Mehmed İzzet
Tarih: 12 Haziran 2014 | Bölüm: M | Yorumlar: 1 Yorum var.
Mehmet İzzet, genç yaşta olgunlaşmış ve verimli çağında erken yaşta vefat etmiştir. Bir filozofumuzdur. Felsefî idealizminin Batı’da çeşitli kaynakları vardır. Batı’yı iyi tetkik etmiş ve milliyet nazariyelerini eleştiren bir kitap yazmış ve kendi milliyet anlayışının felsefî ve sosyolojik izahını yapmıştır. Mehmed İzzet bu konudaki görüşlerini izah ederken Ziya Gökalp’ın bazı görüşlerini tenkit etmekten geri durmaz.
Mehmet İzzet, medeniyet ile kültür arasında sıkı bir ilişki kurar ve bu konu Gökalp’tan farklı düşünür; ona göre medeniyet diye “insanı hayvandan ayırt eden bu ihtiyaçlara (ahlâki, hukukî) ve onların tatmin edilmesine müteallik usûllerin mecmuuna” denir. Bir millette hars “içindeki bütün insanların iştirak eylediği manevî hayattır.” Kültür, medeniyet ayırımının yansıması milliyet ve milletlerarası zıddiyetini doğuruyor. Mehmed İzzet, bu milliyet internasyonel zıtlığın fert ve cemiyet tezadı gibi tâbiri görür.
Mehmed İzzet, başlangıçta milliyet mefkûresinin, aslının, unsurlarının, kıymetinin ne olduğunu araştıracağını söylüyor. “Milliyet”i bir millete mensup ve bağlı olmak mânâsına alan (s. 11) Mehmed İzzet, milleti meydana getiren toprak, dil, iktisat ve ırk gibi unsurların milliyeti olduğu kadar ferdiyeti ve beynelmileliyeti (uluslararası olmayı) de teşhise yarayabilen vasıtalar olarak görür (s. 149). Bunlar, vakıa (gerçekçiliği) ile mefkûreyi telif etmekten acizdirler. Bunlarla esir olabildiğimiz gibi, hayatımızı da geçindirebiliriz. Mehmed İzzet buradan şu sonucu çıkarır; “Toprak lisan, ırk birer âlettir.”
Ahmed Eflakî
Tarih: 14 Temmuz 2013 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Tasavvuf edebiyatının ünlü kişilerinden olan Eflâkî’nin asıl adı Ahmed olup daha çok Eflâkî nisbesiyle tanınmıştır. Büyük bir ihtimalle bir astronomi âliminden ders alıp gözlemle uğraştığı için kendisine Eflâkî nisbesinin verildiği tahmin edilmektedir.
Ayrıca Mevlânâ‘nın torunu Ulu Arif Çelebi’ye intisabından dolayı hakkında Arifi nisbesi de kullanılmıştır. Altınordu Devleti sınırları içerisinde doğan Eflâkî, büyük ihtimalle tahsiline burada başlamış, daha sonra devrin önemli kültür merkezlerinden olan Konya’ya gelerek burada Sirâceddin Mesnevîhan, Abdülmü’min-i Tokadı ve Nizameddîn-i Erzincânî’den ders almıştır. 761/1360’ta ölmüştür.
Menâkıbu’l-ârifîn Eflâkî’nin en önemli eseri olup şeyhi Ulu Arif Çelebi‘nin isteği üzerine otuz altı yılda Farsça olarak kaleme alınmıştır. Özellikle Mevlevîlik tarihi açısından önemli olan eserde, başta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî olmak üzere diğer Mevlevi büyükleri ve Mevlevi tarikatı hakkında bilgiler verilmektedir.
Ayrıca eser Anadolu’nun XII1-XIV yüzyıllardaki dinî, tarihî, sosyal ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgileri bünyesinde barındırması bakımından oldukça önemlidir. Eser, akıcı bir üslûpla kaleme alınmıştır. Tahsin Yazıcı, Menâkıbu ‘l-ârifîn’in hem Farsça neşrini hem de Türkçe tercümesini (Ahmet Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri III, İstanbul ‘989) yayımlamıştır.
Ali Rıza Efendi (Bey)
Tarih: 2 Haziran 2013 | Bölüm: A, Atatürk | Yorumlar: 3 Yorum var.
