Kalıplaşmış İsim-Fiil / Kalıplaşmış Ad Nedir?
Tarih: 11 Ekim 2016 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 25 Yorum var.
İsim-fiiller, dilimizde bazen bir varlığın veya kavramın kalıcı adı olma eğilimi göstermektedir. Bu kelimeler fiil kök veya gövdelerine getirilen isim-fiil ekleriyle yapılmalarına karşın, artık fiilimsi özelliklerini kaybederek kalıplaşmış isme dönüşmektedir. Fiilimsiler, her ne kadar fiil olmasalar da bir hareket, iş, eylem yönleri bulunmaktadır. Kalıplaşmış isimlerde ise kelime bu eylem yönünü tamamen yitirerek bir varlığın veya kavramın kalıcı adı olmaktadır.
Tanımlayacak olursak, “isim-fiillerin, bir varlığın veya kavramın adını karşılayacak şekilde eylem yönünü tamamen yitirmesiyle oluşan kelimelere” denilmektedir. Örneğin “sarma” kelimesi, eğer “Ablam çok güzel sarma yapar.” cümlesindeki gibi bir yemeğin adı olacak şekilde kullanılırsa bu kelime artık “kalıplaşmış ad” olarak kabul edilir. Çünkü artık bu kelime bir eylem ifade etmemektedir, doğrudan bir varlığın adı olmuştur. Fakat bu kelimeyi “Birazdan ipleri sarma işlemine geçeceğiz.” cümlesindeki gibi eylem yönüyle kullanırsak, bu kelime “isim-fiil” olarak kabul edilir.
NOT: Kalıplaşmış isimlerin, mutlaka isim-fiil ekleri olan “-ma, -ış, -mak” eklerinden birini alması gerekmektedir.
Örnek: – Kardeşimle uçurtmaları alıp kırlara koştuk.
Adlaşmış Sıfat ve Sıfat-Fiil Nedir?
Tarih: 10 Ekim 2016 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 21 Yorum var.
Türkçede sıfatlar veya sıfat-fiiller isimlerin yerini tutarak adlaşmış sıfat olabilir ve bu şekilde fiilimsi olma özelliklerini kaybedebilir. İşte bu yazımızda, sıfatlar ve fiilimsiler içerisinde oldukça karıştırılan ve sınavlarda sıkça sorulan bu iki konu hakkında bilgi ve örnekler sunacağız. Esasında bu durum, dilde kolaylık ilkesi gereği bazen sıfatlardan sonra gelen ismin söylenmesine ihtiyaç duyulmaması neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu şekilde oluşan “adlaşmış sıfat” ve “adlaşmış sıfat-fiil” birbirinden farklı iki kavramdır. Şimdi ikisini de açıklamaya başlayalım:
Öncelikle “adlaşmış sıfat” kavramını ele alalım. “Bir sıfatın, nitelediği ismin yerini tutması” şeklinde tanımlanan bu kavram, Türkçede çok sık kullanılır. Örneğin, “İhtiyar adam” tamlamasındaki sıfat (ihtiyar), nitelediği ismin (adam) yerini “İhtiyar, ne geziyorsun burada?” cümlesindeki gibi tutacak olursa, bu cümledeki “ihtiyar” adlaşmış sıfat olarak kabul edilmektedir. Çünkü kendisinden sonra gelen ismi yutmuş ve onun yerini tutmuştur.
Adlaşmış sıfatlarda sıfatlar, isimleri yutarak onların yerini tutar. İsimlerin söylenmesine gerek duyulmaz. “Saldırıda ölü ve yaralılar var.” cümlesinin aslında “Saldırıda ölü ve yaralı insanlar var.” şeklinde kullanılması gerekir. Fakat “insanlar” demek gereksiz geldiği için, burada “ölü” ve “yaralı” kelimeleri adlaşmış sıfat olarak kabul edilmektedir. Şimdi birkaç adlaşmış sıfat örneği gösterelim:
Bağdaştırma Nedir?
