Galileo Galilei Hayatı ve Buluşları
Tarih: 3 Ekim 2017 | Bölüm: G | Yorumlar: 2 Yorum var.
Galileo, 16. yüzyılın bilim dünyasında büyük bir çığır açan, ünü ve buluşları günümüze kadar gelen; matematik, astronomi, fizik, felsefe ve mühendislik gibi bilim dallarında ciddi çalışmalar yapmış bir bilim adamıdır. Çocukluğundan beri gözlemci bir ruhu olan, genç yaşında evrenin sorunlarına kafa yoran, bilime katkı sağlayacak çeşitli aletler bulma çabası içine giren Galileo Galilei, 25 yaşıda profesör unvanına kavuşmuş ve 17. yüzyıldaki bilim devrimine öncülük etmiştir.
Bir deha doğuyor…
İtalya’nın Pisa kentinde müzisyen bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Galileo, 1564 – 1642 yılları arasında yaşamıştır. Eğitim hayatına Floransa’ya bağlı olan Pisa Üniversitesi’nde Tıp fakültesinde başlamış; fakat maddi sıkıntılar yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Aslında Galileo’nun ilgisi daha çok gökbilimi, mühendislik ve fizik üzerinedir. Ömrü boyunca bu alanlarda kullanılacak çeşitli buluşlar ve teoriler ortaya koymuştur.
Galileo’nun hayatı boyunca yapmış olduğu çalışmalar, bugün bile bilimsel araştırma ve çalışmalarda kullanılan bazı teorilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca bilimde ilerlememizi sağlayan astronomik teleskop ve modern saat gibi birçok mühendislik ürününü tasarlayan ve kullanan ilk kişidir. Ayrıca pusulanın yaygınlaşmasını sağlayan, mikroskobu geliştiren ve ilkel termometrenin ilk örneği olan termoskobu bulan da kendisidir.
Gülşehri
Tarih: 15 Aralık 2011 | Bölüm: G | Yorumlar: Yorum yok.
Bugünkü bilgilerimize göre XIV. asrın en eski şairidir. XIII. asrın sonunpa ve XIV. asrın başında yaşamıştır. Kaynaklarda hayatına dair pek az bilgi vardır. 717/1317’de kaleme aldığı Mantıku’t-tayr’da geçen bazı beyitlerden onun Kırşehir’de zaviye sahibi, müridi çok ve bütün şehir halkınca tanınan, evinde her/gece sema yapılan, saygıyla eli öpülen meşhur bir şeyh olduğu öğrenilmektedir. Mutasavvıf bir şair olan Gülşehrî, nazım tekniğine hâkim, dili ve aruz veznini iyi kullanan yüksek derecede bir sanatkârdır. Nitekim Gülşehrî hem döneminde hem de XV. asırda üstat olarak kabul edilmiş, birçok eserde adından saygıyla bahsedilmiştir.
Feridüddîn-i Attâr’ın aynı isimdeki eserini esas alarak meydana getirdiği, vahdet-i vücut inancını işleyen alegorik bir mesnevîdir. Mantıku’t-tayr,Türk diliyle Farsçadan daha güzel bir eser yazılabileceğini ortaya koyma amacıyla kaleme alınmıştır. Attâr’ın eseri gibi aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan mesnevinin beyit sayısı nüshalara göre 4931 ile 5029 arasında değişmektedir. Gülşehrî, eserine tevhid mahiyetinde bir manzume ile başlar. 17 beyitlik bu bölümü, manzumenin bir tahlili olan “Hüdhüd ii kuşlar u sîmurga misâl İ’Akl u halk u Tanrı oldı zü’l-celâl” bey tiyle bitirir. Daha sonra “İbtidâ-i Dâstân-ı Sîmurg” başlığı altında kuşların padişahı olduğuna inanılan ve Kaf dağının arkasında yaşayan Sîmurg’un özellikleri belirtilerek hikâyeye başlanır. İsimleri zikredilen bülbül, tûtî (papağan), tavus, hüma, bat (kaz), şehbâz (doğan), kebk (keklik) ve bûm (baykuş) ile zikredilmeyen diğer kuşlar padişahlarını bulmak için toplanırlar. Bunlar içerisinde hüdhüd de vardır. Hüdhüd, kuşlara Tanrı ‘nın habercisi olduğunu, yaradılışın sırrını bildiğini, Hz. Süleyman’ın yoldaşı olup onunla bütün âlemi dolaştığını bunun için kendisinin ardından gelmeleri hâlinde Kaf dağının ardındaki padişahları, sîmurga ulaşabileceklerini söyler. Ancak yol uzun ve zahmetli olduğu için kuşlar, hüdhüde çeşitli sorular sorarak özür dilerler.