Çin Sarayı’na Kürşad’la Türk Baskını
Tarih: 19 Kasım 2013 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: 1 Yorum var.
Kür Şad’ın narasıyla indik Tanrı Dağı’ndan
Ruhumuzu kandırdık Orkun’un kaynağından,
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.
Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur!
Yüce Türk milleti bütün tarihi boyunca nice adsız kahramanlar yetiştirmiştir. Halâ da vatan ve millet uğruna bu isimsiz yiğitler canlarını fedâya devam ediyorlar. Bir sürü ihanete, yolsuzluğa, ahlaksızlığa rağmen, milletimizin bugün var olması ve ayakta durması bu adsız kahramanların yüzü-suyu hürmetinedir. Bunların çoğunun isimleri belli olmadığından, sadece cefakâr ve vefakâr Türk milletinin dualarında yaşarlar. Diyebiliriz ki, Kür Şad da bunlardan biri iken, rahmetli Atsız Beğ tarafından tarihin tozlu sayfalarından çıkarılmış ve Türk tarihindeki kıymetli yerini almış olduğundan şanslıdır. Bununla birlikte, zaman zaman gereksiz yere, Kür Şad var mıydı, yok muydu gibi tartışmalar yapılıyor. Eski Türk tarihiyle ilgilenen herkes bilir ki, Kür Şad hadisesi bizatihi yaşanmış ve tarihte Kür Şad benzeri bir şahsiyet mevcut olmuştur. Bu hususta ancak şu sorulabilir; Çin kaynaklarında Kie She-schuai veya Chieh She-shuai yazılışı Kür Şad’a karşılık gelir mi, gelmez mi?
Zamanımızdan binlerce yıl önce bugünkü devletimize de adını veren Kök Türk Kağanlığı içeriden ve dışarıdan vurulan darbeler neticesinde çok kötü bir duruma düşmüştü. Vaziyeti neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. asrın başlarındaki haline benziyordu. Kağanlığın dâhilinde hertürlü nimetten ve haktan yararlanan kavimler Çin’in kışkırtmalarıyla ayaklanmışlar, Çin imparatorluğu iyice zayıflayan Kök Türk ordularını yenmeye başlamıştı. Devletin başı olan İllig Kağan kendi teb’asının ihaneti sonucu, 630 tarihinde, birkaç kez peşindekileri atlattığı halde, Çinliler tarafından tuzağa düşürülerek yakalandı ve bazı hanedan üyeleriyle beraber Çin’e götürüldü.Bu arada Türk tarihinin en göz kara yiğitlerinden birisi olan Kür Şad’ın ağabeyi Tuglu (Tu-lu/ Törü) herhalde Kür Şad’ı 630 bozgunundan önce Çin’e getirmişti.
Kürşad İhtilali / Baskını
Tarih: 7 Kasım 2013 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 12 Yorum var.
Türk tarihinde bağımsızlığa ve millî gurura tutkuyu gösteren bir başka olay Kürşad İhtilâli‘dir. Doğu Kök Türk Kağanı’nın 630’da Çin ordularına tutsak düşmesi, büyük bir karışıklığa yol açmıştı. Esir hükümdar Çin başkentine götürülmüştü. Yanında, beyler, tiginler de bulunduğu hâlde, esaret hayatı yaşı-yordu. Kök Türk Devleti‘nin bünyesinde yer alan boylar, yabancı topluluklar dağılmaya başlamıştı. Bağımsızlık kaybedilmişti. Başta, göstermelik olarak, Çin’in kuklası durumunda hükümdarlar vardı ama bunlar, asırlık düşmanın memurundan başka bir şey değillerdi. Devleti yeniden toparlayacak, bağımsızlık için mücadele verecek güçlü bir şahsiyet ortalıkta görünmüyordu.
Çin sarayı da, başsız kalmış olan Türk topluluklarını ne yapacağını düşünüyordu. Savaşçı geleneklerini ve millî benliklerini koruyacak Kök Türklerin, uzun zaman boyunduruk altında tutulmaları mümkün değildi. Tek çıkar yol, onların Çinlileştirilmesiydi. Kök Türklerin, bunu sağlamak üzere Kuzeybatı Çin’deki Ordos bölgesinde yer alan 6 eyalete yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Buradaki Çinlilerle karışacak olan Türkler, zamanla millî kültürlerini kaybedecekler, büyük ölçüde Çinlileşecek ve tehlike olmaktan çıkacaklardı (Tarihte bunun başka örnekleri vardır).
