Garabet Nedir? / Dilde Tuhaflık
Tarih: 22 Kasım 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Alışılmamış olan ve anlamı herkesçe bilinmeyen kelimelerin kullanılmasına garabet denir. Böyle kelimelere “garip” veya “vahşi” adı verilir. Çeşitli bilim dallarına ve mesleklere ait olup günlük dilde kullanılmayan özel terimler “garip” sayılmaz. Ancak bunlar arasında da ilgili alanın mensupları tarafından bilinmeyenler garabet’e örnek teşkil ederler.
Garabet, bilgiçlik taslamak, aydın görünmek, kendini belli bir zümreye ait göstermek ve taklit gibi sebeplerden doğar. Başlıca çeşitleri şunlardır:
a) Yeni ortaya atılan, fakat manası herkesçe tam olarak öğrenilmemiş ve benimsenmemiş kelimeleri kullanmak (neolojizm): aşama (merhale), olanak (imkân), olasılık (ihtimal), karşın (rağmen), oylum (hacim), başat (hâkim), aktöre (ahlâk), gömüt (mezar), kurtak (montaj).
Yukarıdaki kelimelerden birincisi, “aşama aşama” örneğinde “derece” yerine, “bu aşamada” örneğinde “safha” yerine, “aşama yapmak” örneğinde “hamle” yerine, “iki aşamalı sınav” örneğinde “kademe, basamak” yerine kullanılmaktadır. Bu farklı kullanılışlar, kelimenin manasının herkesçe tam olarak öğrenilmemiş olduğunu gösterir. “Olanak” ile ”olasılık” kelimeleri sık sık kanştırılmaktadır. Meselâ Tübitak’ın 19 Kasım 1974 tarih ve 14 / 15946 sayılı yazısında geçen “…bizler de sizlerin …çalışmalarınızı olanaklarımız içinde Türkiye ve tüm dünya araştırıcılarına zamanında duyurma olasılığını bulur ve sağlanz” cümlesindeki “olasılık” kelimesi “imkân” yerine kullanılmıştır. Hâlbuki bu kelime “ihtimal” yerine çıkanlmıştır.
Tenafûr (Kakofoni) / Dil Yanlışları
Tarih: 22 Kasım 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Tenafür, bir kelime veya kelime grubundaki seslerin telâffuz bakımından birbirleriyle uyuşamaması, kulağa hoş gelmeyen bir izlenim yaratmasıdır. Böyle sözlere “mütenafir” denir. Bazı seslerin birbirine yakın olması, hem telâffuzda güçlük yaratır, hem de kulağa hoş gelmez. Bu gibi durumlarda dil bazen kendi kendine tedbir alarak tenafürü önler. Meselâ “ufak, küçük, büyük” gibi kelimeler küçültme eklerini alınca “ufacık, küçücük, büyücek” şekillerine girer, “k” düşmese ve kelimeler “ufakçık, küçükçük” şeklinde olsaydı hem telâffuz güçleşecek, hem de kulağa hoş gelmeyecekti.
“Azcık” yerine “azıcık” “bircik” yerine “biricik” denmesi de tenafüre karşı dilin kendi kendine uyguladığı bir tedbirdir, “z, s, ş, j, c, ç” gibi seslerin arka arkaya gelmesi tenafür yaratmakta, dil bu seslerin arasında bir ünlü türeterek tenafürü önlemekledir. Yeni türetilen “sözcük” kelimesinde “z, c” sesleri arka arkaya geldiği için tenafür vardır. Hele “Bana bir kelimecik lütfeder misiniz?” cümlesinde “kelime” yerine “sözcük“ü kullanarak “Bana bir sözcükçük bağışlar mısınız?” denirse tam bir tenafür meydana gelir.
Türkçenin Yabancı Dillerle Sözcük Alışverişi
Tarih: 5 Kasım 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bu konuyu işlerken, önce yabancı dillerden Türkçeye giren öğeler üzerinde genel olarak durmak istiyoruz. Türkçenin elde bulunan en eski metinleri olan Köktürk Yazıtlarında yabancı öğelerin sayısı son derece azdır. Ayrıntılarına aşağıda değineceğimiz kendi incelememizin sonuçlarına göre Türkçenin bu evresinde yabancı öğelerin sayısı %1’in altındadır; ancak çok az sayıda Çin kökenli öğeye rastlanır.
