Nureddin Topçu
Tarih: 29 Haziran 2014 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Nurettin Topçu, Cumhuriyet döneminde, yurt dışında ilk felsefe doktorası yapan Türk felsefecisidir. Doktorasını Fransız filozofu “Action” felsefesinin kurucusu, Maurice Blondel’in (1860-1947) yanında “İsyan Ahlâkı” (Conformisme et Révolte) konusunda yaptı. Dönüşte doçent oldu; fakat hep lise hocası olarak çalıştı; zira üniversiteye söz verilmesine rağmen alınmadı. 1939’da “Hareket” dergisini kurdu. “Hareket” (action) felsefesini Türk, kültür, fikir ve ahlâk hayatına uygulamaya çalıştı. Onu İslamîleştirdi ve millîleştirdi.
Nureddin Topçu bir ahlâkçı, ama varlık, kültür, teknik eğitim (maarif), tasavvuf, Doğu, Batı, medeniyet gibi pek çok mesele üzerinde düşünmüş; çözüm teklifleri getirmiştir. Nureddin Topçu’da içe dönük tenkit önemlidir. O, milliyetçiliğin mistik bir yorumunu yapmıştır. Meselâ Yunan kültürü, bir Alparslan’ın seciyesini meydana getiremez. Ona, bu seciyeyi kazandıran İslâm’ın ruhudur.
Nureddin Topçu, felsefe deyince “insanın kainatı görüşü”nü anlıyor. Felsefe kainata uzanan kollarımızdır, öyleyse onda biz varız; o, bir milletin benliğinden çıkarak kainatın her tarafına değin uzanan iradesinin, sistem halinde ifadesidir, diyor. Nureddin Topçu metafiziği de felsefeyle ilişkili olarak tanımlıyor ve açıklıyor: Metafizik, içgüdülerimizle yaşamamıza razı olmayıp bizden üstün bir akıl dileyen disiplindir; O, aklın kainata açılması, onu bütün halinde kavrayış cehdidir. Nureddin Topçu metafiziğin ortadan kalkmasını, aklın iflası olarak niteler. Metafiziksiz yaşamak, aklı ortadan kaldırıp, yalnız duyularla yaşamaya razı olmaktır, diye düşünür.
Niyazi Berkes
Tarih: 28 Haziran 2014 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Niyazi Berkes, felsefe mezunu olmakla beraber daha çok sosyolojide çalışmış, felsefeyi de ihmal etmemiştir. 1940’lı yıllarda D.T.C. Fakültesi’ndeki sosyalist gruba dahil olmakla beraber, o dönemdeki yaptığı ve yayımladığı araştırmalarında ideolojik tavrı görülmez. Bugün bile ülkemizde birtakım kimseler, Marksizim, Kemalizm ve Batıcılık adına bilimi mutlaklaştırırken, herhangi bir bilimsel çalışmanın eleştirilmesine ideolojileri adına tahammül edemezken, Niyazi Berkes 60 sene evvel yazdığı yazılarda farklı bir tavır sergilemiştir. Meselâ “Bilim Dünyasındaki Durumumuz” konusunda bilimi yüz senedir bağımsız hale getiremediğimizi, bilim geleneği, eğitimi ve anlayışı kuramadığımız, taklitçilik ve ezberçilikten öteye gidemediğimizi söylüyor. Çünkü ona göre Batı bilim hayatının özünü anlayamadık.
Bizde moda olan düşünce akımlarının neden moda haline geldiğini, bunların ortaya çıktığını kavrayamadık. Ancak bir düşünce anarşisi içinde hiç işlevi ve zorunluluğu yokken sadece kopye edilen şeyler olduğunu gösterince anlayabildik. Niyazi Berkes, yazının devamında bilimsel anlayışın yerleşmesi için gereken şartları belirtir. Niyazi Berkes, aydınlanma, Batılılaşma, laiklik, uygarlık Batı sorunu, Batı düşünü, çağdaşlaşma, Türk toplumbilimcileri, Türk edebiyatında toplum sorunu, dil, gençlik, eğitim, ahlâk gibi çok farklı problemler üzerinde araştırmalar yapmıştır.
