Sembolizm / Simgecilik
Tarih: 16 Temmuz 2014 | Bölüm: Edebi Akımlar | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sembozlim edebiyat akımı, 19. yy’ın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Duygusal hayatın dolaysız bir anlatım yerine, simgelerle yüklü ve kapalı bir dille anlatmayı amaçlar. Geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başlamıştır. Şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış hitabetten kurtarmayı, şiirle insan hayatındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeye çalışmıştır. Dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğini belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde anlatacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar. Charles Baudelaire, Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Emile Verhaeren, Stuart Merrill gibi sanatçılar öncülüğünde gelişmiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi. Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz. Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır. Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
Empresyonizm / İzlenimcilik
Tarih: 15 Temmuz 2014 | Bölüm: Edebi Akımlar | Yorumlar: 2 Yorum var.
Empresyonizm, yani izlenimcilik edebiyat akımı 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da resim alanında görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır. Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir. İzlenimcilik olarak da adlandırılan bu akımda sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil, bunların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarır. İzlenimcilik veya empresyonizm, 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan ve bütün sanat dallarını, özellikle resmi etkileyen akım. Doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme (veya edebi esere) aktarırlar.
Resimde izlenimcilik, özellikle ışık ve renkten kaynaklanan görsel izlenimleri yansıtmayı hedefler. Resmedilen nesnelere veya olaydan çok günün belirli bir zamanına özgü ışığın sanatçı üzerinde yarattığı izlenimlere önem verilir. Akımın öncüleri Claude Monet ve Camille Pissarro‘dur. İzlenimcilere göre sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas almalı, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumu ön plana çıkarmalıdır.
İzlenimcilikte, yorumlar ve izlenimler, sanatçıdan sanatçıya değiştiği ve her sanatçı eserinde kendinde oluşan duyguyu ve izlenimi anlatacağı için, meydana getirilen edebî eser, yazarın veya şairin kişiliğine dair izler taşır. Bu akıma mensup sanatçılar genellikle hayale ve soyut betimlemelere yer verirler ve kendilerini dış dünyanın etkilerinden uzak tutarlar. Onlara göre dış alemdeki varlık ve nesneler göründükleri gibi değil, hayal güçlerinde canlandırdıkları gibidir. Bu sebepten dolayı da gerçeği göründüğü gibi ele almayıp duygusal yönlendirmelerin eşliğinde eserlerine işlemişlerdir.
Sürrealizm / Gerçeküstücülük
Tarih: 15 Temmuz 2014 | Bölüm: Edebi Akımlar | Yorumlar: Yorum yok.
1. ve 2. Dünya savaşları arasında gelişmiştir. Akılcılığı inkar eden ve karşı sanat için çalışan ilk dadacıların eserlerinden temel almışlardır. Bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam “mutlak gerçek” ya da “gerçeküstü” anlamda iç içe geçiyordu. Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenen Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, daha doğrusu bu bilinçdışı dünyaya girebilme yeteneğiydi. Gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye çalışmışlardır. Resimden sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını etkilemiştir. Andre Breton, Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Ramond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gibi sanatçıların öncülüğünde gelişmiştir.
Avrupa’da bir ve ikinci dünya savaşları arasında gelişti. Bu akım temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların eserlerinden alır. 1924’te “Manifeste du Surrealisme”i (Gerçeküstülük bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam “mutlak gerçek” ya da “gerçeküstü” anlamda iç içe geçiyordu. Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenin Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi.
Sürrealizm; aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak, bilinçaltı gerçeklerini yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek yaratmak amacını güden edebiyat ve sanat akımıdır. Gerek söz, gerek yazı, gerek başka bir şekil ile düşüncenin hakiki faaliyetini ifade eden saf ruhî bir otomatizmdir. Akıl ve mantığın kontrolünden bütün bed ve ahlaki endişeden kurtulmuş olan düşüncenin tespitidir.
Dadaizm / Kuralsızlık
Tarih: 14 Temmuz 2014 | Bölüm: Edebi Akımlar | Yorumlar: Yorum yok.
Dadaizm edebiyat akımı, Fransızcadaki oyuncak tahta at anlamına gelen “dada”dan türemiştir. Savaş karşıtıdır. Dünyanın ve insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenmişlerdir. 1. Dünya savaşından sonra gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dadacılar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istemişlerdir. Alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıp, burjuva değerlerinin kötülüğünü vurgulamışlardır. Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere gitmişlerdir. Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard, Georges Ribemont, Dessaignes öncülüğünde gelişmiştir.
Kişiyi aklın tutsaklığından ve aklın kurduğu düzenden; sanatı dil, vezin, kafiye, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak; kelimeleri bilinen anlamları ve alışılmış estetik kurallaı dışında bir düzenle birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri inkâr etmek, yıkmak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek temeli üzerine kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen yıllarda baş gösteren karışıklık ve karamsarlık, kişi ve toplum ahlâkının yozlaşması, inançların sarsılması, değer yargılarının alt üst olması; derin bir umutsuzluğa kapılan, her şeyi kuşkuyla karşılayan genç kuşağı toplumda ve sanatta alışılmış her şeyi inkâra ve yıkmaya yöneltmiştir.
Tristan Tzara adlı genç bir şairin Larousse sözlüğünden gelişigüzel açtığı bir sayfada rastladığı “dada” kelimesinin benimsenmesiyle ortaya atılan (şubat 1916) Dadaizm, şiddetli tepkiyle karşılanmıştır. Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca’da “oyuncak tahta at” anlamına gelen “Dada” bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır. Savaş içinde İsviçre’de doğup 1919-1920 yıllarında Fransa’da en ateşli dönemini yaşayan, zihinleri ön yargılardan kurtarma bakımından olumlu bir yanı da bulunan bu anarşist akım, 1922’de durulmuş, daha sonra yerini sürrealizme bırakmıştır. Bu anlamda dadaizm, iki türlü nitelik gösterir: