Türkler ile Moğolların Akrabalığı ve Ana Yurdu
Tarih: 16 Mayıs 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 13 Yorum var.
İnsanlığın ve medeniyetin ilk izlerine rastladığımız Orta Asya, Türklerin ve çeşitli milletlerin oturduğu, yayıldığı ve devamlı bir hareketlilik içinde bulunan bir bölgedir. Türklerin anayurdu da hiç şüphesiz Türkistandır. Kaynakların yetersiz olması sebebiyle bilhassa M.Ö. ve M.S.’ki 4-5. yüzyıl Türkistan tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşamamaktayız. Zaman zaman doğudan Çinlilerin Türkistan içlerine kadar yaptıkları seferlerle birlikte, batıdan gelen ve çeşitli bölgelere yerleşen Batılı kavimlerin de (Germen, Aryanî gibi), savaş veya kültürel tesir ile etkisiz hale getirilmeleri; XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsının bile kısa sürede bertaraf edilmiş olması bu coğrafyadaki Türk medeniyetinin köklerinin sağlamlığını göstermektedir.
Tarihçiler, Çin kaynaklarına dayanarak, Altay Dağlarını Türklerin anayurdu kabul ederken, sanat tarihçileri Tanrı Dağları-Kuzeybatı Asya sahasını, bazı kültür tarihçileri İrtiş-Urallar arasını veya Altaylar-Kırgız bozkırları arasını veya Baykal Gölü’nün güneybatısını göstermişlerdir. Bâzı filologlar ise Altaylar’ın doğusunun veya Kingan sıradağ bölgesinin ya da 90. boylamın doğusunun Türk anayurdu olması gerektiğini düşünmüşlerdir.
Türkistan’da S. V. Kiselev ve S. S. Çernikov tarafından yapılan arkeolojik araştırmalar M.Ö. 2. binden daha önceki durumu, yâni Türk anayurdunu tespitte daha kesin neticeler vermiştir. Buna göre, Minusinsk bölgesindeki Afanasyevo kültürü (M.Ö. 2500-1700) ile bilhassa aynı bölgedeki Andronova kültürünün (M.Ö. 1700-1200) temsilcileri olup etraftaki dolikosefal mongoloidlerden ve keza dolikosefal “Akdeniz tip”lerinden farklı bulunan “brakisefal savaşçı beyaz ırk” Türk soyunun proto-tipi idi ve Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren Altay-Sayan Dağlarının güneybatı bölgesinde (yaklaşık olarak Minusinsk-Tuva-Abakan bozkırları) yaşamakta idi.
Türklerin İlk Ana Yurdu, Komşuları ve Göçler
Tarih: 16 Mayıs 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: Yorum yok.
Türkler, dünyanın yaşayan en eski kavimlerinden birisidir. Türk tarihini değerlendirirken, onu hem zaman hem coğrafî bakımdan diğer toplulukların tarihinden ayıran şu noktaların göz önünde tutulması gerekir:
1- Diğer milletlerin fertleri toplu olarak bir arada bulunduğu için, onların herhangi bir süre içindeki durumu açıkça tespit ve tetkik edilebilmektedir. Halbuki, dağınık şekilde yaşayan Türk kitleleri birbirlerinden farklı gelişme yolları tâkip ettiğinden, Türk tarihini belirli zaman kesiminde bir bütün hâlinde değerlendirmek kolay olmamaktadır.
2- Tarihleri sınırlı olup, belirli bir coğrafî çevre içinde cereyan eden diğer milletlerin yayılmaları da aynı vatan toprakları içinde meydana gelirken, çeşitli Türk kütleleri asırlarca yeni yurtlar aradıklarından, tarihî mekânları farklılık göstermiştir.
Bu coğrafî ve siyasî bölünme neticesinde bir kısım Türkler atlı göçebe bozkır kültürüne mensup olurken, diğer bir kısmı yerleşik hayata bağlanmıştır. Aynı zaman dilimi içerisindeki Türk kütleleri, bir bölgede siyasî nüfûzunu kaybederken, diğer bölgelerde iktidârın zirvesine ulaşmışlardır. Bu sebeple Türk tarihi eski yeni birçok milletlerin tarihi ile bir arada, hattâ iç içe gelişmiştir. Türklerle aynı coğrafyayı paylaşan Moğollar da, bozkır kültürünün bir üyesi olarak bu tarihî karmaşa içerisinde yer almışlardır. Moğolların soyu ve Türklerle komşuluk ya da akrabalık meseleleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Türkistan tarihi büyük ölçüde boylar tarihidir. Boylar ise sık sık göç eder, hareket halindedirler.