Bu esaret hayatı Türklere çok ağır gelmişti. Tutsak Kağan neşesiz ve durgundu, yaşama isteğini kaybetmişti. Çin İmparatoru, eski sağlığını kazanması için ona avlaklar, unvanlar, yüksek görevler veriyor, fakat bunların hiçbiri yarar getirmiyordu. Bu gayretlerin hepsi boşa gitti ve Kağan 634’te öldü. Türk beyleri ve tiginleri, milleti bekleyen büyük tehlikenin farkındaydılar. Bağımsızlıklarını kaybetmişlerdi. Şimdi millî benliklerini de kaybetmek gibi korkunç bir akıbetle karşı karşıya idiler. Eski Kök Türk kağanı Yehu’nun oğlu olan Kürşad, kurtuluş için lek bir yol bulunduğu kararına varmıştı. Çin İmparatoru tutsak arınarak ve onun hayatı karşılığında, Türklerin anayurtlarına dönmeleri sağlanacaktı. Bu, büyük cesaret isteyen bir işti, ama mutlaka yapılması lazımdı.
Türklerde Ant İçmek ve Kan Kardeşliği
Tarih: 29 Eylül 2013 | Bölüm: Kültür | Yorumlar: 3 Yorum var.
İnsanoğlu, var oluşundan bugüne ifade ettiği duygu ve düşüncelerinin inandırıcılığını yüksek tutma isteği duymuştur. Sözlerinin hiçbir kıymeti olmayan insanlar, toplumun sevmediği tiplerdir ve bu kişiler özünde kendileriyle de barışık olmazlar. Bunun için hem kişisel hem de toplumsal bir refleks olarak, insanlar sözlerini büyük güçlerin ve kutlu değerlerin gölgesine sığınarak ifade etme yolunu seçerler. Bu durum, kimsenin yanlış işlere veya yalan sözlere alet edemeyeceğine inanılan değerlere sığınma içgüdüsünden ileri gelmektedir.
Türkler, tarihin en eski dönemlerinden beri belli kutsalları olan bir millettir ve değerleri üzerine kurulmuş bir yaşayış şekline sahip olmuşlardır. Millî ve manevî değerleri yüksek olan toplumların yaşamlarında, hiçbir şekilde üstüne söz söylenmeyecek kutsallar bulunur. Örneğin Türk kağanının sözü üzerinde tartışmak veya onu sorgulamak, Türk töresince pek uygun değildir. Çünkü Türk kağanı Tanrı tarafından “kut” verilmiş kişidir. Dahası Kağan, ilin usu çevik yöneticilerine ve aksakallı bilgelerine danışmadan söz söylemez. Bunun için kağanın sözü buyruktur, tartışılmadan yerine getirilir.
Kağan’ın sözünü bu deñli önemli kılan nedenlerden biri, kuşkusuz onun Tanrı’nın verdiği “kut” ile devleti yönetmesidir. Yani acunu yaratan Gök Tanrı‘nın devlet üzerindeki hâkimiyeti, “kutlu” kağanda vücut bulmaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere, Türkler Tanrı’nın yeryüzündeki hâkimiyetini koşulsuz ve kuşkusuz kabul etmiş, onun varlığına ve birliğine göñülden inanmış kimselerdir. En eski çağlarda, insanlar ateşlere, kayalara, heykellere veya doğa güçlerine tapıyorlarken; yüzlerce Tanrı’nın var olduğunu düşünen nice ulusların ancak binlerce yıl sonra inanmaya başladığı yüksek bir düşünceyi –yani tek Tanrı inancını– Türkler ta o zamanlardan benimsemiş, yerlerin ve göklerin tek iyesi olan Ülgen‘e tapınmışlardır.
Ergenekon
Tarih: 1 Mart 2013 | Bölüm: Efsane, Ergenekon | Yorumlar: 10 Yorum var.
Ergenekon efsanesi veya destanı, Türklüğün yeniden dirilişini anlatan binlerce yıllık bir sözlü edebiyat ürünüdür. Ergenekon ise, bu destanda rivayet edilen yere verilen addır. Bugünlerde ismi bir hukuk davasına verilmiş olduğu için televizyonlarda sıkça duyulan Ergenekon, aslında Türkler için kutsaldır; çünkü ulusumuzun yeniden ortaya çıktığı bir dönüm noktasıdır.
Ergenekon, Türklerin 12 hayvanlı takviminde yılbaşı olarak kutlanmaktadır ve bu tarih bugün kullandığımız takvime göre 21 Mart‘a karşılık gelmektedir. Tam bu tarihte, Yenigün (Nevruz) Bayramı’nın kutlanıyor olması, sizce bir tesadüf müdür? Kuşkusuz bu Türk bayramı, ulusumuzun yeniden ortaya çıktığı güne ithafen “Yeni Gün” bayramı olarak adlandırılmış ve binlerce yıldır kutlanagelmiştir.
Aşağıda, Ergenekon ve destanlar üzerine hazırlanmış içeriğe ulaşabileceğiniz bağlantılar bulunmaktadır. Merak ettiğiniz birçok konu hakkında bilgi ve belgeler görebileceğiniz içeriklerimize bağlantılardan ulaşabilirsiniz.