Dillerin Kökeni
Tarih: 30 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim, Genel | Yorumlar: Yorum yok.
Her kültürün dilin kökeni sorusuna verdiği mitlerle örülü yanıtları vardır. Daha yakın zamanlarda ise dillerin nasıl ortaya çıktığı bilimsel araştırmalara konu olduğunda çeşitli varsayımlar öne sürülmüştür. Bu varsayımlar geleneksel dil bilgisi kitaplarında aşağı yukarı aynı biçimde sıralanır. Sınanabilir olmadığı için bir varsayım olarak değerlendirilemeyecek “ilahi kaynak” inancı dışında, “yansıma“, “jest-mimik kuramı“, “iş kuramı“, “ünlem kuramı“, “müzik kuramı” bu varsayımların en bilinenleridir.
Descartes 17. yüzyılda dili, insanı hayvandan ayıran en belirgin özellik olarak tanımlamıştı. C. Darwin’in 19. yüzyılda evrim kuramını ortaya atmasından sonra insan dilinin de evrimle ortaya çıkmış olabileceği tartışılmaya başlanmıştı. C. Darwin. Dilin kökeninin hayvanların çıkardıkları anlamsız sesler olabileceğini düşünüyordu. Oxford filologlarından F. M. Müller dilin hiçbir hayvanın aşamayacağı bir sınır olduğu kanısındaydı; bu nedenle C. Darwin’in görüşünü “hav hav teorisi” olarak adlandırdı ve bu tartışmadan sonra Paris Dilbilim Topluluğu 1866 yılında dilin kökeni tartışmalarını verimsiz ve spekülasyonlara açık olduğu gerekçesiyle yasakladı.
Bu yasak aşağı yukarı 100 yıl kadar bu tip tartışmalardan uzak kalınmasını sağlamıştı. 1957 yılında biri Noam Chomsky’nin Syntactic Structures’ı diğeri de davranışçı psikolog B. F. Skinner’in Verbal Behaviour’u olmak üzere konuyla ilgili iki kitap yayımlandı. Bu iki yazar dilin kökeni konusunda birbirinden habersiz olarak tamamen iki ayrı görüş ileri sürüyordu. N. Chomsky, dil bilgisi kalıplarının doğuştan geldiği ve evrensel olduğu kanısındaydı. Yirminci yüzyılın bu en büyük dilbilimcisi, dil için ilahi bir köken göstermese bile dilin insana özgü olduğu sonucuna varmıştı. B. F. Skinner ise dilin insan davranışlarının yani evrimin bir sonucu olduğunu öne sürüyor ve dili davranışsal ilkelere indirgiyordu. N. Chomsky’nin 1959’da B. F. Skinner’i çok sert biçimde eleştirdiği makalesinden sonra dilin kökeni ile ilgili tartışmalar yeniden başladı. Bir yanda N. Chomsky’nin “süreksizlik okulu”, dili, insansı maymunların beyinleriyle doğrudan hiçbir evrimsel ilintisi olmayan bir yeti olarak görürken, diğer yanda “süreklilik okulu” yandaşlarına göre dil, insansı maymunların temel iletişimsel ve zihinsel becerilerine yansıyan sürekli zihinsel evrimin bir parçasıdır.
Dünya Dilleri / Yeryüzündeki Diller
Tarih: 30 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 3 Yorum var.
Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğunu, kesin bir sayı vererek söylemek güçtür. Bu güçlük, kimi lehçelerin bir dil durumuna gelmeleri dolayısıyla ayrı birer dil sayılıp sayılmayacakları konusundaki kararsızlıktan, yeryüzünün iyi tanınmayan bölgelerinde daha işlenmemiş, incelenmemiş, yazı dili durumuna gelmemiş dillerin varlığından ve bir dile ya da dil ailesine bağlılığı kesinleşmemiş dillerin bulunmasından doğuyor. Bununla birlikte biz; yeryüzünde konuşulan dil sayısını, ortalama bir hesapla 3.000-3.500 olarak gösterebiliriz.
Burada önce dil akrabalığı, dil ailesi ve dil grubu terimleri üzerinde durmak gerekiyor.
Dil akrabalığı, dillerin, ses dizgesi, biçim, yapı, sözdizimi bakımından kesinliği ortaya çıkan ilişkileri, yakınlıkları sonucunda beliren bağlılıklardır. Dil akrabalığım ortaya koyan ilişkiler arasında, özellikle biçim ve yapı yakınlıkları önemlidir. Ayrıca, söz hazinesi arasındaki benzerlikler de değerlidir; etimolojileri, tarihsel gelişmeleri aydınlık olan öğeler, akrabalık için sağlam dayanaklar, tanıklar durumundadır. Özellikle Hint-Avrupa dilleri üzerindeki çalışmalar, dillerin birbirinden türeyişi, akrabalığın ne yolda gerçekleştiği konusunda, derinliğine araştırmalara gidilmesine, önemli yargılara varılmasına olanak sağlamıştır ki, bunlara Hint-Avrupa Dil Ailesi bahsinde kısaca değineceğiz.
