- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Türkiye Türkçesinin Söz Varlığı

türkiye türkçesinin söz varlığıEski Türkçenin batı kolunda gelişen ve Oğuz grubuna dâhil olan Türkiye Türkçesi, Türklerin Anadolu’ya göçleriyle birlikte şekillenmeye başlamış, gelişmiş bir Türk lehçesidir. Göktürkçeden günümüze taşınan söz varlığı, binlerce yıllık gelişim süreci içinde bir yandan bazı ögelerini kaybetmiş, bir yandan da yeni türetmeler veya alıntılarla zenginleşmiştir. Ayrıca sözcüklerde bazı ses değişimleri yaşanmış, bazı sözcükler Eski Türkçedeki hâllerinden çok uzaklaşmıştır.

Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesinin devamı olan Osmanlı Türkçesinin yerine geçmek için İkinci Meşrutiyet’ten sonra oluşmaya başlayan ve Türkçenin güçlü bir yazı diline sahip lehçesidir. Türkiye Türkçesinin söz varlığı, çoğunlukla Türkçe kökenli sözcüklerden oluşmaktadır. Genellikle Arapça, Fransızca, Farsça ve İngilizce kökenli sözcüklerden yapılan alıntılar, belirli dönemlerde artmış veya azalmıştır.

Türkiye Türkçesi, yalnızca söz varlığı açısından değil, Türk dilinin yapısal özelliklerini de yansıtması açısından gelişmiş bir yazı dilidir. İstanbul Türkçesinin temel alındığı yazı dilinde Osmanlıca dönemindeki “terkipler” ortadan kalkmış, sözcük çekimleri Türkçenin genel kurallarına uygun ve ses yapısına uyacak biçimde yapılmıştır. Böylece Türkiye Türkleri, kavramlaştırma gücü yüksek, sözle resim çizilebilecek güçte bir dile sahip olmuşlardır.

Bugün hangisi yaşıyor, hangisi ayıplanıyor. Birisi dilini yadsırken bir diğeri Türkçe söylüyor. Kalıcı olan kendi dilini geliştiren, kullanandır. 19.yüzyıldan başlayarak bu kez Batı dillerinin etkisine giren dilimiz kimliğini yitirmemede direnir. Özellikle Fransızca Türkçe üzerinde etkili olur. Daha sonra İtalyanca; günümüzde de İngilizce baş edilmez bir biçimde Türkçeyi etkiler. Örneklersek, Fransızcadan “laik (Fr.laique), laikos (Yun.la-ikos : halka özgü, halkça) vb…

Bunun nedenini Osmanlının bir imparatorluk olması Türkçe diye bir sorunu üstlenmemesi, günümüzde de küreselleşme olgusu ya da saldırısı olarak adlandırabiliriz. Tüm ulusal değerlerimizde olduğu gibi dilimizi de ülkenin yönetim anlayışı, içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz nedeniyle savunma durumunda kalmaktayız.Ulus devletlerin yıkımının kimi yazarlarımızca, yetkililerce dile getirilmesi bu gerçeği doğruluyor.



Türkçenin bu durumunu Oktay Sinanoğlu, Hedef Türkiye adlı yapıtında ülkemizin, ulusumuzun yıkımı, kıyımı olarak adlandırmaktadır. Bu durumda ulusculuk yeniden önem kazanmakta, en başta da dilimize sahip çıkmamız gerektiği gündemde durmaktadır. Konumuz olan sözvarlığımızın nasıl değişikliğe uğradığını, hangi diller arasında bunun nasıl gerçekleştiğini örnekleriyle görelim:

Osmanlıca evresinde Türkçenin sözvarlığında yerleşmiş ve yerleşmemiş sözcükler olarak Arapça ve Farsça büyük bir toplam oluşturmaktadır. Bu oranı, bu yabancılaşmayı yazarlarımız, ozanlarımız –özellikle Divan yazını, Tanzimat, Servet-i Fünun dönemişiirlerinde, romanlarında hızlandırmışlardır. Divan ozanları Osmanlıca yazmada birbirleriyle yarışmışlardır.Tefvik Fikret, Namık Kemal gibi yurtsever ozanlar da dil bilinci yetersizliğinden Osmanlıcadan yana olmuşlardır.

Türkçenin Osmanlıca çıkmazından kurtulması ulus devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna değin sürmüştür. Dil, kültür, ortak geçmiş ulus devletin temel ilkleridir. Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu kurarak uluslaşma sürecini hızlandırdı. Bu süreci bugün tamamlayamadığımızı görüyoruz. Dil, ekonomik, toplumsal sorunlarımız bunu kanıtlıyor.Sözvarlığıyla toplumsal ve siyasal yapı arasında karşılıklı etkileşim bulunmaktadır.1931’de %35,1965’te %65, 1977’de %70, bugün kimi yazarlarımız, ozanlarımız %90 Türkçe yazmaktadır.

Konuşma dili-yazı dili ayrımı sürmektedir. Bunun tekleşmesi olanağı da yoktur. Ancak yazar, ozan kimliği taşıyan kişi yazdığı gibi konuşmalıdır. Çünkü Türkçe sesçil bir dildir; yazıldığı gibi konuşulur, konuşulduğu gibi yazılır. Bugün yazı diline özenip konuşma diline özenmeyen sanat adamlarımız bunu yapmamalıdır.

Söz Varlığısayfasına dön! «|