Tarih: 13 Temmuz 2016 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 5 Yorum var.
Bağdaştırma, genel itibariyle kelimeler arasında alışılmış veya alışılmamış anlam ilişkileri kurmaktır. Yeni bir kavram, nesne veya anlamı göstermek üzere birden fazla kelimenin bir araya gelerek oluşturmuş oldukları öbeklere “bağdaştırma” denilmektedir. Bu tanım, bizlere tamlama, kelime grupları veya deyimleri çağrıştırabilir. Bağdaştırma, bu türden söz varlığı ögelerinin tamamının temelini oluşturmaktadır.
Yazılı veya sözlü dilde, bazen kelimeler arasında kuracağımız bazı anlam ilişkileriyle yepyeni anlamlar veya daha iyi anlatımlar sağlamak isteriz. Bu amaçla birden fazla sözcüğü bir araya getirerek kelime grupları oluştururuz. İşte bu kelime gruplarındaki sözcüklerin aralarındaki anlam ilişkilerine göre “alışılmış veya alışılmamış bağdaştırma” örnekleri meydana getiririz.
Deyimler, isim veya sıfat tamlamaları, sözcük grupları birer bağdaştırma örneğidir. Bu bağdaştırmayı oluşturan kelimeler arasında gerçekte var olabilecek, sanatsız ve mümkün bir ilişki varsa buna “alışılmış bağdaştırma” denilmektedir. Mesela “gül kokusu” alışılmış bir bağdaştırmadır; çünkü gerçekte gülün kokusu vardır.
Tanık Gösterme Nedir?
Tarih: 5 Mayıs 2016 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 8 Yorum var.
Düşünceyi geliştirme yollarından biri olan “tanık gösterme“, bir düşünceyi daha inandırıcı hâle getirmek veya ortaya atılan fikirlerin kaliteli fikir adamları tarafından da benimsendiğini göstermek amacıyla kullanılır. Sınavlarda sıkça karşımıza çıkan bu anlatım tekniği, “öne sürdüğü düşünceyi başkalarının görüşleriyle desteklemeye” şeklinde ifade edilerek sorularda geçmektedir. Sıklıkla örneklendirme ile karıştırılsa da, aralarında çok belirgin bir fark vardır.
Tanık göstermeyi tanımlayarak başlayalım: “Kişinin ortaya attığı duygu veya düşüncelerini daha somut ve inandırıcı hâle getirmek amacıyla yazar, şair, devlet adamı, bilim insanı vs. gibi tanınmış kişilerin sözlerinden alıntı yapması” olarak açıklanabilecek bir anlatım tekniğidir. Burada başka kişilerden “alıntı” yapma, anahtar kelimemizdir. Yani mutlaka bir başka yazarın veya düşünürün sözlerine başvurma vardır. “Bakın … da benim gibi düşünüyor, o da benim düşüncemi doğruluyor.” şeklinde bir anlam çıkarılabilir. Ayrıca kelimenin anlamından hareket edilirse, tanık “şahit” demektir. Yani düşüncemize başka yazarları şahit etme anlamı söz konusudur.
Örnek: Bugünün gençleri, geleceği kurtaracak kadar nitelikli yetişmiyor ne yazık ki. Zevk üzerine kurulu hayatlar, yetenek ve düşünceden yoksun yetişen nice gençler. Aslında hepsi çok güzel yetenekleri olduğunu ve dahası çok güzel şeylerle meşgul olduklarını düşünüyorlar. Hâlbuki hepsi kuru gürültü. Hayatlarına hiçbir şey kazandırmayacak şeylerin ardından gitmek, ne kadar da anlamsızca. Bize her anlamda yetkin gençler lazım. Bakın usta düşünür Nihal ATSIZ bu konuda şöyle diyor: “Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve aşık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur. Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lazımdır.”