Ali Rıza Bey, Zübeyde Hanım’ın eşi ve Mustafa Kemal‘in babasıdır. İlk önceleri dinî vakıfların yönetiminde görev alan düşük düzeyli bir Osmanlı bürokratıydı; 1877 yılındaki Rusya’yla yaşanan savaş sırasında askerlik hizmetini yerine getirdikten sonra da gümrük kurumlarında düşük düzeyli bir bürokrat olarak görevini devam ettirdi. Onun görev yeri, Yunanistan sınırına yakın olan ve Selanik’in doğusunda bulunan ormanlık bölgenin sınırları içindeydi.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi önce Selanik’te evkaf kâtipliği yapmıştır. Atatürk babasının çalışkan ve modern bir kişi olduğunu söyler. 1876’da Sırbistan’la savaş başladıktan sonra Selanik’te gönüllülerden bir tabur kurulmuş babası Ali Rıza Efendi de bu taburda mülazım-ı evvel (Üsteğmen) olmuştu. II. Abdülhamit’in vehmi üzerine bu ve benzer birlikler dağıtıldıktan sonra, Ali Rıza Efendi evkaftan çekilerek gümrük memuru olmuş ve daha sonra da serbest çalışmaya kereste tüccarlığı yapmaya başlamıştır.
Muhtemelen 1839 yılında Selanik’de dünyaya gelen Ali Rıza, Osmanlı Devleti’nin Makedonya ve Teselya’yı Türkleştirme politikası çerçevesinde 1460’larda Makedonya’nın Manastır Vilayeti’nin Debre-i Bala Sancağı’na bağlı Kocacık Köyü’ne; oradan 1830’larda Selanik’e göç etmiş olan Kocacık Yörüklerinden olduğu ve dedesi Ahmet Efendi ve Amcası Hafız Mehmet Emin Efendi’nin taşıdıkları Kızıl lakabının, Kocacık Yörüklerinin Orta Asya’dan gelerek Anadolu’da Konya-Karaman Bölgelerinde yaşayan “Kızıloğuz” Türkmenlerinden olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre, 1830’larda Selanik’e Söke’den göç etmiştir.
Zübeyde Hanım
Tarih: 1 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk, Z | Yorumlar: 1 Yorum var.
Aslen Konya-Karamanlı olan Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi’nin eşi ve Mustafa Kemal’in annesidir. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım, muhtemelen Anadolu’dan Balkanlara yeni getirilmiş ve Yunanistan’la sınır oluşturan bölgeleri korumak için oralara yerleştirilmiş olan halkın içinden çıkma yeni yetme bir genç kızdı. Zübeyde Hanımın kısa aralıklarla ikisi kız, biri oğlan olmak üzere üç çocuğu oldu, fakat üçü de daha çocukken öldüler.
20’li yaşlarının sonuna doğru dul kalmış olan Zübeyde Hanım, kendisinden önce ölmüş olan üç kardeşinin yerine geçecek çocuk olma özelliğiyle zaten özel olma hususiyeti kazanmış olan çocuğunun hayatına yoğun bir şekilde karışmaktaydı.Bunun bir uzantısı olarak da onun asker olmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Onun arzusu, oğlunun dinî bir okulda öğretmen olması ya da Kur’an’ı ezberine alan bir hafız olarak yetişmesiydi. Fakat Zübeyde Hanım oğullarının alacağı eğitimin türü konusunda kocasıyla aralarında çıkan fikir ayrılığında kaybeden taraf oldu.
Zübeyde Hanım dindar bir kişi olup geleneksel görüşlere sahip bir kadındı. Oğlunun Batılı çizgide eğitim almasını ve böylece askerî bir kariyer için daha hazırlıklı olmasını isteyen Ali Rıza Bey, başlangıçta karısının arzusuna uyarak Mustafa Kemal’i mahallede bulunan dinî okula kaydettirdi, fakat birkaç gün sonra onu o okuldan alarak Şemsi Efendi tarafından yönetilmekte olan ve Batılı tarzda eğitim veren yeni açılmış bir okula yerleştirdi. Bu şekilde Mustafa Kemal, babasının hem askerî geçmişinden hem de onun üstün konuma geçmek için herhangi bir durumun sınırlamaları içinde nasıl hareket edilmesi gerektiği yönünde sahip olduğu bilgiden faydalanmış oldu.
Osmanlı devrinde, Fatih Sultan Mehmet zamanında Anadolu Larende-Karaman’dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesindendir. Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu da, Karaman’dan gelerek Selanik ile Manastır’ın arasında bulunan Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen “Kayalar” Nahiyesine yerleştiler. Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Langaza’ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi’in taşıdığı “Sofu-zade” (Sofular) lâkabı, yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” olarak Rumeli’de anılan Yürük, Türkmenlerdendir. Zübeyde, 1857’de Lankaza’da dünyaya gelmiştir.