Batı medeniyeti hakkındaki yanlış kavrayışımızı eleştiren onun sabit, değişmez, müceerret bir medeniyet kabul edilmesinin yanlışlığına işaret etmiş, bu değişmeyen medeniyete kafa, ruh, ahlâk ve zihniyet yükleyerek bunların değişmez ölçüler olarak kabul edilmiş olmasına karşı çıkar. O söyler “Kimi Batılılığı ırkta, kimi kanda, kimi dinde, kimi zihniyette, kimi ahlâkta, kimi teknikte ve hatta kimi sporda, hıfzıssıhhada, terbiyede vb. bulmuştur.”
Nazım Hikmet Ran
Tarih: 26 Haziran 2014 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Marksist ideolojiye bağlananların, bilhassa 1990’dan sonra, en büyük moral kaynağı, onların tek ilâhı olan Nazım Hikmet, gençliğinde ırkçı denilebilecek kadar Türkçü şiirler yazmış, “Ağa Camii” şiirinde, Ağa Camii’nin Beyoğlu kirli muhitinde yalnızlığına acımış, onun bu halini görünce “Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım, Allah’ımın adını daha çok candan andım” demiş şiirin sonunu da şöyle bitirmiştir:
“Ey bu camiin ruhu bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlanmayan bu yer,
Bir gün harap olmazsa Türk’ün kılıç kınıyla
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla”
Nazım Hikmet, kirli ortamından, günahkâr yuvalarından dolayı bütün bir Beyoğlu’nun baştan başa yanmasını isterken, komünist ideolojiye sıkı sıkıya bağlandıktan sonra, bu ideoloji için hayatını feda etmiştir. Sadece hayatını değil, benliğini, insanlık şuur ve haysiyetini ideolojisi adına makineye teslim etmiştir.
Nazım Hikmet, “Makinalaşmak” isimli şiirinde;
“Trrrarum trrrrum, trarrrum,
Trak tiki tak!
Makinalaşmak istiyorum!” diyor.
Makineleşmek isteği “beyninden, elinden, iskeletinden geliyormuş; her dinamoyu altına almak için çıldırıyormuş, tükürüklü dili bakır telleri yalıyormuş, damarlarında, lokomotifleri kovalıyormuş.” Karnına bir “türbin oturtup” kuyruğuna da “çift uskur taktığı gün” “Bahtiyar” olacakmış. Bir insan üretim aşkına da olsa, insanlığını, insanlık şuurunu terk edip bu kadar otomatlaşabilir mi? Maddeci felsefe adına, tekniğe ve teknolojiye teslimiyetini zirve örneği Nazım Hikmet’tir. “Yeni İnsan, Yeni Toplum”da Erich Fromm, insanın emeğini putlaştırmasını ve ona teslim olmasını gerçek putperestlik olarak niteliyor. İnsanın emeğiyle kafasıyla yapılmış olan bir makine olup, robot gibi takır tukur çalışmak, makineye ve tekniğe teslim olmaktır, insan emeğine kurban etmektir.
Necip Fazıl Kısakürek
Tarih: 22 Haziran 2014 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminde yetişen en güçlü şairlerden birincisi ve en büyük tiyatro yazarlarından biridir; otuz üç yaşına kadar serazâd bir hayat yaşamış ve sonra Nakşibendi Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile karşılaşmış, İslâm’a dönmüş, yahut İslâm’ı yeniden keşfetmiştir. A. Arvasî ile tanıştıktan sonra, zihnî ve kalbî bir bunalıma girmiş, bu bunalımın doğurduğu dehşetli anları “Çile” adlı şiirinde anlatmıştır:
Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk
***
Aylarca gezindim yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe
***
Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece,
Gördüm ki, ateşte, cambazda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
Bu uzun, uykusuz, duraksız ızdırap dolu bunalımdan (Angoisse) sonra içindeki deniz duruluyor; dünyaya edindiği bilgilerden kafasını temizliyor. Tıpkı F. Bacon’un zihni idolden (putlar) temizlemesi gibi. Ama ikisi farklı gayelerle yapıyorlar. Bu zihnî temizlemenin zorluğunu “Kustum öz ağzımdan kafatasımı” mısralarıyla ifade etmiş:
Ateşten zehrini tattım bu okun
Bir anda kül etti can elmasımı
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.