Nişancı Mehmet Paşa
Tarih: 18 Mayıs 2013 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asrın bir diğer şair sadrazamı da Nişânî mahlasıyla şiir söyleyen Nişancı Mehmed Paşa’dır. Karamanlı olup asıl adı Mehmed’dir. Mevlânâ‘nın soyundan olup Arif Çelebi isimli birinin oğludur. İyi bir öğrenim gören Nişânî, Fâtih‘in veziri Mahmûd Paşa’nın himayesi altında eğitimini tamamladıktan sonra başladığı müderrislik görevinden nişancılığa geçmiş ve Nişancı Paşa diye şöhret bulmuştur. Bundan dolayı da; Nişânî mahlasını almıştır.
Gedik Ahmed Paşa’nın azlinden sonra sadrazam olan Nişânî’nin Fâtih’in Uzun Hasan’a gönderdiği mektubu kaleme aldığı ve bu sayede vezirlik makamına ulaştığı rivayet edilmektedir. Şehzadelerin gizli gizli yürüttükleri taht mücadelesinde Cem Sultan‘ın yanında olan Nişânî, 886/1481-82’de Fâtih’in ölümünden sonra evini basan yeniçeriler taralından parçalanarak öldürülmüştür. Kumkapı’da Alâiye beyinin kızı olan eşinin parasıyla yaptırdığı Cuma Mescidi’nin hazîresine başsız olarak defnedilmiştir.
Aşıkpaşaoğlu Tarihi’nde neslinin uydurma olduğu, insanların malına, kanına ve Ma tamah ettiği, Osmanlı ülkesinde ortaya çıkan yanlış ve usulsüz işlerin onun kından meydana getirildiği kayıtlıdır. İki kısımdan oluşan iki risâlelik Arapça Osmanlı tarihi yazmıştır. Birinci risale, Osman Gazi ve Fâtih’in cülusu, ikinde ise; 1451-1480 yılları arasında geçen olaylara aittir. Tezkireler şiirlerini kadar başarılı bulmazlar. Sadece Beyânî, şiir yazmada güçlü ise de, şiirlerinin az olduğunu söyler. Mecma’ü’ıı-nezâ’ir’de bulunan dokuz şiiri bu konudaki kudretini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Nefi’nin Hayatı
Tarih: 6 Ağustos 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Ömer olup, doğum yeri Erzurum Pasinler’in Hasankale’sidir. Babası Mehmed Beğ, dedesi ise Mirza Ali Paşa olarak kabul edilir. İlk mahlası zarara mensup’ anlamında “Darrî” iken, genç yaşlarında Gelibolulu Âlî’nin tavsiyesi ile ‘fayda ve menfaate mensup anlamında Nefi’ye çevirmiştir. Nef’î henüz İstanbul’a gelmeden, babası onu küçük yaşlarda bırakıp Kırım Hanı’nın yanına gitmiş ve hana nedim olmuştur. Bu yüzden Sihâm-i Kaza adlı meşhur esenne babasını hicveden bir şiirle başlamıştır.
Babasının nedim ve musahip olacak ‘dar hoş sohbetli ve nüktedan oluşu, şairdeki zekâ ve kabiliyetin aileden gelme ihtimalini güçlendirmektedir. Onun önce aile çevresinden iyi bir temele sahip ‘olunduğu ve ardından da güçlü bir medrese eğitimi aldığını öne sürmek yanlış olmasa gerektir. Muhtemelen Sultan I. Ahmed’in tahta çıktığı yıllarda ve bir vasıta ile İstanbul’a gelen şair, kabiliyeti ile kısa zamanda kendini tanıtarak, devrini idrak ettiği I. Ahmed, II. Mustafa, II. Osman ve IV. Murad gibi dört hükümdara ve devlet ileri gelenlerinden bir çoğuna birbirinden güzel kasideler sunmuştur.
Bir zaman Sultan I. Ahmed’in maiyetinde, bir aralık da Muradiv mütevellisi olarak Edirne’de bulunan şairin kendi ifadesinden, üç kere Gürci Mehmed Paşa tarafından azledildiği anlaşılmakla birlikte, bu vazifelerin nele olduğu bilinmemektedir. Riyâzî onun Dîvân-ı Hümâyûn’da maadin mukataacıs olduğunu bildirir. Sultan IV. Murad devrinde de bir aralık cizye muhasebeciliğin de bulunmuştur. Şairin şöhretinin zirvesine eriştiği devresi, Sultan IV. Murad’m saltanat yıllarına denk gelir. Katı, çabuk öfkelenen ve biraz da ihtişama düşkün bir mizaca sahip bu padişah, sert ve taşkın karaktere sahip Nef’î’nin övgü ve yergilerinden hoşlanıp şairi takdir etmiş, onu meclislerinde bulundurmuştur. Hatta şairi öven şu beyitlerin ona ait olduğu öne sürülür:
Nizamülmülk – Büyük Selçuklu Veziri
Tarih: 5 Ağustos 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: 38 Yorum var.
