel ya da coşkusal özü ile bu coşkunun kolektif olarak kendisini gerçekleştirdiği toplumsal ilişkiler arasındaki kusursuz dengeyi ustaca ve duyarlı bir yolla dile getirir. Böylece insanın kendi içgüdüleriyle toplum arasındaki ilişkiyi değerlendirmesindeki herhangi bir değişiklik, hazır bulduğu ve dolayısıyla bir şair olarak şu ya da bu yönde değiştirdiği vezin ve ritim alışkanlıkları (convention) karşısındaki tutumunda yansır, İngiliz burjuva şiirinde vezin tekniği karşısındaki tutumda görülen bu değişiklikleri bundan önceki bölümlerde genel çizgileri içinde incelemiş bulunuyoruz, “serbest vezine” doğru son gidişin, insan kendi toplumsal ilişkilerinin kontrolünü tamamen yitirdiği için, bütün toplumsal ilişkileri körü körüne bir yadsımayla terketmek gibi son anarşik burjuva girişimini yansıttığı da açık bir gerçektir.
b) Bu bizi şiirdeki burjuva çelişkisinin özel bir yüzüyle karşı karşıya getirir : ritmin kolektif bildiriyi ve coşkuyu kolaylaştırmasıyla. İnsan vücudunun, dış olayların geçici (arızî-casual) karakteri ile ego (benlik) arasında bir ayırıcı çizgi meydana getiren, zamanı özel ve dolaysız bir tarzda öznel olarak algılıyormuşuz gibi gösteren birtakım düzenli doğal hareketleri vardır (nabız atışı, soluk alma, vb). Bu yüzden herhangi bir ritmik hareket ya da eylem bilinç alanımızın fizyolojik öğesini çevresel öğe karşısında üstün duruma getirmekledir. Bu, coşkusal içe doğru dönüş diye adlandıracağımız ve bir matematik problemi üzerinde uğraşırken olagelen ussal içedönüşe karşıt tutacağımız kendine özgü bir çeşit içedönüş yaratır. Ussal içedönüşte ritme yer yoktur.
Şiir Sevmeyen Sever mi?
Tarih: 15 Eylül 2011 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: Yorum yok.
Birçok insan şiir sevmediğini söylemektedir. Bence onlar şiiri sevmediklerinden değil şiirin büyüleyici dünyasına giremedikleri için böyle düşünüyorlar. Okudukları şiirlere bir anlam yükleyemedikleri, şiirin duygu denizinde yüzemedikleri, yaşamsal birikimleri ile şiirle bütünleşemedikleri için şiiri sevmediklerini sanıyorlar. Oysa şiir insan demektir, insanın iç dünyasındaki sınırlanamayan duyguların çarpışmasıdır. Şiiri sevmemek, ya da güzel sanatların bir kolu olan edebiyatı (yazını) sevmemek insanın kendisini sevmemesi demek değil midir?
Sanat, şiir günlük hayatta yaşadığımız, gördüğümüz birçok olay ve varlıkların düşünce ve duygu gözüyle görülebilen insanca güzellikleri, duyarlılıkları bizim önümüze sermiyor mu? Fakat genellikle hayatımızı daha çok fiziksel ihtiyaçlarımız nesnelliğinde algılama alışkanlığımız şiiri de anlatmak istediği derinlikte yorumlamamıza engel olmaktadır. Şiiri okurken yürek kulaklarımızı açamıyoruz genellikle. İsterseniz bunu gelin hep birlikte örnek bir şiir üzerinde test edelim. Ne dersiniz? Örnek olarak benim çok sevdiğim Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirinin ilk beyitiyle başlayalım.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Y.Kemal BEYATLI