Göktürk (Orhun) Alfabesi
Tarih: 2 Ekim 2011 | Bölüm: Alfabeler | Yorumlar: 10 Yorum var.
Türklerin siyasal varlık olarak tarih sahnesine çıkmaları, Milattan önceki yüzyıllara, Hiung-nu’lar dönemine kadar geriye gitmektedir. Hunlar döneminde yazının kullanıldığına ilişkin bazı kayıtlar olmakla birlikte, bu yazının niteliği hakkında açık bilgilere sahip değiliz. Bu yüzden Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabe Göktürkler döneminde yaygınlık kazanan Göktürk alfabesidir. Son yıllarda Issık-Göl yakınındaki bir kurganda bulunan iki satırdan oluşan yazı, Göktürk alfabesi karaterinde olup, M.Ö. V.-IV. yüzyıllara tarihlenmektedir. Bu yüzden de Göktürklere bağlanan ilk Türk yazısının Göktürk Kağanlığı`nın kuruluşundan yüzyıllarca önce bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İlk Türk alfabesinden günümüze kalan en büyük kalınıtılar Göktürkler döneminde dikilen yazıtlarda karşımıza çıkmaktadır. Çözülüp değerlendirilmeleri ancak XIX. yüzyıl sonunda mümkün olmuştur. Bunlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundaki yazıtlar olmuştu. 1889’da da Orhon yazıtları diye anılan iki büyük yazıt daha ortaya çıkarılmıştı. Öteki yazıtlardan farklı olarak bunların arka yüzlerinde Çince metinler de vardı. Yani Ankara`daki Augustus Tapınağı’nda olduğu gibi iki ayrı dilde yazılmışlardı. Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen, 1893`te bu yazıtları çözmüş, böylece bunların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri, yazının Türklere özgü bir alfabe, dilin de eski Türkçe olduğu meydana çıkarılmıştı.
Göktürk alfabesi, Göktürkler döneminden -yani 7. yüzyıldan- başlayarak Karahanlı dönemine kadar kullanılmıştır. Yaklaşık 5 yüzyıl boyunca yazı dili olarak kullanılan Göktürk alfabesinin en güzel örnekleri Orhun Yazıtları’dır. Kağıt üzerinde bu alfabenin kullanıldığı en güzel örnek ise, Irk Bitig adlı eserdir. Göktürk alfabesi Göktürk ve Uygur devletleri döneminde kullanılmış, sonra yerini Uygur alfabesine bırakmıştır.
Türklerin Ana Yurdu
Tarih: 28 Temmuz 2011 | Bölüm: Genel | Yorumlar: 12 Yorum var.
Eski Türklerin tarihi göçlerden önce oturdukları ana yurdun neresi olduğu problemi, geçtiğimiz yüzyıldan itibaren tartışılan bir konudur. Batılı araştırmacıların çoğu problemi kendi uğraştıkları bilim dalları açısından ele aldıklarından bu konuda farklı sonuçlara varmışlardır. Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay Dağları‘nı ve etrafını Türklerin ilk ana yurdu olarak kabul etmişlerdir. Sanat tarihçileri Tanrı dağları – kuzeybatı Asya sahasını ana yurt olarak belirtmişlerdir. Bazı kültür tarihçileri ise İrtiş Nehri – Urallar arasını veya Altaylar – Kırgız bozkırları arasını veya Baykal Gölü’nün güneybatısını ana yurt olarak göstermişlerdir.
Türkler M.Ö. 2000 yılından daha eski çağlarda, Orta Asya’da Sayan-Altay dağlarının kuzeybatı bölgesinde, Ye-nisey ırmağı boylarında yaşıyorlardı. M.Ö. 1500′lerde oturdukları geniş bölge Sayan dağlarından Altaylar’a ve Tanrı dağlarına kadar iniyor, batıda Urallar’a kadar uzanıyor, güneyde Balkaş gölünü, güneybatıda Aral gölünü, Hazar denizini ve kuzeydoğu bozkırlarını içine alıyordu.
M.Ö. 1100 yıllarından itibaren Türkler ilk yurtlarını boşaltarak Altaylar’a inmiş, Türkistan’a (Doğu ve Batı Türkistan) yerleşmişlerdi. M.Ö. yedinci yüzyılda, Ordos, Volga ve Kuzeybatı Asya olmak üzere üç yöne göç yapılmıştı: Yakut Türkleri Kuzeydoğu Sibirya’ya göç etmişti. Onlarla bir süre yaşayan Çuvaşlar ise batıya yönelerek Ural dağlarının güneyine indiler.