Fuzuli
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: F, Fuzuli, Ulular | Yorumlar: 5 Yorum var.
Asıl adı Mehmed, babasının adı ise Süleyman’dır. Irak’ta yaşayan Akkoyunlu Türkmenlerinin Bayat boyundandır. “Fuzûlî-i Bağdadî” diye anılmasına rağmen, doğum yeri ihtimallere göre Hille, Necef veya Kerbelâ olarak gösterilmektedir. Doğum tarihi de tam olarak bilinmemekle birlikte kendi sözü olan “menşe’ve mevlidim Irak” (888) ibaresinin Ebced karşılığı olan 888/1483 tarihi son yıllarda kabul görmüştür. Böyle bir mahlası kimsenin beğenmeyeceği düşüncesiyle “Fuzûlî” mahlasını seçmiştir.
Bir rivayete göre babası Hille müftüsü olduğundan ilk eğitimini ondan almış, daha sonra da Rahmetullah adlı bir hocadan ders görmüştür. Tahsilinin ilk dönemlerinde Arapça ve Farsçayı bu dilde şiir yazacak kadar Öğrenmiş ve kendisini yoğun olarak şiir için gerekli olan ilim tahsiline vermiştir. Hikemî ve hendesî ilimlerle uğraştığı kadar tefsir ve hadis gibi ilimleri de öğrenmiştir.
Şah İsmail‘in Bağdat’ı ele geçirmesinden sonra (914/1508) Beng ü Bade adlı eserini ona sundu. Şairin, Kanunî’nin Bağdat’ı fethine (1534) kadar geçen zaman zarfındaki hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Kanunî’ye beş kaside sunan Fuzûlî, Sadrazam İbrahim Paşa’ya, Kazasker Abdülkâdir Çelebi’ye ve Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi ye de kasideler sunarak Osmanlı ileri gelenlerinin himayesine girmeyi arzulamıştır.
Bu arada Hayalî Beğ ve Taşlıcah Yahya gibi önde gelen Osmanlı şairleriyle de tanışmıştır. Kendisine evkaftan bağlanacağı vadedilen maaş günlük dokuz akçeyle sınırlı kalınca şair hoşnutsuzluğunu ifade etmek üzere meşhur Şikâyet-nâme’sini yazmıştır.
Aşağıda Fuzulî ile ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşabileceğiniz sayfaların bağlantıları bulunmaktadır. Bağlantılara dokunarak ilgil içeriğe ulaşabilirsiniz:
Fuzuli’nin Eserleri
Leyla ile Mecnun Efsanesi
Leyla ve Mecnun Hakkında Bilgi
Fuzuli Divanları
Hadikatü’s Süeda
Necati Bey
Tarih: 2 Ocak 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: 2 Yorum var.
Ahmed Paşa’dan sonra bu asırda yetişen en büyük şair Necâtî Bey’dir. Asıl adı îsâ, bir rivayete göre de, Nuh’tur. Latîfî onun Edirne’de Sâ’ilî namında bir şairin, Âşık Çelebi ise Edirneli bir kadının kölesi ve oğulluğu olduğunu bildirir. Bundan dolayı; babasının adı kaynaklarda Abdullah olarak zikredilmektedir. Dolayısıyla Necâtî’nin çocukluk ve gençlik yıllarının önemli bir kısmı bu şehirde geçmiş bir devşirme veya yetim olduğu kuvvetli bir ihtimaldir. Latîfî ve dedesi Mîrî Çelebi’den rivayetle Kınalı-zâde Hasan Çelebi, onun Kastamonu’da şöhret bulduğunu öne sürerler.
Kastamonu’ya hangi sebeple gittiği bilinmeyen Necâtî Bey’in burada hattatlık ile uğraştığı ileri sürülmektedir. Necâtî Bey, Fâtih döneminde İstanbul’a gelerek sultana bir “şitâiyye” ve ardından gelen baharda da bir “bahâriyye” sunarak Fâtih’in hayranlığını kazanmış ve ona divan kâtibi olmuştur. Necâtî Bey’in asıl şöhret kazandığı ve takdir gördüğü dönem II. Bâyezîd dönemine rastlar. Bizzat Sultan Bâyezîd tarafından korunan şair, sultana 8 kasîde sunmuştur. Necâtî Bey, daha sonra Şehzade Cem‘in yerine Karaman valiliğine getirilen Bâyezîd’in büyük oğlu Abdullah’ın yanına divan kâtibi olarak Konya’ya gönderilmiş, onun 1483’te ölümü üzerine ardından yazdığı yedi bentlik mersiye ile ona olan bağlılığının samimiyetini göstermiştir.
