Sadri Maksudi Arsal
Tarih: 15 Haziran 2014 | Bölüm: S | Yorumlar: Yorum yok.
Sadri Maksudî, Kazanlı âlimlerden olup Batı ülkelerinde tahsilini tamamladıktan sonra, Türkiye’ye gelmiş, Hukuk Fakültesi’nde profesör unvanıyla dersler vermiştir. Bu münasebetle “Türk Tarihi ve Hukuk”, “Hukuk Felsefesi Tarihi” gibi eserleri de yazmıştır. Fakat burada kısaca ele alacağımız eseri “Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları”dır. Sadri Maksudî, Türkiye’de ilk defa bu çapta bilimsel ve tarafsız bir anlayışla milliyetçiliğin ilmî sosyolojik, psikolojik ve tarihî temelleri üzerinde araştırmalar yapmış; eserini Fransızca olarak da yazmışsa da yayımlamamıştır. Sadri Maksudî, Türkçenin sadeleşmesi konusunda da ciddî çalışmalar yapmıştır. Ama uydurmacaya karşı çıkarak, dilin fakirleşmesini önlemeye çalışmış, Türkçe kurallara uymayan “Denizbank” gibi kelimeler konusunda Atatürk’le anlaşamamıştır.
Sadri Maksudî, adı geçen kitabından millet ve milliyet, milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm, kozmopolitlik milliyet duygusunun menşei, sosyolojik kaynağı nedir, gibi sorulara cevap aramıştır. Ayrıca milletler nasıl yaratılır, nasıl pâyidar olur, millî ruh, millî seciye nasıl teşekkül eder, milliyetçilik beşeriyetcilik arasındaki münasebet nedir, gibi soruları da sormuş, bunlara cevap vermiştir. Sadri Maksudî, üstün ırk teorisinin tenkidini yaparak eserine başlar. İlmî ve tarihi yönden bu teoriyi ve ona dayanan siyaseti de yanlış bulur.
Düşünürümüz, millet varlığını, bir var olma hakkı bir varlık şartına bağlar. Bu bakımdan birey ve millet için varlığını devam ettirmeyi, hayatını geliştirmeyi biyolojik bir görev “Kutsî bir hak” olarak kabul eder. Her fert ve milletin “Ben de varım, var olacağım” demek en tabiî hakkıdır. Ama böyle demeyip de “Ancak ben varım” diyen kimse veya millet suçlu (mücrim) olur; çünkü başkalarının varlığına ve hürriyetine tecavüz etmiş olur. Avrupa ülkeleri böyle deyip böyle yapıyorlar.
Hüseyin Nihal ATSIZ’ın Fikir Yapısı ve Eserleri
Tarih: 15 Haziran 2014 | Bölüm: H | Yorumlar: Yorum yok.
Hüseyin Nihal Atsız, tanınmış bir tarihçi, şair ve Türkologtur. Onun tarihi araştırmaları onu milliyet ve Türk tarihi üzerine düşünmeye sevk etmiştir. Gökalp’tan sonra, Cumhuriyet döneminde Türkçülüğün önderi sayılır. Nihal Atsız, saf, katışıksız bir Türk milleti ister. Bu millet içinde Türk kanından olmayanların, Türkleşmiş olanların yeri yoktur. “Çanakkale’ye Yürüyüş” adlı kitapçıkta çingenelerin, Türkleşmiş diğer kavimlerin aramızda yeri olmadığını, bunların Türk milletinin saflığını bozduğu kanaatini beyan eder.
Bu bakımdan Türk milletinin esası dil değil, ırk ve kan olmalıydı, bir zenci Türkçe öğrense Türk mü olacaktı, der. Buna göre Türk topraklarında yaşamak hakkı Türkün olmalıdır.
Atsız, Türk kılıcının kınında paslanmaması gerektiğine inandığı için sık sık savaş yapılması taraftarıdır. Ona göre insaniyetperverlik köpekliktir. İnsaniyet milliyetçilikle asla bağdaşmaz.
Atsız, “Türk Tarihinde Meseleler” adlı kitabında Türk tarihinin aralıksız bir bütün olduğunu, halbuki Türk tarihinin sıralanmış bir bütün halinde konulmadığını, hükümdar sülâlelerinin zamanlarının ayrı devletlermiş gibi ele alındığını, Türk milletinin kurduğu çeşitli devletlerin hiçbirisini yaşatamamış, istikrara ulaşamamış durumuna düşürüldüğünü söyleyerek bütüncü tarih görüşünü açıklar. Türk tarihine bakışımız nasıl olmalıdır, sorusuna cevap arayan Atsız; Türk tarihinin Fransız, Alman tarihleri gibi basit olmadığını, Türk milletinin tarih başladığı zaman teşekkül ettiğini iddia eder.
Remzi Oğuz Arık
Tarih: 14 Haziran 2014 | Bölüm: R | Yorumlar: 3 Yorum var.
