Osman Gazi – Sultan I. Osman
Tarih: 19 Temmuz 2012 | Bölüm: O | Yorumlar: Yorum yok.
1258’de Söğüt’te doğan I. Osman’ın babasının Kayı boyunun beyi Ertuğrul (Erdoğdu) Bey, annesinin de Hayma Hatun olduğu rivayet edilir. Osmanlı Devletinin kurucusu I. Osman, Türkçe kaynaklarda Osmancık, Kara Osman, Osman Gazi, Osman-ı Evvel olarak, yabancı kaynaklarda ise Ottoman ve kurduğu devlet de “Ottoman Empire” olarak geçer.
Neşrî’nin Cihannümâ’sındaki rivayete göre, kendisine bağışladığı köy için berat isteyen Derviş Turgut’a okuma yazma bilmediğini söyleyerek nişan olmak üzere kılıç ve maşraba verir, iradesi, kabiliyeti, zekâsı ve sağlam karakteriyle hâlis bir Türk kahramanı olarak bir devlet kurucusu için lâzım olan bütün vasıfları kendisinde toplamış bir hükümdardır.
Osman Gazinin boyuna ve soyuna ait bilgiler rivayetlere dayalı olarak gelenekseldir. Onunla ilgili bilgiler ölümünden ancak yüz yıl sonra ağızlardan yazılı belgelere geçirilmiştir. Osman Gazi’den söz eden ilk kaynak Ahmedînin (Ö.1407) Dâstân u Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman adlı manzum eseridir.
Nedim
Tarih: 11 Mayıs 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Ahmed olup, babası Sultan İbrahim’in saltanat yıllarında kazaskerlik eden ve “mülakkab” diye anılan Muslihüddîn Efendi ‘nin oğlu Mehmed Efendi, annesi ise Karaçelebi-zâde ailesinden Sâliha Hatun’dur. Abdurrahman Şeref adlı amcası da şairdi. İyi bir medrese eğitimi aldıktan sonra Ebe-zâde Abdullah Efendi zamanında açılan bir imtihanı kazanarak Hâriç Medresesi müderrisleri arasına girmiştir.
Önceleri Şehid Ali Paşa’ya kasideler sunduysa da beklediği karşılığı göremeyen şair asıl hak ettiği ilgiyi Nevşehirli İbrahim Paşa‘dan görmüştür. Paşaya daha vezir rütbesi verilmeden önce bir kaside sunan Nedim’in ikbal devresi, Fâtıma Sultan’Ia evlenen İbrahim Paşa’nın 4 Cemaziye-lahir 1130/5 Mayıs 1718’de sadarete getirilmesiyle başlar. Devletin iç ve dış meselelerinin sükûnete kavuşturulmasından sonra başlatılan imar faaliyetleri arasında Fâtıma Sultan’ın sarayı da genişletilmiş, ilâve edilen kütüphane ile Şehzade-başı’ndaki dârülhadis ve kütüphanenin de inşası tamamlanarak bunlarda tefsir dersleri başlatılmıştı.
Bu sırada Ahmed Âşıkî’nin Câmi’ii’d-düvel adlı Arapça eserini Sahâifü’l-ahbâr adıyla Türkçeye tercüme eden Nedim, İbrahim Paşa’nın kütüphanesine memur olarak atandı. Bu arada ileri gelen devlet ricalinin davet ve sohbetlerine de katılan şair, nihayet paşa tarafından Sultan III. Ahmed’e takdim edilmiştir.
Ragıp Paşa
Tarih: 2 Mayıs 2012 | Bölüm: R | Yorumlar: 1 Yorum var.
Asıl adı Mehmed’dir. Defterhane kâtiplerinden Şevkî Mehmed Efendi’nin oğludur. Çocukluğundan itibaren zekâsı ile dikkat çeken Râgıb’ın eğitimine özen gösterilmiş, yaşı biraz ilerlediğinde babasının çalıştığı defterhane kaleminde memuriyete başlatılmış, bir süre sonra da Dîvân-ı Hümâyûn kâtipliğine atanmıştır. Bu arada Arapça ve Farsça’yı ilerleten Râgıb, şiire de ilgi duyuyor, İran şairlerinden Sâib-i Tebrîzî ve Şevket-i Buhârî’yi okuyarak onların şiirlerine nazireler yazıyordu.
