Ana Dil ve Ana Dili Nedir?
Tarih: 15 Aralık 2017 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: Yorum yok.
Dil, çok geniş bir kavram alanına sahiptir. Bu nedenle çok sayıda sınıflandırmaya konu olmuştur ve farklı terminolojiler içerisinde farklı anlamlar yüklenmiştir. Ana dil ve ana dili kavramları da birbirine sıkça karıştırılan iki terimdir. Bu terimler, aslında dilin farklı iki anlam yönünü işaret etmekte; fakat ilk bakışta bu nüans fark edilmemektedir. Bu yazımızda bu iki terimin özelliklerine ve farklılıklarına örneklerle değinmeye çalışacağız.
Ana dil, dillerin tarihsel gelişim içerisinde farklılaşmadan önce ses ve şekil yapılarının esasını teşkil eden ortak dili karşılamaktadır. Her dil bir kökten meydana geldiğine göre, bugünkü dillerin en eski halleri olmalıdır. İşte dillerin atası sayılabilecek en eski hâlleri ana dil terimiyle karşılanmaktadır. Örneğin Türkçe, bugün onlarca şive ve lehçeye ayrılmıştır. Türkçenin en eski zamanlarda kullanılan şekline “Ana Türkçe” denilmektedir.
Ana dil kavramı, TDK tarafından “kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dil” olarak tanımlamaktadır. Büyük diller, uzun yıllar içerisinde farklı coğrafyalarda farklı topluluklar tarafından lehçe, şive ve ağızlar doğurmuştur. Dil ailelerini oluşturan bu küçük dil gruplarının en eski hâli bir ana dil olarak kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere ana dil kavramı dil bilimsel bir terimdir ve genellikle bu terminolojiyi kullanan makalelerde görülmektedir.
Lehçe ve Şive Nedir?
Tarih: 18 Ekim 2017 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir dilin uzun yıllar önce yazılı kaynaklarla takip edilemeyen dönemlerinde kendisinden ayrılan; ses yapısı, dil bilgisi ve söz varlığı açısından oldukça farklılaşarak meydana gelmiş bir koluna lehçe denir. Lehçenin meydana gelmesi, dilin karanlık döneminde meydana gelmektedir. Yani lehçelerin ne zaman ve nasıl oluştuğu hakkında kesin bilgi yoktur. Bir dilin çok sayıda lehçesinin olması, onun köklü ve güçlü bir dil olduğunu göstermektedir.
Lehçe kavramı, Türkologlar ve dil bilimciler tarafından iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Bunlardan birincisi, halk terminolojisinde de yer edinmiş olan “bir dilin kolları” anlamıdır. Mesela Azerbaycan Türkçesi veya Gagauz Türkçesi bunlara örnektir. Dilin çeşitli zamanlarda oluşan kollarını ifade eder. Fakat dil bilimsel anlamda lehçe bu şekilde alelâde tanımlanamaz ve yanlıştır. Bir dilin konuşma veya yazı dili farklı olan tüm kollarına lehçe kavramını kullanmak doğru olmayacaktır.
Bir terim olarak lehçe, doğru ve teknik olarak “bir dilin karanlık dönemlerde kendisinden ayrılmış ve bugün aralarında ses, biçim ve söz varlığı yönünden çok büyük farklılıklar olan kolu” olarak kabul edilmelidir. Yani lehçeler, dilin tüm yönleriyle köklerinden uzaklaşma temayülü gösterir. Bu anlamda Azerbaycan Türkçesini bir lehçe olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Oğuz grubuna ait bu dil kolları, çok küçük ses değişiklikleri ve söz varlığı farklılıkları dışında birbirine çok benzemektedir.
Komadan Çince Konuşarak Uyandı!
Tarih: 16 Şubat 2016 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 1 Yorum var.
Başlıkta okuduğunuz gerçekten ilginç olan bu haber üzerinde dil bilimsel bir inceleme yapmaya çalışacağız. Öncelikle haberi kısaca özetleyelim: Avustralyada yaşayan 22 yaşındaki Benjamin McMahon adındaki bir genç, bir trafik kazası geçiriyor. Anadili İngilizce olan bu genç, yaklaşık on gün komada kalıyor. Komadan uyandığında oldukça akıcı ve güzel bir şekilde Çince konuşmaya başlayan genç, daha ilginç bir şekilde anadilini unutuyor!
“Bu nasıl olur? Kesinlikle yalan haber!” sözlerini içinizden geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum. Aslında ilk bakışta gerçekten imkânsız gibi bir olay. Fakat olayın ayrıntılarını inceleyince, aslında bu olayın gerçekleşmesi mümkün. Zira geçmiş yıllarda buna benzer başka haberler de okumuştuk. 25 yıl İngilizce öğretmenliği yapan 64 yaşındaki bir Amerikalının, komadan anadilini tamamen unutup İsveççe konuşarak uyanması gibi.
Haber olan tüm olayların ortak bir yönü var: Bu kişiler hayatlarının bir döneminde, uyandıkları dille az ya da çok meşgul olmuş, çevresinde o dili konuşan insanlar olmuş veya o ülkelerde çok kısa da olsa zaman geçirmiş. Yani beyin, gerek bilinçli gerekse de gizil olarak bu dillere aşinalık kazanmış. Mesela Avustralyalı genç lise yıllarında Çince öğrenmek istemiş; fakat pek başarılı olamamış. Doğru düzgün cümle bile kuramıyormuş. Aynı şekilde İsveççe konuşarak uyanan Amerikalı, üç ay kadar İsveç’te yaşamış; fakat oranın dilini bir türlü öğrenememiş.