Remzi Oğuz Arık, Anadolucu milliyetçiliğin en önemli temsilcilerindendir. Kendisi arkeologdur. Alacahöyük kazılarıyla ilgili önemli eserler yazmıştır. “Millet” dergisini çıkardı ve burada vatan, millet, milliyet ve insanlığa dair fikirlerini yazdı. 1951’de yaptığı radyo konuşmalarında Türk inkılâbının taklidini ve yorumunu yaptı. Çeşitli yazılarını “İdeal ve İdeoloji”, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserlerde topladı. Müzeciliğin bugünün ideal topluluğu olan millete temel olan yurt gerçeğini yansıtan tek modern kurum olduğunu yazdı.
Remzi Oğuz, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserinde coğrafyanın ne zaman vatan olabileceğini açıkladı. O, vatan gerçeği hatıralara dayanır, ama hatırlanacak tarih ve hatırlayacak nesiller olması şartıyla diyor. İnsanlar, toprağı yurtlara tercih ettikleri, kendisine maddî menfaat temin etmediği zaman bile uğrunda can verilecek bir toprak, vatan haline gelmiş demektir. Remzi Oğuz, vatan sevgisiyle insanlık idealine yükselmenin mümkün olduğuna kanidir. Remzi Oğuz, “İdeal ve İdeoloji” adlı eserinde bütün ideolojilerin üstünde millet idealinin bulunduğunu, bu idealin insanlıkla çatışmadığını söyler. İdeolojilerin kuvveti nereden geliyor, diye soran Remzi Oğuz, “onların realitelerden doğup, realitelere dayanmasından” diye sorusunu cevaplar.
Milliyetçiliği en keskin “fikir manzumesi”, “en kudretli” ideoloji olarak niteleyen Remzi Oğuz, aynı soruyu milliyetçilik için sorar: “Milliyetçiliğin eşsiz kudreti nereden geliyor?” Remzi Oğuz bu soruya cevap verirken bir muhteva tahlili yapar: Milliyetçilikte demokrasinin, bilimin tenkidin yıktığı geleneklerin, inançların, hislerin, mukaddes ihtisasların sığındığı bir yapı vardır. Bu iç yapı milliyetçiliğe “Mystique” vermektedir. Dolayısıyla maddeciliğin teselli edemediği kütleler arasında, kaybolan dinlerin yerini tutmaktadır. Remzi Oğuz, milliyetçiliğin bu özelliğinin “ayakta kalan tek ahlâk olmasını” sağladığını belirtir.
Erol Güngör
Tarih: 14 Haziran 2014 | Bölüm: E | Yorumlar: 1 Yorum var.
Milliyetçi düşünürler arasında ele alınan Erol Güngör’ün İslâmî düşünce bakımından çok önemli iki eseri vardır. “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” ve “İslâm Tasavvufunun Meseleleri” adlı eserleri denebilir ki Cumhuriyet döneminde yazılmış bu sahada bilimsel muhtevada derli toplu tek eserdir. Erol Güngör, “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” adlı kitabında hem İslâm dünyasının hem de Türkiye’nin İslâmî meselelerini genel olarak ele almakta ve bunlar üzerinde ilmî, fikrî tahliller yapmaktadır.
Erol Güngör önce, Batı medeniyetinin bugünkü halinin bir tahlilini yaptıktan sonra insanlığın mevcut durumundan kurtulması için İslâm’ı bir alternatif olarak görmektedir. O, modernizmi çok problemli görmekte ve bütün problemlerin kaynağı olarak göstermektedir. Bu bakımdan, onun nazarında Müslümanın bugünkü meseleleri, modernizmin hakim olduğu bir dünyada Müslümanca yaşamanın önündeki engellerle uğraşmaktır. İslâm, insanlığın bugünkü bunalımından kurtarılması için gereken şartlara haizdir. Bir defa tarihte gösterdiği bütüncü hakikat anlayışı bakımından bunu yapabilir. Bu hakikatin kavranması konusunda gösterdiği bilgi elde etme vasıtalarını birbirine indirgemeyen yaklaşımıyla bunu yapabilir. Ayrıca getirdiği sosyal adalet ilkeleriyle ve uygulamalarıyla bu kurtuluşu gerçekleştirebilir.
Erol Güngör, İslâm’ın evrensel çapta kurtarıcı özelliklerinden birkaçını belirttikten sonra yapılacak işin ne olduğunu sorar. Onun cevabı, kısa ve açıktır: Yapılacak iş, bütüncü bilgi anlayışıyla modernizmi geliştirdiği indirgemeci ve inkarcı bilim anlayışının aşılmasıdır. Bu şart ağır ve zordur; çünkü Erol Güngör Batı’nın indirgemeci bilim anlayışına karşı yeni bir bilim anlayışı getirmeyi teklif etmektedir. Buna ilaveten o sosyal adalet ilkelerine, yaşanılan şartlar içinde geçerlilik kazandırmanın gereğine işaret etmektedir. Çünkü der, İslâm’ın hakim olduğu yerlerde sınıf kavgaları, ırk mücadeleleri kölelik ve emperyalizm (sömürgecilik) görülmemiştir. Camide eşit gördüğü bir insanı sokakta hayvan sayan bir İslâm cemaati de görülmüş değildir.