İran ile 1722’de başlatılan savaş sırasında Revan Valisi Arifi Ahmed Paşa’nın yanına verilerek ilk defa idarî bir vazifeye atanmış oldu. Savaş sonunda İran ile yapılan sulh müzakerelerine Hekimoğlu Ali Paşa’nın yanında mühimme kâtibi olarak bulunduktan sonra 1724’te Revan defterdarlığına getirilmiştir. Bundan bir yıl kadar sonra İstanbul’a döndüyse de, kısa süre sonra Hemedan’ın timar ve zeametlerinin düzenlenmesi için Bağdat Valisi ve İran Seraskeri Ahmed Paşa’nın maiyetinde defteremini ve reisülküttap vekili olarak görevlendirildi; bu arada paşanın ilgi ve takdirini kazandı.
Nadir Şah’ın Bağdat’ı kuşatması sırasında şaha gönderilen heyet arasında yer alıp düşmanı oyalayarak şehrin kurtulmasını sağladı. Ardından İstanbul’a çağrılarak maliye tezkireciliğine atandı. 1736’da ordu ile Rus Seferi’ne çıkmak üzere hareket ettiyse de, o sırada İstanbul’a gelen İran elçileriyle görüşmeleri yürütmek üzere acele geri çağrılmıştır. Bu müzakerelerde zekâ ve becerisi ile dikkat çekerek 1737’de sadaret mektupçuluğuna getirildi. 1739’da Reisülküttâb Mustafa Efendi başkanlığında Rusya ile görüşmelerde bulunmak için Avusturya’ya gönderildi.
Nabi
Tarih: 13 Nisan 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Yûsuf olup babası Seyyid Mahmud oğlu Mustafa’dır. Soyca Hacı Gaffar-zâdeler’e mensup olan büyük dedesi Seyyid Muhammed Bakır ve onun da babası Şeyh Ahmed-i Nakşibendî’dir. Genç yaşlarında arzuhâlcilikle uğraşan şairin aynı zamanda iyi bir eğitim aldığı tahmin edilebilir. Bir mutasarrıfın dikkatini çekerek 1076/1665’te yirmi dört yaşlarındayken IV. Mehmed’in saltanatı yıllarında İstanbul’a gönderilen Nâbî, Musahib Mustafa Paşa’ya intisap ederek kısa zamanda ona dîvan kâtibi olmuştur.
Padişahın av gezintilerine paşanın maiyetinde katılan şair, 1082/1671’de Lehistan Seferi’nde bulunarak Kamaniçe’ nin fethi üzerine Fetih-name-i Kamaniçe’yi kaleme almıştır. Edirne’de 1086/1675’te tertiplenen muhteşem sünnet düğününde bulunarak Sûr-nâle’sini yazdı. Bir şiire sonra hacca gitmeye niyetlenen şaire, padişah tarafından olda rahat etmesi için bir ferman verildi. Hac dönüşünde Mustafa Paşa’ya ket’üda olan şair, Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserini bu devrede kaleme almıştır. Palın 1685’te kaptanıderyalıkla Mora’ya atanması sırasında onunla birlikte giden âbî, bu çok bağlı bulunduğu paşanın ani vefatı üzerine İstanbul’dan ayrılarak Halep’e gitmiş ve oraya yerleşmiştir.
Buradayken 1106/1694’te doğan oğlu ebulhayr için 1701’de Hayriyye adlı eserini nazmettiştir. Bu arada İstanbul’la ilişkisini gönderdiği şiir ve mektuplarıyla sürekli canlı tutmuştur.
Halep’te sakin bir hayat süren şairin huzuru Çorlulu Ali Paşa’nın 1670’li yıl sadarete getirilmesi ile bozulur; kendisine devletten bağlanan aylık kesilip evi deelinden alınır. Bu sıkıntılı devresi Baltacı Mehmed Paşa’nın Halep beylerbeyi olarak atanmasına kadar sürer. Nihayet paşanın sadarete getirilmesi ile şair de onunla ikinci defa İstanbul’a gelir; önce darphane eminliğine ve ardından başmukabelecilik ve mukabele-i süvarî mansıplarına getirilir. İstanbul’a geldiği yıllarıyaşı hayli ilerlemiş bulunan şair, nihayet iki yıl kadar sonra 3 Rebiilevvel 1124 / ı4 Nisan 1712’de vefat ederek Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.