Dil Bilgisi (Biçim Bilgisi)
Tarih: 16 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 4 Yorum var.
Kelimelerin anlamlan ve biçimleri arasında sistemli bir düzenlilik göze çarpar. Dilbilimin önemli bir kolu olan biçim bilgisi kelimelerin bu düzenli biçimlerini ve kelimelerin iç yapılannı inceler. Diğer bir ifade ile biçim bilgisi kelimelerin iç yapılarıyla, sözlükbirimlerin (lexem) biçimleriyle ve kelime yapımıyla ilgilenir.
Dili oluşturan katmanlar birbiriyle ilişkili hiyerarşik dilbilimsel seviyelerden meydana gelir. En altta seslerle ilgilenen ses bilgisi (fonoloji) yer alır. Ses bilgisi seviyesinden sonra kelime yapısıyla ilgilenen biçim bilgisi gelir. Biçim bilgisinin üzerinde cümleyle ilgilenen söz dizimi ve en üst seviyede ise kelimelerin anlamlarıyla ilgilenen anlambilim vardır.
Dil bilgisi konulan özellikle Türkçe gibi ekli dillerde birbirleriyle bağlantılıdır. Genel anlamda biçim bilgisi, biçimbirimlerin kelimelere geliş kurallarını, söz dizimi ise kelimelerin birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Ses bilgisi de kelimelerin söyleniş kurallarıyla ilgilenir. Dil bilgisinin bu çalışma alanlarını birbirinden ayırmak neredeyse mümkün değildir. Örneğin çocuk kelimesine +DA biçimbirimini eklediğimizde biçim bilimi ile ses bilgisinin etkileşimini görürüz. Çocuk sözcüğüne eklenen +DA ekindeki ötümlü veya ötümsüz ünsüzün seçimi sözcüğün sonundaki ünsüzün niteliği ile ilgilidir. Diğer taraftan fiile eklenen küçük bir ek cümlenin unsurlarında büyük değişiklikler meydana getirebilir. Çocuk güldü gibi bir cümleye ettirgenlik eki getirdiğimizde Ali çocuğu güldürdü gibi bir cümle elde ederiz. Böyle bir durum, biçim bilgisi ile söz diziminin etkileşimini açıkça gösterir.
Dillerin Doğuşu / Ortaya Çıkması
Tarih: 11 Eylül 2011 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 17 Yorum var.
Dilbilimle, dil konusuyla ilgili olalım olmayalım, hemen hepimiz zaman zaman kendi kendimize “Acaba dil nasıl doğmuştur, dünyada en eski dil hangisidir?” diye sormuşuzdur. Çok eskiden beri, pek çok kimsenin zihnini kurcalayan ve günümüze gelinceye kadar birçok araştırıcının üzerinde çaba harcadığı dilin doğuşu sorununun değişik yönleri, aydınlatılması gereken noktalan vardır:
— Acaba konuşan ilk insan ne zaman yaşamıştır; insan dilinin tarihi nereye kadar götürülebilir?
— tik konuşmalar ne biçimde gerçekleşmiş, anlaşma nasıl bir dille sağlanmıştır?
— Diller tek bir kaynaktan mı, yoksa başka başka kaynaklardan mı türemiştir?… gibi.
Birbirleriyle yakından ilgili bu sorunların, bugün de kesinlikle aydınlatılabildiğini söyleyecek durumda değiliz. Ancak bugüne değin birtakım ilerlemeler olmuş, ilgi çekici yargılara varılmış, varsayımlar ileri sürülmüştür. Biz, bütün bunların aydınlatabildikleri noktaları, kabul edilebilecek yönlerini belirteceğiz.
Şurasını özellikle belli etmek gereklidir ki, konumuzun kesinlikle açıklığa kavuşmasını güçleştiren, hatta bunu zaman zaman olanak dışı bir duruma getiren gerçeklerden biri, yazıma ve elimizdeki en eski yazılı belgelerin, çok yeni bir evreye ait olması, insanlık tarihinin ancak çok yakın bir evresini aydınlatabilecek durumda bulunmasıdır, örneğin en eski belgeler sayılan, Sümercenin yazılı metinleri, bundan ancak 5500 yıl öncesine kadar uzanmakta, Türkçenin en eski ürünleri –bir çok dilden daha eski olmalarına karşın– ancak M.S. VII.-VIII. yüzyıla kadar gitmektedir. Halbuki yapılan en son araştırmalar, ilk insanların bundan 1 milyon yıl kadar önce yaşadıklarını ortaya koymaktadır.