Necâtî, İstanbul’da yüksek devlet mensuplarına kasîdeler sunarak geçen yaklaşık yirmi yıllık bir zamandan sonra, 1504’te Manisa sancağına çıkarılan Şehzade Mahmud’un yanına nişancı olarak gönderildi. Kendisinin “beğ“lik sıfatını bu vazifesinden dolayı kazandığı tahmin edilmektedir. O güne kadar hayatı sıkıntı ile geçtiği anlaşılan şair, bu vazife ile kısmen refaha kavuştu. Şehzadenin maiyetinde zamanın önde gelen şairlerinden Tâli’î defterdar, Sun’î ve Şevkî ise divan kâtibi idiler. Şâirin bu şehzadeye yazılmış yedi kasîdesi ve 1507’de ölümü üzerine kaleme aldığı yedi bentlik mersiyesinden, onun himayesinden çok memnun kaldığı anlaşılmaktadır.
Eşrefoğlu Rumi
Tarih: 28 Aralık 2011 | Bölüm: E | Yorumlar: Yorum yok.
Bu asrın tanınmış mutasavvıflarından Eşrefoğlu Rûmî‘nin asıl adı Abdullah’tır. Babasına istinaden “Eşrefoğlu” veya “Eşref-zâde” diye tanınmıştır. İznik’te doğan şair iyi bir tahsil görerek zahirî ve bâtını ilimleri öğrendikten sonra Bursa’da Emîr Sultan’a intisap etmiş, daha sonra onun tavsiyesiyle Hacı Bayram-ı Velî’ye mürit ve damat olmuştur.
On bir sene burada riyazet ve nefis mücadelesi geçirdikten sonra icazet alıp İznik’e halife olarak gönderildi. Bir süre sonra Hacı Bayram’ın isteğiyle Hama’da bulunan Abdülkadir-i Geylânî’nin evlâdından Şeyh Hüseyin el-Hamavî’ye intisap etti. Şeyh Hüseyin, ona kısa sürede hilâfet vererek Kadiriye tarikatının Anadolu’da neşrine memur etti. İznik’e dönen Eşrefoğlu burada Kadirîliğin kolu olan Eşrefiye Dergâhı’nı kurarak halkı irşada başladı. Tarikatı kısa sürede yayılarak özellikle İznik ve Bursa havalisinde etkili oldu.
Mihri Hatun
Tarih: 28 Aralık 2011 | Bölüm: M | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sultan II. Bâyezîd devri kadın şairlerinden olup Amasyalıdır. Kaynaklar onu güzel, iffet sahibi ve hoş sohbetli biri olarak kaydederler. II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya valiliği sırasında çevresinde oluşan edebî muhitte yer almayı başarmış, bayram ve Ramazan gibi değişik vesilelerle bu şehzadeye on bir methiye sunmuştur. Devrin padişahı II. Bâyezîd için de bir kasîde nazmedip gönderdiği ve karşılığında 3000 akçe ihsan aldığı bilinmektedir.
Divanının nüshalarından birinde bu padişahın kütüphane mührünün bulunması, eserinin bir nüshasını tertip ederek II. Bâyezîd’e gönderdiği kanaatini uyandırmaktadır. Zamanının önde gelen şair ve bilginlerinden Necâtî, Güvâhî, Makâmî, Münîrî, Âftâbî, Zeyneb Hatun ve Hâtemî mahlasıyla şiir söyleyen Müeyyed-zâde Ab-durrahmân ile görüşüp karşılıklı şiirler yazmıştır. Özellikle Zatî ve Necatı Bey‘e yazdığı nazireleri, kendisine bu şairlerle boy ölçüşebilecek kadar güven duyduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Mihrî Hatun öldüğü zaman II. Bâyezîd tarafından yaptırılıp Zevâdiye namıyla anılan bir Halvetî tekkesinde metfun bulunan dedesi Pîr İlyâs’ın yanına defnedilmiştir.