Devlet hizmetindeki hayâtı, babası ile berâber Gazne Devletinin Horasan vâlisi Ebü’l-Fâzıl Es-Suri’nin hizmetinde bulunmakla başladı. 1040 yılındaki Dandanakan Savaşından bir süre sonra Alp Arslan’ın Belh vâlisi Ali bin Şadan’ın maiyetine girerek, vilâyet işlerinin yürütülmesiyle vazifelendirildi. Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin vefatı ile Alp Arslan ve kardeşi Süleyman Bey arasındaki taht mücâdelesi sırasında yerinde görüş ve tedbirleriyle dikkatleri çekti ve 1063 yılında Alp Arslan’ın yanında hizmete başladı. Alp Arslan Sultan olunca 1064 yılında Selçuklu Devletine vezir tâyin edildi. Zamânın halîfesi Kâim bi emrillah tarafından Nizâmülmülk ünvânı ile taltif edildi. Bu ünvânıyla tanındı.
Nizâmülmülk, vezir olduğu 1064’ten, şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirâyet ve adâletle hizmet etti. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muhârebesi hâriç, bütün Selçuklu fütûhatında bulundu. Sultan Alp Arslan’ın vefâtıyla veliaht Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve âsâyişin korunmasında muvaffak oldu. SultanMelikşah’a muhâlefet eden veya başkaldıran Selçuklu prenslerinin itâat altına alınmasında büyük hizmeti geçti. Sultan Melikşah, devletin idâresinde ona çok büyük ve geniş yetkiler verdi. Nizâmülmülk’ün akıllı, tedbirli ve adâletli idâresi sâyesinde de, Melikşâh’ın saltanatı, aynı zamanda Büyük Selçuklu Devletinin de en parlak ve en şanlı devri olmuştur.
Nizâmülmülk’ün Selçuklu Devletindeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddî bir şekilde tetkik eden, devlet idâresinde kendi görüşlerini, icrâatını ve bunların gerekçelerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla Fârisi olarak yazdığı Siyâsetnâme isimli eseri, bugün siyâset ilmiyle uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Siyâsetnâme’de Türk-İslâm devletlerinin idârî, mâlî, siyâsî, askerî, sosyal ve kültürel yönlerini incelemektedir. Tam doğru metin ve ilâvesiz nüshası, İstanbul’da Süleymâniye Kütüphânesi,Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcuttur. Siyâsetnâme, birçok dillere tercüme edilerek, yayınlanmıştır.
Nedim
Tarih: 11 Mayıs 2012 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Ahmed olup, babası Sultan İbrahim’in saltanat yıllarında kazaskerlik eden ve “mülakkab” diye anılan Muslihüddîn Efendi ‘nin oğlu Mehmed Efendi, annesi ise Karaçelebi-zâde ailesinden Sâliha Hatun’dur. Abdurrahman Şeref adlı amcası da şairdi. İyi bir medrese eğitimi aldıktan sonra Ebe-zâde Abdullah Efendi zamanında açılan bir imtihanı kazanarak Hâriç Medresesi müderrisleri arasına girmiştir.
Önceleri Şehid Ali Paşa’ya kasideler sunduysa da beklediği karşılığı göremeyen şair asıl hak ettiği ilgiyi Nevşehirli İbrahim Paşa‘dan görmüştür. Paşaya daha vezir rütbesi verilmeden önce bir kaside sunan Nedim’in ikbal devresi, Fâtıma Sultan’Ia evlenen İbrahim Paşa’nın 4 Cemaziye-lahir 1130/5 Mayıs 1718’de sadarete getirilmesiyle başlar. Devletin iç ve dış meselelerinin sükûnete kavuşturulmasından sonra başlatılan imar faaliyetleri arasında Fâtıma Sultan’ın sarayı da genişletilmiş, ilâve edilen kütüphane ile Şehzade-başı’ndaki dârülhadis ve kütüphanenin de inşası tamamlanarak bunlarda tefsir dersleri başlatılmıştı.
Bu sırada Ahmed Âşıkî’nin Câmi’ii’d-düvel adlı Arapça eserini Sahâifü’l-ahbâr adıyla Türkçeye tercüme eden Nedim, İbrahim Paşa’nın kütüphanesine memur olarak atandı. Bu arada ileri gelen devlet ricalinin davet ve sohbetlerine de katılan şair, nihayet paşa tarafından Sultan III. Ahmed’e takdim edilmiştir.