Zeki Sezer
Tarih: 9 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Zeki Sezer, 1957 yılında Eskişehir’de doğdu.
M. Rüştü Uzel Kimya Teknik Lisesi ve Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Bölümü’nden mezun olan Sezer, askerliğini 4 aylık kısa dönem olarak 1983 yılında Antalya’da yaptı.
Zeki Sezer, lise ve üniversite yıllarında çeşitli kulüplerde voleybol oynadı.
Başta resim olmak üzere güzel sanatlara özel ilgisi olan Sezer, iş hayatına 1975′te kamuda kimya teknisyeni olarak başladı ve kimya mühendisi olarak sürdürdü. Daha sonra aynı konuda özel sektörde görev yapan Sezer, 1988′den itibaren DSP’de görev aldı. Çankaya ilçe yöneticisi, Ankara İl Başkan Vekilliği yapan Sezer, 1991′de Parti Meclisi üyesi oldu. Parti Meclisi üyeliğini aralıksız bugüne kadar sürdüren Sezer, iki dönem Genel Sekreterlik yaptı.
Sezer, 2001 yılından itibaren DSP Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyordu. 1999 genel seçimlerinde Ankara Milletvekili seçilen Sezer, 57. Hükümet’te Parlamento ile İlişkiler, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Taş Kömürü Genel Müdürlüğü ve ETİ Holding A.Ş Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde bulundu.
Zeki Sezer, evli ve biri lise, diğeri üniversite öğrencisi iki çocuk babası.
|» “Kim Kimdir?“ sayfasına dön! «|
Zafer Çağlayan
Tarih: 9 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Zafer Çağlayan 1957 yılında Muş’ta doğdu.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden 1979 yılında mezun oldu. İş hayatına 1980 yılında başlayan Çağlayan, Akel Alüminyum A.Ş ve Çağlayanlar Alüminyum Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanıdır.
Çağlayan, 1987 yılında Ankara Sanayi Odası seçimlerinde Oda Meclisi Üyeliği’ne seçildi. 1989 yılında Yönetim Kurulu Üyesi olan Çağlayan 1991′den itibaren de iki dönem, 4 yıl süreyle ASO Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak görev yaptı.
Zerrin Özer
Tarih: 8 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Zerrin Özer (d. 4 Kasım 1957, Ankara), Türk pop şarkıcısı. Mehmet Niyazi – Hüsniye ÖZER çiftinin dördüncü ve son kızı olup, 1970’li yılların önde gelen sanatçılarından Tülay Özer’in küçük kardeşidir. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. Anne ve babasının ayrılığı çocukluk yıllarının mutsuz geçmesinin en büyük sebebi oldu. Müziğe olan tutkusu Amerikalı şarkıcı Janis Joplin hayranlığı ile büyüdü. Kendi çalışmasıyla 1975’te katıldığı TRT yarışmasında birinci olmasının verdiği heyecan ve cesaretle müziğe yoğunlaştı.Bu yolda ablası Tülay Özer’in büyük desteğini arkasına aldı.İlk plağı olan Bizler ve Sizler – Yalvarırım adlı 45’liği 1976 yılında, uzun yıllar bağlı kalacağı Kent Plak tarafından yayınlandı. Takip eden dönemde, Türkiye’nin en ünlü orkestrası, İstanbul Gelişim Orkestrası ile caz ve dans müziği yaptı.
1979 yılında ilk dikkat çeken çalışması Esin Engin aranjeli, sözlerinde ve müziğinde Orhan Gencebay imzası bulunan ‘Gönül’ ile patlama yaparak, 1980 yılının 45’liği seçilen ikinci ve son 45’liği “Gönül – Yaman Olurum” ile Altın Plak ödülünü almaya hak kazandı. 1980 yılında ilk albümü “Seni Seviyorum” adıyla piyasaya çıktı, onu aynı yıl içersinde “Sevgiler” izledi. Artık kapılar açılmıştı. Hem de Paris’e kadar … 1982 yılında, Paris’te, Eyfel Kulesi’nde, ‘Binbir Gece’ adı altında Türkiye’yi tanıtıcı konserler verdi. Sadece bununla da kalmadı, bir yıl sonra Paris’teki Olympia’da bir resital için sahneye çıktı.
Zengi Ata
Tarih: 8 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Asyanın nurlu velilerinden Hakîm Atâ biraz esmercedir. Bir ara hanımının (Anber Ananın) içinden, ‘kocam siyah olmasaydı’ gibilerinden bir düşünce geçer. Allahü teâlânın izniyle Hakim Atâ’ya mâlum olur, mânâlı mânâlı hanımına bakar, ‘sen beni beğenmiyorsun ama, benden sonra dişinden başka beyazı olmayan bir zenciye düşeceksin’ buyururlar. Anber Ana pişman olur ve çok ağlar Ağlar ama neye yarar…
Hakîm Atâ vefâtına yakın, Harezm’de ilim tahsîl etmekte olan oğulları Muhammed ile Asgar Hoca’yı çağırtır. Onlara; ‘Ölümümden sonra gün doğusundan kırk ebdâl gelecek, içlerinde gözü zayıf, ayağı aksak bir siyahi vardır ki annenizi onunla evlendirirsiniz’ emrini verir. Gerçekten bir süre sonra vefât eder ve bahsedilen cihetten kırk mübârek gelir. En arkada yürüyen bir garip vardır ki kıvırcık saçıyla, iri dudaklarıyla gözden kaçacak gibi değildir. Bu sevimli zenci Taşkent’i mekân edinir. Çobanlıkla meşgul olur ama davar sahibi değildir. Bir kuru değneğinden başka malı yoktur, sürü sahipleri ne verirlerse alır, kör topal geçinir.
Bu garip çoban nasıl bir işaret alırsa alır ve neyine güvenirse güvenir tam iddet müddeti bittiği gün Anber Ana’ya aracılar gönderir. Mübarek kadın görücülere pas vermez, ‘Ben Hakîm Atâ gibi zirvenin hanımı olmuşum, gayri kimseye varmam’ der. Der ama daha cümlesini bitiremeden boynu tutulur. Günlerce sıkıntı çeker, yüzünü çevirmek için taa belinden döner. Ah o ağrılar, o elemler…
Hakim Atâ ne demişti?
Zengî Atâ aracıları tekrar yollar ve ‘Anber Hanım’a sorun bakalım’ der, ‘bir gün hatırından ‘Hakîm Atâ esmer olmasaydı’ diye bir düşünce geçmiş miydi? Hakîm Atâ da bunu kerâmetiyle bilip ‘sen beni beğenmiyorsun ama benden siyahına eş olacaksın’ demiş miydi?