Yabancı kültürlerle sıkı ilişkilerin kurulduğu, Şamanizm‘in yanı sıra Buda, Mani ve Hıristiyan dinlerinin benimsendiği Uygurca evresinde ise, özellikle dinsel kavramları karşılamak, değişik dinlerin metinlerini Türkçeye aktarmak üzere pek çok türetmeler yapıldığı halde, alınma sözcüklerin de birden arttığı görülür.
İslamlığın kabul edilmesinden (X. yüzyıl) sonraki ilk dönemde ve Anadolu’da gelişen Türk yazı dilinin ilk evresinde Arapça ve Farsça öğelerin sayısı yüksek değildir; başlangıçta bir bölüm Türkçe öğelerin, yabancılarıyla bir arada yaşamakta olduğu görülür. Ancak Anadolu’da gelişen yazı dilinde, XIII. yüzyıldan sonra Arapçanın, özellikle yazın kanalıyla da Farsçanın etkisi durmadan artar; XVI.-XV. yüzyıldan sonra –yukarıda değindiğimiz tutum nedeniyle– daha büyük oranda yabancılaşma görülür. Cumhuriyet dönemine kadar süren bu gidişin sonucunda Osmanlıca adı verilen, Türkçe, Arapça ve Farsça karışımı bir yazı dili yerleşir. Yabancılaşmanın giderilmesi, Türkçenin bilim, sanat, teknik alanlarında heı kavramın kendi öğeleriyle anlatımına yeterli duruma getirilmesi yolunda en önemli adımlar Türk Dil Devrimi‘yle atılır ve günümüze gelinceye değin büyük bir başarı kazanılmış olur.
Osmanlıca evresinde Arapça kökenli öğeler Türkçenin sözvarlığına yerleşmiş ve yerleşmemiş yabancı sözcükler olarak büyük bir toplam tutarken bilim, sanat, teknik, hukuk, yönetim gibi bütün alanlarda, çoğunluğu tamlamalar halindeki Arapça terimlerin de kullanılmış olduğu görülmektedir. Farsçadan girme öğelerin yanı sıra Arapça ve Farsça sözcüklerden kurulu, kimi zaman bu dillerde de kullanılmayan türetmelere, tamlamalara bile rastlanmaktaydı.
Dilde Varyasyon / Değişim
Tarih: 17 Ekim 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: 1 Yorum var.
Dil meraklıları ve zaman zaman dil uzmanları da dilde “doğru” biçimler olduğu, dil içindeki çeşitlenmelerin bunlardan bozulduğu düşüncesindedirler. Bu doğru biçim çoğu zaman standart dil, bozuk olanlar ise yerel ve sosyal ağızlar başta olmak üzere dilin standart dışı kullanılan varyantlarıdır. Yapısal olsun, üretici-dönüşümsel olsun, teorik dilbilim ideal bir dili ve ideal konuşuru esas aldığı için, bir yerde dilbilimsel bir arka plana da yaslanan bu anlayış, ne artzamanlı ne de eşzamanlı dil gerçeği ile örtüşür. Teorik dilbilimde, ideal bir konuşurun dil hakkında sahip olduğu soyut bilgilerin bütünü ön plandadır.
Bu bilgilerin gerçekten kullanılıp kullanılmadığı, kullanılıyorsa nasıl ortaya çıktığı pek önem taşımaz. Dilde ne oluyor değil, ne olabilir önceliklidir. Teorik dilbilimin eksik bıraktığı bu konuyla öncelikle sosyolinguistik ve diyalektoloji ilgilenir. Dil hakkında prensip olarak var olan bilgilerin toplamı, dilsel tavırda kişi, yöre, toplumsal sınıf, eğitim, durum vb. gibi bir yığın nedene bağlı olarak farklı biçimlerde gerçekleşir. Bu farklı biçimler dildeki varyasyonu oluşturur. Her doğal dilin gerek yazılı gerekse sözlü gerçekleşmesi, birbirleriyle sıkı sıkıya ilişki içinde olan, hiçbiri tek başına kullanılmayan varyantlarla ilişkilidir. Bu nedenle dilin tek biçimli olması idealize edilmiş, varyasyonlu oluşu ise normal bir durumdur.
Aşağıdaki başlıklara dokunarak, ilgili içeriğe ulaşabilirsiniz:Varyasyon Nedir? / Dilde VaryasyonStandart VaryantYerel VaryasyonSosyal VaryasyonDil Politikası Kaynaklı VaryasyonVaryasyon Örnekleri |